EĞİTİMDE ÖZGÜRLÜK MÜ DİSİPLİN Mİ?
Eğitimde veya hayatta özgürlük denilen şey masaldaki Anka kuşunun olması gibidir. Bu görüşümü açıklamak için öncelikle özgürlüğün tanımına bir göz atmamız gerekecek. Özgürlük;insanın her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu olarak çıkıyor. Ve bu ucu oldukça açık bir anlamdır.
Hayvanlardan düşünme yeteneği ile ayrılan insan, dünya tarihine ne kadar zararlı olabileceğini kesinkes kanıtlamış bir varlıktır. Örnek verecek olursak atomun parçalanması büyük bir insan zekasının ve çalışmasının sonucudur. Ancak atomun bombaya çevrilip Hiroşima' ya atılması ve 143 binden fazla insanın katledilmesiyse yine aynı insan zekasının korkunç bir ürünüdür.
Günümüzden bir örnek verecek olursak israilin Gazze'de, yüksek mühendislik gerektiren bombalarla parçaladığı masum insanlar aldığı eğitimi özgürce ve yanlış kullanan eğitimli amavicdansız insanın ne kadar korkunçlaşabileceğine dair oldukça trajik bir örnektir.
Demek istediğim; insanın eline özgürlük bırakıldığında onunla beraber herhangi bir kural/disiplin de bırakılmazsa ne kadar korkunçlaşabileceğidir. Eğitimde sadece disiplin ise özgürlük kadar ütopik bir örnektir. Bunu anlamak içinde yine disiplinin kelime manasına bakmalıyız. Disiplin; kurallara veya emirlerin uymasını zorunlu kılarak kazanılan özdenetim vezor bir şey üzerinde çalışmaya devam etme yeteneğidir. Kelime anlamı ilk bakışta özgürlüğün kelime anlamına göre daha masum ve daha mantıklı dursa da derine inildiğinde aynı derecede kötü bir yöntem olduğu aşikardır. Burada dikkat edilmesi gereken “kurallara veya emirlere uymasını zorunlu kılmak” kısmıdır.
Neticede ise 2 önemli soru ortaya çıkmaktadır.
Kuralları veya emirleri koyan kişi kim? Kurallar veya emirler neye göre konulmuştur?
Bu soruların cevapları disiplinin olduğu ortama göre değişiklik göstermekle birlikte çoğunlukla güç, statü sahibi kişi veya kişiler tarafından, onların benimsediği görüşlere göre konulmaktadır.Bu da benim zannımca eğitim de ‘en olmaması’ gereken tek görüşlülüğü ortaya koymaktadır. Yani; eğitimde disiplin içinde özgürlük barındırmazsa insandaki en büyük nimet olan aklıkullanmamayı, düşünmemeyi öğretmektedir. Ki bu da ne kadar verimli bir eğitim olur yahut nekadar süre gider bilinmez. Ya tek tip cahil insanlarla dolu bir toplum olur ya da Malcolm X ‘in bahsettiği “Bütün uyuyanları uyandırmaya yeten tek bir uyanan, diğerlerinin de gözünü açar.”
Velhasıl kelam; eğitimde salt özgürlükte olmaz, salt disiplin de olmaz. İkisi de bir elmanın iki yarısı gibi birbirini tamamlayan ve eğitimde önemli yeri olan ögelerdir. Özgürlük disiplinsiz,disiplin özgürlüksüz düşünülemez...
Sena Tütak
...................................................
UYAN EY GAFİL!
Uyan ey gafil,
Sen dünyaya dalarken
Durmadan nefsine uyarken
Seni topraktan var eden
Sonra da bir hayat bahşeden
Yüce Allah' dan korkmaz mısın?
Ben ne yapıyorum diye sormaz mısın?
Uyan ey gafil,
Ölüm gelecek bir anda
Tamda dalmışken dünyaya
Hiç beklemediğin bir anda
Bulacaksın kendini mezarda
Artık tevbe kapısı kapanır
Gafletin yerini pişmanlık alır
Uyan ey gafil,
Hesap var
Üstünde mazlumların âhı var
Sanır mısın ki bu ahlar yanına kalacak,
Allah bunların hesabını sana sormayacak?
Bil ki her şeyin vakti gelecek
Gün gelip bu devran dönecek
Uyan ey gafil,
Münker ile Nekir çıkacak karşına
Allah'ı, peygamberi ve kitabı soracak sana
Ama senin bir cevabın yok
Bundan öte pişmanlığın çok
Ama son pişmanlık ne fayda
Tevbe kapısı kapandıktan sonra
Uyan ey gafil,
Yeniden dirileceksin
Karanlıklar içinde
Mahşer alanına koşarken
Müminleri göreceksin
Onlar âşık bölgesindeyken
Sen sadece feryad edeceksin
Uyan ey gafil ölüm var
Uyan ey gafil hesap var
Uyan ey gafil mizan var
Uyan ey gafil sırat var
Uyan ey gafil cehennem var
Uyan ey gafil Allah'ın azabı var
O azap seni bulmadan önce uyan
Helen Acet
...................................................
Gazze Direniş Şehrim
Susma ey Gazzem!
Direniş göster daima kırılmasın ümidin!
Senin dağlar gibi Hak davası mücahitlerin var.
Kimi Ömer'dir, adalet onunla can bulur.
Kimi Selahattin'dir, Kudüs için canını verir.
Kimi İsmail'dir, kimi Yahya'dır.
Şehadet onlar için düğün bayramdır.
Şandır, şereftir.
Kahramanlar görmedi yeryüzü kaç asırdır.
Kimi Şeyh Şamil'dir.
Kimi Şeyh Yasin'dir.
Ölüme tebessüm eden yiğitlerin vardır.
Korkuyu yüreklerinden atan nice annelerin var.
Çiçek büyütür gibi çocuk yetiştiren mücahide kadınların vardır.
Davası uğruna birer birer evlatlarını kurban eden nice babaların vardır.
Dünya seni direnişle tanıdı, oldun İslam'ın Medine'si.
Dayan ey Gazzem!
Sen ki, imanın, cihadın, sabrın şehrisin.
Müslüman nasıl olunur?
Sen öğrettin dünyaya hâl dilinle.
Sen öğrettin Ashab-ı Güzinin ahlakını
Yirminci asra sen taşıdın.
Can vere vere, şehit şehit sen öğrettin.
Perizade Duruer
...................................................
Ey Kudüs
Ey Kudüs
Senin günahın emanet mi?
Yoksa senin güzel olman mı?
Resulullah'ın sevdiği değer
Yoksa ümmetin emaneti mi?
Ey Kudüs bütün âlem sana yüklendi
Senin suçun ne?
Suçun peygamberler diyarı olman mı?
Resulullah'ın emaneti ey Kudüs
Ümmetin sana sırt çevirdi, ben böyle hiç düşünmezdim
Bütün İslam alemi adına senden çok özür dilerim Ey Kudüs
Acaba dünya aleminde bizi affedebilecek misin?
Nutkum tutuluyor, yazacak çok şey var
Lakin her kelime boğazımda düğümleniyor
Bizi affet Ey Kudüs...
Ayten Yarba
...................................................
ŞEHADET
Ölümün bile sende hayat bulduğu yar,
Gitmek için kanımı bekler kara bulutlar,
Daralmış ruhlar bekler sevinç çığlıkları,
Sen karanlık gecelerin aydınlık gündüzlere uyanışı
Can Canan'a kavuşmayı bekler,
Şehadet türküleri beni çalmayı,
Karşılamayı bekler ölümsüzler,
Gazeteler şehadet muştusu yazmayı
Yeniden dirilişsin sen,
Kaybolan kalplerin tek felahı,
Kurak çöllerin serin rüzgârı,
Mutluluk matemimsin sen
Ey gözümde tüten kanlı yaş,
Gönlüme dert olan dermanım,
Gökyüzümde parlayan tek yıldızım,
Beni de aydınlatmayacak mısın...
Sema Kaplan
...................................................
BİR AĞAÇTA SEN KES!
Hayber kalelerine sığınan yahudiler yiyecek ve içecek stokları ile Peygamber Efendimizin gitmesini bekliyordu.
Hayber kaleleri sağlam, yüksek bir yerdeydi.
Ok atsan sana geri dönüyordu.
Taş atsan yetişmiyordu.
Bağırsan sesin yetişmezdi.
Hayber yıkılmıyordu.
Hayber fethedilmiyordu.
Günlerce bekledi İslam ordusu.
Ama yahudiler kalelerden çıkmıyordu.
Müslümanların stoğu tükenmek üzere, moralleri bitmek üzereydi.
Günlerce beklediler. Ama nafile!
Bu uzun bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz bir strateji geliştirdi.
Hurma ağaçları kesilecekti.
Hayber yahudilerinin ekonomisi birer birer kesilecekti.
Servetleri devrilecekti.
Gelecekleri köklerinden kazınacaktı.
Zira yahudi için para, servet, zenginlik her şeydi.
Ağaçlar kesildikçe yahudiler kahroluyordu.
Ağaçlar kesildikten sonra burada kalmanın da bir anlamı kalmayacaktı.
Anlaşma yoluna gittiler ve taşıyabilecekleri kadar yükle yahudilerin başkenti Hayber’i terk edeceklerdi.
Sen de Hayber savaşına katılmak istiyorsan bir ağaç da sen kes!
Sen de bugün sövsen sesin yahudiye ulaşmaz!
Taş atsan israile ulaşmaz!
Ok atsan telavive yetişmez.
Ama sen de Peygamber Efendimizin stratejisini yapabilirsin!
Al eline baltayı kes Yahudilerin ağaçlarını!
Nasıl mı?
Evine giren her yahudi malı bir ağaçtır.
Kullandığın her yahudi malı deterjan bir ağaçtır.
İçtiğin her kola bir ağaçtır.
İçtiğin her yahudi malı sular bir ağaçtır.
Kolalar, pepsiler, fantalar, damlalar, hacı şakirler, ariel matikler, algidalar, danoneler birer ağaçtır.
Hayber savaşına katılmak istiyor musun?
Öyleyse al eline boykot baltasını kes Yahudilerin ağaçlarını!
Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa mutlaka karşılığını bulur, buyuruyor Rabbimiz!
F.Y