Modern dünyada popüler kültür, bireyin kimlik inşasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Reklamlar, sosyal medya, müzik listeleri ve moda akımları; bireylere neyin "doğru", "güzel" ve "değerli" olduğunu dayatmaktadır. Bu bağlamda, Müslüman bireylerin kendi kimliklerini inşa ederken popüler kültürün baskısıyla nasıl bir sınav verdikleri hem psikolojik hem de felsefi boyutlarıyla ele alınması gereken bir meseledir. Zira popüler kültürün "anlık haz" odaklı yapısı ile İslam'ın "kalıcı hikmet" eksenli öğretileri sıklıkla çatışma halindedir. O halde moda, müzik ve trend ne demek buna bakalım.
Moda: Bedenin dili mi, ruhun sessizliği mi? Gösteriş mi, takva mı?
Kur’an’da, örtünme emri sadece bedeni korumaya yönelik değildir; aynı zamanda ahlaki bir temsildir:
“Ey Ademoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır.” (A’raf Suresi, 26. Ayet)
Bu ayet, dış görünüşün ötesinde, asıl korunması gerekenin iç dünya olduğunu bildirir. Moda endüstrisi, çoğu zaman bireyin benliğini unutturarak onu dış dünyanın onayına mahkûm eder. Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sade yaşamı ve gösterişten uzak haliyle Müslümanlara “azla yetinme” ve “kendin olma” ahlakını öğretmiştir. Bir hadisinde şöyle buyurur:
“Kim gösteriş için giyinirse, Allah kıyamet günü onu alçaltır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 38)
Moda, sadece giyinmekten ibaret değildir; bir duruş, bir ifade biçimidir. Ancak günümüzde moda, bireyin kendini ifade etmesinden çok, dayatılan estetik kodlara uyum sağlama aracı hâline gelmiştir. İslami duruş açısından bakıldığında, giyinme, haya, edep ve tevazu ilkeleriyle şekillenmelidir. Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sade ama temiz giyimi, modanın özne değil nesne olduğu bir anlayışı temsil eder. Müslüman birey, modayı takip edebilir; ancak moda onun kimliğini inşa eden değil, onun inşa ettiği bir araç olmalıdır.
Müzik: Ruhun gıdası mı, zihnin kalabalığı mı? Kalbin kulağına ne fısıldıyor?
Müzik, insan psikolojisinde güçlü etkilere sahiptir. Kur’an’da doğrudan müzik yasaklanmaz; ancak boş, anlamsız, hakikatten uzak söylemler kınanır:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan saptırmak için boş sözleri satın alır…”(Lokman Suresi, 6. Ayet)
Bugünün popüler müzik endüstrisi; çoğunlukla şehvet, isyan ve haz odaklı mesajlar içerir. Bunun yerine ilahiler, naatlar veya iç dünyayı besleyen ezgiler; hem ruhu terbiye eder hem de kimlik inşasına katkı sunar. Hazreti Ali’nin (Radiyallahu Anh) şu sözü bu noktada manidardır: “Kalbinizi zaman zaman güzel sözlerle dinlendirin; zira kalp de beden gibi yorulur.”
Müziğin insan psikolojisi üzerindeki etkisi büyüktür. Duyguları tetikler, hatıraları canlandırır ve bilinçaltını etkiler. Ancak popüler müzik, özellikle gençler üzerinde kimliksel bir etki yaratır. Müzik listelerinde yer alan parçalar; aşkı, özgürlüğü ve hayatı çoğu zaman hedonist bir perspektifle sunar. İslami duyarlılık, müziğin biçiminden çok içeriğine ve niyetine odaklanır. Kalbi Allah’a yaklaştıran, insana düşünce ve tefekkür imkânı sunan ezgiler elbette değerlidir. Ancak zihni uyuşturan, bedeni dürtüsel davranışlara sürükleyen melodiler; bireyin ruhsal bütünlüğünü zedeler.
Trendler ve Tükenmişlik, geçiciliğin peşinde koşmak…
Popüler kültürde trendler anlıktır, tüketicidir. Bugün moda olan yarın unutulur. Oysa Kur’an, geçici olanın değil, kalıcı hakikatin peşinden gitmeyi öğütler:
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise işte asıl hayat odur.”(Ankebut Suresi, 64. Ayet)
Genç bir danışanım şöyle demişti: “TikTok’ta akım yapmazsam yokum sanki… Like’larımdüştü mü, ben de düşüyorum…”
Bu ifadeler, kimlik inşasının dışsal onayla nasıl bütünleştiğini gösterir. Halbuki İslam, insanı yalnızca Allah’ın rızasına bağlı bir değer sistemiyle buluşturur. Kimlik, geçici trendlerle değil; istikrarla, sabırla ve hikmetle inşa edilir.
Trendler hızlı değişir, tüketimi ve geçiciliği körükler. Bugün popüler olan yarın unutulur. Müslüman kimliği ise sabit bir değer sistemine yaslanır. Bu noktada "trend olmak" ile "temsil olmak" arasında bir ayrım yapmak gerekir. Müslüman birey, kendi hayat tarzını ve değerlerini temsil ederken, topluma yön vermeyi de hedeflemelidir. Hazreti İbrahim’in (Aleyhisselam) putları yıkması, aslında bir dönemin trendlerine karşı gösterilmiş bir direnişti. Bugünün putları ise görünmezdir: marka tutkusu, görünürlük arzusu ve anlık tatminler...
Psikolojik ve Felsefi Boyut: Kimliğin Gölgede Kalması, ben kimim? Varlık sancısı…
Popüler kültürün bireyde yarattığı en temel kriz, “öz benlik”ten kopuştur. Gölge kimlikler, yani başkaları gibi görünme çabası, insanı kendi hakikatinden uzaklaştırır. Psikoloji bu durumu “sahte benlik” olarak tanımlar. Felsefeci Kierkegaard’ın şu sözü bu krizi özetler: “İnsan, kendi kendisi olma cesaretini kaybettiğinde başkalarının kimliğiyle yetinmeye başlar.” İslam ise insanı kendi özüyle barışık olmaya çağırır: “Nefsini bilen, Rabbini bilir.”
Popüler kültür, bireyin öz benliğiyle bağ kurmasını zorlaştırır. Kim olduğunu değil, kim gibi görünmesi gerektiğini fısıldar. Bu da psikolojik olarak yabancılaşmaya, kimlik karmaşasına ve derin bir tatminsizliğe yol açar. Felsefi olarak ise özgürlük, artık seçim yapmak değil; seçenekler arasında kaybolmak haline gelmiştir. Oysa İslam, bireyin kendine ve Yaradan’a karşı sorumluluğunu merkeze alan bir özgürlük tanımı sunar. Gerçek özgürlük, nefsin zincirlerinden kurtulup hakikate yönelme cesaretidir.
Gölgeden Sıyrılmak, Nurda Yürümek, direnişin estetiği olarak İslami bir kimlik oluşturmak…
Bugün İslami kimliği korumak bir savunma değil, bir duruş biçimidir. Popüler kültürün gölgesi altında kaybolmamak için bireyin iç nurunu canlı tutması gerekir. Kur’an, bizi şöyle uyarır:
“Sakın çoğunluğa uyarak seni Allah’ın yolundan saptırmasınlar.” (Maide Suresi, 49. Ayet)
Müslüman kimliği, sadece inanç sistemiyle değil, yaşam biçimiyle de kendini ortaya koyar. Popüler kültürün gölgesi altında şekillenen değil, ilahi nurla aydınlanan bir kimlik; çağın dayatmalarına karşı en güçlü cevaptır. Müslüman birey, kendi iç sesini duyabilmeli, dış dünyanın gürültüsüne teslim olmamalıdır. Moda, müzik ve trendler karşısında tefekkür eden, sorgulayan ve seçici olan bir duruş; sadece bireysel huzuru değil, toplumsal dirilişi de mümkün kılar.
Hasıl-ı kelam; Müslüman kimliği bir kalıp değil, bir inşa sürecidir. Moda ile şıklık arasında; müzik ile ruhsal dinginlik arasında, trend ile hakikat arasında sürekli bir denge kurulmalıdır. Bu dengeyi koruyabilen birey sadece kendine değil; içinde yaşadığı topluma da ışık tutacaktır.