Yetişkin olmamız akabinde aldığımız en önemli kararımızın, yani Müslüman oluşumuzun uzantısı olarak bizden öncekilere de farz kılınmış, başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennem azabından kurtuluş olarak bildiğimiz, yokluğun-açlığın ne demek olduğunu anlamayı düşündüğümüz oruç günlerine giriyoruz.
Yeme içme ve cinsel duyguların bastırılması yani tutulması ile bir bakıma kendimizi tutmaya, seküler dünyada çift dünyalı yaşamaya karar veriyoruz. Duamızda hem bu dünyada hem de ahiretteki bütün güzelliklere talip olurken, cehennem azabından uzak olmayı daha çok istiyoruz. Böylelikle hayatımızın merkezinde yani yaşamın olması için önemli olan üç olguya sınır koyulmasının önemini bir daha görmüş oluyoruz.
Bizler yemeden, içmeden ve çoğalmadan hayattan zevk alamayacağımızın bilincindeyiz. Hazzın ve mutluluğun kaynağının yeme içme ve cinsellik üzerine olduğunun da farkındayız. Bundan dolayı neyi yediğimiz, içtiğimiz ve kiminle beraberliğimiz kadar nasıl olacağını da inandığımız kitabın öncelikli konuları olduğunun da farkında olmalıyız. Zira haramların bu minval üzere olduğu ve kırmızı çizgimiz olması gerekliliği de malumumuzdur.
Bilinen gerçek her fani ölmeye, her varlık yok olmaya, her güzel şey sonlanmaya, her insan da imtihan edilmeye mahkumdur. Hayatta yaşadıklarımız, karşılaştıklarımız, söylemlerimiz, eylemlerimiz hatta yapmamız gerekirken yapmadıklarımız imtihanlarımızdır. Bizim kalitemiz de yaşadıklarımıza gösterdiğimiz tepkilerimiz, takındığımız tavırlarımızladır.
Bilgiler ile imtihan edilecek olsaydık, dersini iyi çalışıp sorulara doğru cevap verenlerin hem bu dünya da hem de ahirette kazanacağı kesindir. Lakin imtihanımız bilgi üzerine değil, eylem üzerinedir. Bunun da farkında olmalıyız.
İmanımızı yani inandıklarımızı hayatımıza şahit kılmamız ancak söylediklerimizin eylem halinde ispat edilmesiyledir. İyiliği sonsuz olan Hak Teala, elbette imanına hayatını şahit kılan, güvenip teslim olan bizlere ikramını bol bol yapacak, hoş bir istikbal verecektir.
Bizlerin gerek dünyalık gerekse ölüm sonrasına ait kaybetme korkularımız vardır. Allah’a tam güvenip teslim olursak, muhakkak Rabbimiz bir yol gösterecek ve kalplerimize bir ferahlık verecektir. Belimizi kıran imtihanlarımızı zamanla kaldıracak ve üzerimizdeki yükü de hafifletecektir.
Elbette bunun olması için öncelikle doğru hareket ederek sabretmek, yardımı da doğru adresten istemek gerekmektedir. Bu da ancak doğru hareketi sunan Rahman’a güvenmek ve teslim olmakladır. Lakin bizler gemiye binip de kaptana güvenmeyen, yükünü bırakmak istemeyen ve bütün yolculuk boyunca yükünü sırtında taşıyan yolcular misaliyiz. Sahip olduklarımızı kaybetme korkusu ile daha büyük hatalar yapabilmekteyiz.
İnandığımız kitabın içinde her güçlüğün yanında fazlasıyla kolaylık olacağı bilgisi vardır. İlgili ayet şu şekildedir. “Muhakkak ki o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır.” (İnşirah Suresi, 6. Ayet) Bir güçlük iki kolaylığı asla yenemez. Lakin kolaylığın olması için de çalışıp çabalamalı, boş kalmayıp yorulmalı ve Rabbimize giden yola gururumuzun etkisinde kalmadan sarılmalıyız.
Rahman’ın indirdiği ve yarattığı kitabını iyi okumalıyız. Hayatımızın hiçbir alanı boşluk kabul etmez. Gururuna yenilen şeytan dahi bunu itiraf etmiştir. Lakin gururu onu tövbeye değil daha fazla yaşamaya, kaybettiğini kazanmaya değil kinini tatmin etmeye itmiştir.
Kıyamete kadar hayat dileyen iblis, kendinden o kadar emindir ki, af yolunu değil, kendi nefsini tatmin etme yolunu tercih etmiştir. Hayallerini, yaptığı hatasını telafi etmek yerine değil, kendini haklı çıkarma eylemi üzerine kurmuştur.
Emek vermeden, gayret etmeden aldığımız her değeri kaybederiz. Gayretimizin ve emeğimizin olmadığı, gönlümüzün mutmain olmadığı hiçbir girişimde başarılı olamayız.
Hayattaki bütün zorluklar bizim yetişmemiz ve kişiliğimizin oluşması için bir fırsattır. Fırsatlar da değerlendirmek içindir. Değerlendiremediğimiz her fırsat, gelecekte pişmanlık olarak önümüze düşecektir.
“Başımıza gelenler kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzündendir.” (İsra Suresi, 13. Ayet) Bütün zorlukları aşmada elbette zaman en büyük ilaçtır. Sıkıntılarımızın yoğun yaşanması, imtihanın ağırlığından bellerimizin bükülmesi dua zamanın gelmesi, acizliğimizi anlamamamız içindir.
İçinde bin aydan efdal olan gece gizli... O halde duamızı tam yapmalıyız.
Ya Rab! Sen affedicisin. Affetmeyi seversin. Bizi affet. Kaldıramayacağımız ağır imtihanlar içinde bırakma... (Amin)