Buhari ve Müslim’de geçen bir rivayete göre; doksan dokuz kişinin katili bir adam, yaptıklarından pişman olur ve o zamanın en bilgili alimini araştırmaya koyulur. Kendisine bir rahibi tavsiye ederler. Rahibin yanına varınca ona doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü, tövbesinin kabul edilip edilmeyeceğini sorar. Rahip “Hayır” deyince onu da öldürür. Arkasından yine pişman olup araştırmaya devam eder. Ona bir Âlimi tavsiye ederler. Adam âlime yüz kişiyi öldürdüğünü tövbesinin kabul edilip edilmeyeceğini sorar. Âlim ona elbette tövbesinin kabul edileceğini tövbe ile arasına kimsenin giremeyeceğini söyler. Sonra da “Falan yere git, orada Allah’a ibadet eden insanlar yaşıyor, sende onlarla birlikte Allah’a ibadet et, sakın köyüne dönme, orası kötü bir yerdir.” der. Adam yola koyulur, fakat yarı yolda vefat eder. Bunun üzerine rahmet melekleri ve azap melekleri anlaşmazlığa düşerler.
Rahmet melekleri:
“Bu adam tövbekâr olarak ve kalbi Allah’a yönelerek buraya geldi.” derler.
Azap melekleri:
“O hiçbir iyilik işlemedi.” derler.
Onlar bu şekilde çekişirken Allah’ü Teâlâ insan kılığında bir meleği yanlarına gönderir. Bu melek onlar arasında hakem olarak şöyle der:
“Her iki mesafeyi de ölçüp karşılaştırın. Hangi tarafa yakınsa o tarafa ait olsun.”
Mesafeler ölçülüp karşılaştırılınca gideceği yere daha yakın olduğu ortaya çıkar. Rahmet melekleri adamı alıp götürürler. (Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tövbe 46)
Bu kıssada bahsi geçen adam en büyük günahlardan birini defalarca işlemiş olmasına rağmen, Yüce Rabbimiz ona karşı rahmet kapılarını sonuna kadar açmıştır. Hatta başka bir rivayette, rahmetiyle geldiği yerin yolunu uzatıp, gideceği yerin mesafesini kısaltarak adamı affetme vesilelerini kendisinin oluşturduğu geçmektedir.
Rabbi Zülcelâl Hazretlerinin yüz adamı öldürmüş bir kişiye muamelesi böyleyse mümin kullarına davranışı nasıl olacaktır acep?
Yüz adamın katiline karşı bu denli bir lütuf ve merhamet örneği gösteren bir Rabbin, Mü’minkullarına kıyas götürmez derecede lütufkâr olacağına dair ümit katreleri kalpleri ferahlatmalıdır elbette...
Yalnız bu engin Rahmetten nasiptâr olmanın birtakım şartları da olması lazım gelir.
Bu şartların en başat olanı küçük veya büyük demeden işlediğimiz tüm günahlardan pişman olup tövbe etmektir.
Günah Rabbimizin hoşnut olmadığı amellerdir.
Bu amellerin her biri kendi boyutuna göre kalpte siyah bir leke bırakmaktadır. Lekeler çoğaldıkça kalpyavaş yavaş kirle kaplanır ve paslanır.
Halbuki, kalbin yaratılış amacı Allah’ın nuruna ayna olmaktır. Bu nura ayna olan kalbe sahip kişi “El’Mü’min” ismiyle vasıflanır ve mü’min olur.
Fakat günahlar sebebiyle kirlenen kalp Rabbimiz’in tecelligâhı olma özelliğini kaybeder. BöyleceAllah’ın nurunun tecelli mekânı olarak yaratılan kalp, üzerindeki günah lekelerinden dolayı O’nun eşsiz akislerini yansıtamaz hale gelir. Her bir günah insanı Rabbinden uzaklaştıran birer engel gibi kalbi kirletip katılaştırır.
İşte o zaman kişi ‘mü’min’ vasfını kaybederek ‘fasık’ oluverir. Allah’ın nurunun yansımadığı bir kalp ise, insan için gereksiz bir ağırlıktan ibarettir. Ölümle son bulacak böyle bir gidişat, telafisi olmayan çok büyük bir kayıptır.
Bu anlamda tövbe, bu tehlikeli gidişattan ‘dönüş’tür.
Kalp tamamen kararıp katılaşmadan önceki müdahaledir.
Zira tamamen katılaşan bir kalbin pişmanlık duyması çok zordur. Dolayısıyla o aşamaya gelmeden kalbe değen her bir lekeyi tövbe suyuyla temizleyip paklamak elzemdir.
İşlenen günahlardan dolayı ıstırap duyacak şekilde pişman olmakla beraber yapılacak samimi bir tövbe aynen suyun kiri giderdiği gibi kişiyi günahtan arındırır ve tertemiz yapar.
Bu meyanda Rabbimiz Kur-an’ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphesiz, Allah sık sık tövbe edenler ile temizlenenleri sever.” (Bakara Suresi, 222. Ayet)
Yüce Kitabımızın hiçbir ayetinde ‘Allah günahsız olanları sever’ diye bir ibare yoktur. Bununla beraber, günahsız olmak ile ilgili de hiçbir emre rastlamamaktayız. Halbuki, altmış dokuz ayette, seksen yedi defa tövbeden bahsedilmekte, devamlı surette tövbeye teşvik edilmektedir.
Demek ki, günah işlemek insan olmanın gereği, tövbe etmek ise kul olmanın gereğidir.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu anlamda bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
“Herkes günah işler, fakat günah işleyenlerin en iyileri tövbekârlardır.” (İbni Mace, Zühd, 30)
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış olmasına rağmen sık sık istiğfar ederdi. Günde yetmiş veya yüz defa istiğfar ettiği ile ilgili farklı rivayetler mevcuttur.
Rabbimizin rahmetine mazhar olabilmenin bir diğer vesilesi de yukarıdaki kıssada anlatıldığı üzere salih insanlarla beraber olma çabasıdır. Salih insanlarla beraberlik kişiyi gaflete dalmaktan korur. Veyahut kişi gaflete düşüp günah işlese de tekrar tövbe etme fırsatı bulur.
Günahkarlarla dolu bir toplumda bu anlamda kendini muhafaza etmek çok zordur.
Yüce Rabbimiz bizleri çokça tövbe edenlerden, ziyadesiyle temizlenenlerden kılsın…
Ki kalplerimiz O’nun tecelligâhı oluversin…
Amin…
Selam ve dua ile…