İlim; eşyanın hakikatini bilmek demektir. Hakikate ulaşmak ise ancak selim bir kalp ve selim bir akıl ile mümkündür.
Hakikatlerin sır gibi saklanıp, yalan ve yanılsamaların revaçta olduğu bu çağda biliyoruz ki hakikate ulaşmaya engel olan pek çok engel var. Bu engellerin bir kısmı hariçten olsa da büyük bir kısmı insanın iç dünyasındaki etkenlerden oluşur. İç dünyamızda bizi harekete sürükleyen değer verdiklerimiz, çok sevdiklerimiz, korktuklarımız ve nefret ettiklerimiz gibi duygularımıza konu olan, menfaatlerimizi belirleyen şeyler hassas bir denge ile kontrol altına alınmadığında hakikat ile aramızdaki engelleri teşkil eder.
Bu hassas denge, bizlere dinimizin öğütlediği ilahi rıza çerçevesidir. Bu çerçevede kalmadan, dengeyi gözetmeden attığımız her adım bizi hakikatten daha fazla uzaklaştıracaktır.
İlahi rıza dengesini gözetmediğimiz durumda düşeceğimiz yer heva girdabı olacaktır. Bu duruma düşenin menfaat ve çıkara bağlı hareket etmesi, adalet ve vicdandan uzaklaşması şaşırılacak şey değildir. Çünkü; değer yargılarını menfaatlerin belirlediği bir ortamda vicdandan bahsetmek mümkün değildir.
Taştan, mermerden yapılan putlar önünde eğilen bir insan görsek bu abes duruma şaşırır kınarız muhakkak. Lakin pek çok insan, taşlar kadar kıymetsiz, taş önünde eğilmek kadar insanı kıymetsizleştiren şeyler önünde eğildiğinin farkına varmaktan acizdir. Bu zamanın putları çoğunlukla taştan değildir, görünmezler.
Herkesin bir başkasında görmeye tahammül edemeyip kendine yakıştırdığı birtakım putlar vardır. Menfaat gibi, ego ve kibir gibi, hırs ve heva gibi...
Kimisi kendi benliğine tapar, kibri dağları aşar. Tapındığından habersiz.
Kimisi bir başkasının menfaati için uğraşlarını kınar, kendi çıkarları için yerlere yatar.
Kimisi erdemden bihaber, heva rüzgarları nereye eserse o yöne savrulur.
Kimisi mülke köle olmuştur, o malını değil malı onu kullanır.
Demem o ki; İlahi rıza dengesini gözetmeyen herkesin bir putu vardır.
Ve kimse kendi putundan rahatsız olmaz.
Kendi putunu yücelttikçe, putu onu aşağı çeker.
Zaman zaman kendimizi muhasebeye çekmek gerekir kendi benliğimizde sivrilttiğimiz, yücelttiğimiz değersiz taşları alaşağı etmek için...
Önce kendi putlarımızı tanımalı, bizi aşağı çeken taşları bulmalıyız. Heva putundan kurtulmadan hürriyetimize kavuşamayız. Hürriyetten yoksun akıl, aklı selim değildir. Hürriyetten yoksun kalp de kalb-i selim olmaz zaten. Bulanık bir kalp ile ne hakikate varılır ne de hakikate giden yola adım atılır.
Bunun için korkmadan ilk önce kendi putumuzu yıkmalıyız. Baltayı evvela kendi putumuza saplamalıyız.
“Herkesin putu kendine şirin
Herkes başkasının putuna İbrahim” (Ömer Lütfi Mete)