Bismihi Teala
Allah’ın selamı rahmeti bereketi ve inayeti hepinizin üzerine olsun inşallah. Malumunuz 16 aydır Gazze’de tarihe altın harflerle nakşolacak direniş destanları yazılıyor yaşanıyor. Bizler de bu anlamda bu ay sizler için Gazzeli Akademisyen Dr. Nihad Ebu Nassar ile kısa bir röportaj yapmak istedik.
Sizleri, iman ve teslimiyet örnekleri ile dolu olan ve bizleri yeniden diriltecek röportajımızla baş başa bırakıyoruz.
S1-Selamunaleyküm hocam, nasılsınız iyi misiniz? Öncelikle bizi kırmayıp röportajımızı kabul ettiğiniz için sizlere çok çok teşekkür ederiz.
Sizleri tanıyabilir miyiz, Türkiye’de ne kadar zamandır yaşıyorsunuz?
C1- Aleyküm selam, teşekkür ederim elhamdülillah iyi olmaya çalışıyorum.
Kendimi tanıtacak olursam, ismim Nihad Ebu Nassar, Filistinli doğma büyüme Gazze’den, Türkiye’ye eğitim amaçlı gelmiştim. Türkiye’de burslu olarak Hacettepe bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun oldum, sonra Filistin’e döndüm iş bulamayınca imkanlar zor olduğu için geri döndüm. Hem çalıştım hem yüksek tahsilime devam ettim. Yüksek lisansımı Çankaya Üniversitesi’nde yönetim ve organizasyon bölümünde yaptım. Fen ve sosyal bilimleri birleştirerek daha geniş bir perspektiften bakabilme kabiliyetini geliştirmeye ve genişletmeye çalıştım ve bunun faydasını çok görüyorum.
Türkiye’de çalışıyorum. TÜBİTAK’ta 9 yıldır görev alıyorum ve geçtiğimiz 6 yıldır Filistin Mescid-i Aksa etrafı dediğimiz Beytullah’a karşı farkındalık çalışmalarını hem akademik anlamda hem sosyal medya ve medya anlamında yürütmeye çalışıyorum ve gayret ediyorum.Bu çalışmalarım 7 Ekim’den sonra daha da hız kazandı.
2S- Halihazırda Filistin’de yaşayan aile üyeleriniz ve yakınlarınız var mı?
C2- Tüm ailem Gazze’de bulunmaktadır. Anneannem hayattadır, annem ve babam rahmetlioldu. Erkek Kardeşlerim, kız kardeşlerim, teyzeler, halalar, amcalar hepsi Gazze’de yaşıyor.Gençlerimizin bazıları, yurt dışında okumaya, çalışmaya gidiyor. Bazıları da Filistin davası uğruna mücadele veriyor. Yani her bir Filistinli Kudüs’ün, Gazze’nin birer muhafızıdır diyebiliriz.
S3- Filistin’in geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’deki Müslümanlar bu konuda daha fazla nasıl destek olabilirler?
C3- Filistin’in geleceği, hakkında ezbere söylenebilecek bir hal, bir durum değildir. Ama şundan eminiz ki bütün savaş ahlaklarından yoksun aslında genel anlamda ahlaki bir düzeni olmayan bir varlık, bir düzenle, bir düşmanla, karşı karşıyayız. Ve her şeyden önce bu rejim Allah’ın düşmanı. Hedefinde mukaddesatı, insanı, toprağı var. Son düşündüğü şey insan. 7 Ekim’den sonra bütün dünya bunu görmüştür.
Düşman bu soykırımını, zaten yüz yıldır gerçekleştiriyor. Farklı bir şekilde, farklı dinamiklerle, farklı sahalarda, farklı enstrümanlarla bunu yaparken her zaman nabız yokluyor. Buna karşın bugüne kadar istenen, olması gereken tepki olmamıştır bu düşmana karşı. Her şeyden önce Müslümanlar kendilerini sorumlu hissetmeli. Zira düşman bu duyarsızlığı gördükçe, üstümüze gelmeye devam edecektir.
Filistinlinin ve Filistin’in durumu kötüden kötüye gitmektedir. Bu konuda tepkisel olmaktan çıkmamız gerekiyor ve bilinçle, bilinç düzeyimizi yükselterek, farkında olarak neyin nereye gittiğini bilmemiz gerekiyor. Bu nedenle Türkiye’deki Müslümanların bu anlamda bilinçlenmesi şarttır. Yani artık sadece sloganik ve hamasi eylem, söylem ve tepkilerden ziyade, çok daha etkili tepkiler vermemiz gerekiyor. 7 Ekim’den sonra yaşanan süreçte,Türkiye’de hassasiyet sahibi insanlar ellerinden geleni yaptılar ve hala bunu yapmaya devam ediyorlar. Yönetim de bir şekilde yapmaya çalışıyor ama bu yeterli değil. En önemlisi olup bitenlerle ilgili derin bilgiye sahip olmamız. O idraki yakalamamız gerek, eğer idrak etmezsek sadece sıradan bir iyilik yapmış gibi düşünebiliyor insan... Halbuki yapılan kendi başına büyük bir iyiliktir. Çünkü bu düşmanın radarında, Türkiye’de vardır. Türkiye’deki insanlar Filistin davasını sadece İslami ve imanî boyutlu değerlendiriyor. Oysa Filistin davası salt bundan ibaret değildir. Dolayısıyla, ben Müslüman olmayan ancak özgürlüklerine sarılan bir insan olsam dahi, yine Filistin’de olup bitenlere bakmam gerekiyor. Neden bunlar oluyor diye bilmem ve araştırmam gerekiyor. Farkındalık ve idrak noktasına gelmemiz lazım.
Hakeza Filistin davası vicdan ehli tüm insanlığın davası olmalı. Eğer dini perspektiften, dini gözlükten, dini hüviyet ve kimlikten bakıyorsam o zaman sorumluluk daha da fazla olur.Çünkü Beytul Makdis ve çevresi; mübarek kılınmış ilk kıblemiz, imanla bağdaştırılan önemli bir konu. Ben oraya ellimdeki tüm imkanlarımı seferber edebiliyorsam meselenin tam olarak farkına varmışım demektir. İman eşittir, Beytul Makdis. Ama o’nu bir lüks, ya da her şeyim tamam olduktan sonra verme noktasında geldiğim bir şey ise, orda biraz daha çalışmam gerekiyor.
Tüm dünyadaki insanlara diyeceğim şu ki, düşman sadece Filistinlileri değil, bu dünyada yaşanan tüm insanlığa düşman ve hepsini hedef almış durumda. O nedenle herkes gücü yettiğince ne yapabiliyorsa onu muhakkak yapmalı.
S4- Filistin’de mücahit yetiştiren annelerden biraz bahseder misiniz?
C4- Mücahitleri yetiştiren anneler, eşler, ablalar, kız kardeşler, kızlar, evlatlar hepsi bir.
Tabii ki Filistin’de kadın toplumun her noktasında var. 7 Ekim’den sonra, daha da açık bir şekilde bütün dünya bunu gördü. Yani Filistinli kadın; doktordur, tabiptir, öğretmendir, profesörüdür, araştırmacıdır, anadır, her şeydir. Ve o kadın, dirayetli olmasaydı bugünün mücahitleri yetişmezdi. Dinle imanla bağdaştırılmıştır Filistin’de yaşamak ve bu düşmanı oradan defetmek ile. Bu imanla bu idrakle yetiştirildiği için çocuklar, cepheye koştuğu zaman biliyorsunuz bu tarz eylemlerde en küçük eylemde bulunan Filistinli erkek olsun, kadın olsun en ağır cezalar altında kalıyor, ev yıkımları buna verebileceğimiz en küçük örnektir. Birisi Siyonistlere karşı bir eylem düzenlediği zaman ya da katıldığı zaman, hemen ailenin evi yıkılıyor ve Filistin’de ev yapmak çok ama çok maliyetli ve küçük bir ev olmuyor. Bütün kardeşleri barındıran bir ev olmalı; anneyi, babayı, büyük aileyi barındıran bir ev olduğu için bir anda yüz kişi iki yüz kişi sokakta kalabiliyor ve buna rağmen o mücahitler hakkıyla düşmana karşılık verebiliyor.
Burada Filistinli kadının geçtiği mücadeleleri anlatacak olursak çok örneğimiz var. Ben bir tane örnek vermek istiyorum bu hususta... Bilindiği üzere Filistinli erkek, genç, yaşlı, kadın, kız, çocuk demeden tutuklanıyor, tutuklanmaya maruz kalıyor ve yüksek mahkumiyetlere çarptırılıyor. Siz yeni evlenmiş bir çifti düşünün, belki günler belki birkaç aylık evli bir çiftin aile reisinin tutuklandığını düşünün. Sonra ömür boyu ya da birden fazla müebbeteçarptırıldığını düşünelim. Şimdi o mahkûm, karısına boşanmayı teklif ediyor “ben sana zulmetmek istemiyorum, hakkına girmek istemiyorum” diye. Ama bu hanımlar, bu eşler, bu kadınlar çoğunlukla kalmayı seçiyor. Ve yıllar geçtikçe bu esaret daha da ağır basmaya başlıyor. Çözüm olarak bütün şartları zorlayarak spermlerini bir kapsül içerisinde dışarıya çıkarmayı başarmıştır bugüne kadar. Ve bir şekilde aileler bunu biliyor. O hanımın ailesi ve o beyefendinin ailesi biliyor, tüp bebek merkezine gidiliyor. Filistinli doktorlar ve tabipler tüm hünerlerini ortaya koyarak tüp bebek tedavisini gerçekleştiriyor. Numune geldiğinde aşılama yapılıp tüp bebek uygulanıyor. Çoğunlukla o operasyondan ikiz, üçüz, bebekler dünyaya geliyor. Ve bu projeye “Özgürlük elçileri” adı verilmiştir. Tabii ki, Filistin’de bizler de Muhafazakâr bir toplumuz, bu nedenle hamile kalan kadının duyurusu yapılıyor ki, herhangiçirkin bir iftiraya mahal verilmesin. “Filanca hanımefendi İsrail hapishanelerinde tutuklu ve uzun mahkumiyetli olan falan eşinden hamiledir dualarınızı bekleriz” gibi duyurular yapılır.Ve nihayet o zorlu yolun özgürlük elçileri dünyaya geliyor. Anne, eşini ziyaret etmeye gittiğinde bu sefer kundakta bebekle gidiyor. Gardiyan bu duruma şaşırıyor, bu bebek kimindir diye... Kahraman Anne göğsünü gererek bu benim tutukladığınız eşimin çocuğu diyor. Gardiyanın aklı almıyor, buna inanmıyor. Fakat orada hayatının şokunu yaşıyor. Evet diyor kadın, sen eşimi tutukluyorsun ama biz sana rağmen, devletine rağmen, rejimine rağmen, burada var olmaya, yaşamaya devam edeceğiz.
Dünyada örneği olmayan bir durumdan bahsediyorum ve bunun gibi nice örnekleri var Filistinli kahraman kadınların... Nasıl da eşlerinin arkasında durduklarının sayısız örnekleri var. İçeride belki hayatı boyunca çıkma ümidi olmayan kişinin artık bebeğinin dünyaya gelmesiyle nasıl bir motivasyon, nasıl bir ümit, nasıl bir güce sahip olduğunu hayal edemezsiniz.
S5- Hocam son olarak özelde Türkiye’deki Müslümanlara, genelde tüm dünya Müslümanlarına iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
C5- Başta Türkiye ve tüm dünya Müslümanlarına şunu belirtmek isterim ki; Filistin, Kudüs, Gazze sadece bizim değil tüm insanlığın vicdani, insani ve imani meselesidir. Bu nedenle Kudüs’ün özgürlüğü için hepimizin seferber olması şarttır.
Hocam bizlere zaman ayırdığınız için çok Teşekkür ederiz.
Rabbim ebeden ve daimen razı olsun inşallah...
Kudüs’ün özgürlüğünde buluşmak ümidiyle...