Bismillah…
Yüce Rabbimiz, zatını kullarına birçok ism-i azamıyla ve birçok yolla tanıtmış, yaşamlarına müdahil olarak bizzat şahit kılmıştır. Kimi zaman bundan gaflette kalsa da kul, can alıcı bazı durumlarda Rabbinin daima yanında olduğunu, her anından haberdar olduğunu yakin bir hal ile hissediyor, anlıyor, yaşıyor…
Esmaları içinde Rabbimize belki de en çok yakınlaşmamıza vesile olan, kul nazarında belki de O’na (Celle Celaluhu) en çok yakıştırdığımız ya da amellerimiz gereği görmek istediğimiz husus Allah’ın kulunu affetmesidir… Öyle ya kişi hata ettiğinde ve hatası mukabilinde yaşayacağı olumsuz durumlar, duygular, olaylarla ancak kudretli bir büyüğün desteğiyle çıkabilir. Hatalar bazen öyle ayyuka çıkar ki hataların sonucunda oluşan sorunlar silsilesini yalnızca tek bir kişi düzeltebilir, işleri rayına bindirebilir…
El-Afüvv
Sözlükteki kelime manası ‘silmek, gizlemek, eser bırakmamak, vazgeçmek, bağışlamak’ anlamlarına gelen afüvv kelimesi, Yüce Allah’a atfedildiği zaman muazzam ölçüde büyük bir nimet karşımıza çıkıyor. El-Afüvv ism-i şerifi ‘işlenen günahı bütün izleriyle birlikte yok eden, işlediği günahı kuluna dahi unutturan, öyle ki bu günahtan eser bile bırakmayan’ manalarını içeriyor.
Yüce Allah, kuluna El-Afüvv ismi ile yardımda mukabele ederse o kul, günahlarından arınmakla kalmayıp günahtan kişiye kalan alışkanlıklar, o günahtan kaynaklanan kötü his ve duygular, işlediği günahla hatırlanma gibi kişiyi sosyal ve psikolojik açıdan etkileyecek olumsuz durumlardan uzak tutar.
Yüce Allah, günahkâr bir kulunun iyiliğini murad ederse ona el-Afüvv ismiyle tecelli eder. Bu tecelli sonucunda kul, hatalarını görmeye, bu hataları düzeltmeye ve attığı her adımın bilincinde olmaya başlar. Günah, her kul için kaçınılmazdır. Günahın ya da hatanın kapısını çalmayan insan neredeyse yoktur. Değil mi ki peygamberler dahi hatalara meyletmiştir fakat Allah’ın rahmeti gereği bundan muhafaza edilmişlerdir.
Yüce Allah’ın, kullarına en büyük ikramını da işte burada, her gün rastgele işlenen günahlardan samimiyetle yapılan özür beyanında görüyoruz. Öyle güzel affeder ki kuluna bile yaptığı hatayı unutturur. Affetmesi öyle hoştur ki kuluna hata yollarını açık eder ve onu hataya giden yoldan bile muhafaza eder.
El-Gafûr
El-Gafur, kulların belki de en ihtiyaç duyduğu duyguya verilen cevaptır. İstisnasız her insanın isteyeceği ‘ayıpların örtülmesi, kusurların gizlenmesi’ Yüce Allah’ın el-Gafur ismine muhatap olmakla mümkündür. Gizli günahları olmayan, bir başkasından saklama gereği duyduğu amelleri olmayan, açığa çıktığında yüzünün kızaracağı ve mahcubiyet yaşayacağı bazı amelleri olan insan çok fazladır, belki de yok denecek boyuttadır. Bu noktada el-Gafur ismine muhtaç olmayan yok diyebiliriz.
Yüce Allah, el-Gafur ismiyle yalnızca kulunun cezasından vazgeçmiyor, onun kabahatini Zatı ve kulu arasında saklı tutuyor, açığa çıkarmıyor, onu rezil olmaktan koruyor. Hatta bu öyle bir mağfiret ki kula bu günahı bir daha hatırlatmıyor, kulun kendisine bile unutturuyor… İşlenen günahların kişinin peşinden gelme gibi bir özelliği söz konusudur. El-Gafur ismi söz konusu olduğunda günah, kulun hayatındaki etkisini kaybediyor, izleri siliniyor ve kulun bir daha karşısına çıkmıyor.
Bu kapıda bağışlamanın sınırı yok. Bu kapı, çalınarak aşınan, limiti olan, kota sınırı getirilen bir kapı ya da merci değil. Kul bir günahta birçok kez gaflete düşmüş olabilir. Fakat mağfiret eden öylesine büyük ve kudretli ki hata ve günah ne kadar tekrar edilirse edilsin, geleni boş çevirmiyor. Dilenmeye, el açmaya, yalvarmaya, diz çökmeye, boyun bükmeye en layık olacak Zat, işte kişiye böylesine merhametle yaklaşan Zat’tır (Celle Celaluhu).
Sözün sonunda Yüce Allah’a, Zatına yakışır bir hamd ile hamd ederiz…
Mine Turhan