Kalabalıklar İçinde Manevi Yalnızlık...
Zaman, artık çok daha hızlı akıyor. Her şey bir tıklama kadar yakın, ama bir dua kadar uzak...
Kalpler meşgul, zihinler yorgun, ruhlar susuz.
Bu çağda kadın olmak, hem zahiri bir kalabalığın içinde kaybolmak hem de batmamak için içten içe direnmek demek.
wa
Modern çağ kadına çok fazla rol biçiyor. “Güçlü ol, güzel ol, üretken ol, tüket, görünür ol…” diyor.
Peki ya iç sesimiz? O ne diyor? Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği o hassas ruh ne durumda?
Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımlarına baktığımızda, onların birer mümin, eş, anne, davetçi, hafıza, sabırlı yol arkadaşı olduklarını görüyoruz. Ama her şeyden önce kulluğu öncelemişlerdi. Bugünün kadını, bu yoğun rollerin arasında kulluk bilincini diri tutmakla mükellef. Çünkü biz, önce kuluz. Sonra anne, sonra eş, sonra bireyiz…
Manevi Yalnızlık: Kalbin Hakkını Vermek
Bugün en büyük yalnızlık, sosyal değil, manevi yalnızlık. Kalp, yaratılış itibariyle ancak Rabbi ile tatmin olur. Ama ne yazık ki modern hayat kalbimizi ihmal etmemizi öğütlüyor. Sonra bir boşluk, bir anlam arayışı başlıyor. İçimizdeki bu eksikliği hiçbir başarı, hiçbir güzellik dolduramıyor.
Rabbimiz, insanlığın rehberi olan kitabında şöyle ferman buyuruyor:
“İyi bilin ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28. Ayet)
Her gün ne kadar dünya meşgalesi içinde debeleniyoruz? Alışveriş listeleri, işler, telefon trafiği, sosyal medya... Ama beş dakika tefekkür ediyor muyuz? Kalbimizi en son ne zaman susturup, Rabbimize gerçekten yöneldik?
Tesettür: Görünmeyen Bir Direniş
Tesettür bugün bir kıyafet değil, bir duruş. Reklamların, dizilerin, sosyal medyanın “bedenini sergile” baskısına karşı bir başkaldırı. Her gün tesettürünü kuşanmak, “Ben Rabbime aitim, size değil” demektir.
Bu çağda tesettür taşımak, sadece elbise değil, yürek meselesidir. İçten gelmeli, imanla kuşanmalı.
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle; dış kıyafetlerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur.” (Ahzâb Suresi, 59. Ayet)
Bu ayet, sadece giyimi değil, kadının onurunu, toplumdaki duruşunu, kimliğini koruma çağrısıdır. Ve her sabah başörtünü bağlarken, sen sadece saçını değil; aynı zamanda hayânı, imanını ve izzetini örtersin.
Gizli Güç: Dua, Tefekkür ve İnfak
Kadın, dua eden elleriyle evine bereket indirir. Bir annenin secdesi, bir ümmetin sabahına dönüşebilir. Unutma ki, Meryem de (Radiyallahu Anha) yalnızdı. Ama Rabbi onunlaydı. Kadın olmak; çoğu zaman görünmeyen ama gökleri titreten dualar taşımaktır.
Bir dua, bir sadaka, bir tebessüm bile ibadettir. Unutma:
“Kim bir iyilik yaparsa, ona onun on katı vardır.” (En’âm Suresi, 160. Ayet)
Bugün infak sadece maddi değil; zaman, ilgi, ilim, dua da infaktır. Gönlünü de infak et. Kendini başkalarına değil, Rabbine sun!
İşte o zaman kalbindeki dolmayan o boşluk dolacak.
Kendini Yeniden Bulmak: Tefekkürün Gücü...
Ey Müslüman kadın! Aynaya sadece yüzünü değil, içini de görerek bak. “Ben ne için yaratıldım?” sorusu seni yola çıkarır. Tefekkür eden kalpler Rabbine yaklaşır.
Geceleri biraz sustuğunda, sosyal medyayı biraz bıraktığında, Allah’la baş başa kaldığında anlayacaksın: Kalbin en çok O’na muhtaç. Çünkü:
“O sizi karanlıklardan nura çıkarmak için kitabını ve hikmeti gönderdi.” (Bakara Suresi, 151. Ayet)
Son Söz: Seccadeye Dön, Kendine Dön
Kalabalıklar yorabilir, dünya bıktırabilir. Ama seccaden huzur verir.
Çünkü seccade, seninle Rabbinin buluştuğu yerdir. Orada kimse yoktur. Sadece sen ve O… O’na anlat. Kendini unutma. Kim olduğunu hatırla.
Ey Müslüman kardeşim!
Sen değerlisin, çünkü Rabbin sana ruhundan üfledi.
Sen güçlüsün, çünkü sabrınla dağları dize getirirsin.
Ve sen ümmetin duasısın… Çünkü sen dua eden ellerin sahibisin.
Aç yürek ellerini sun Rabbine dua dilekçeni...
Vesselam ve Dua...