Bismillah...
Tüketim insan hayatında olmazsa olmazdır. İnsan bir şeyleri tüketmeden hayatını devam ettiremez. Fakat kimi zaman bu durum olması gerektiğinden fazla bir hâl alıyor. Tüketme hırsı Hazreti Âdemdöneminden günümüze kadar süregelmiş bir serüvenin son noktasıdır. Ne yazık ki insanın yaptığı ilk hata tüketim çılgınlığının bir minimalist ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Hazreti Âdem ve Hazreti Havva, ellerindekine kanaat etmek yerine günümüzdeki insanlara göre yok denecek kadar az fakat kendi kalitelerine göre çok denecek kadar büyük bir yanılgıya düştüler. Yasaklanan ağaçtan bir adet meyvenin yalnızca bir parçasını tüketmeleri sonucunda cennetten indirildiler ve dünyaya gönderildiler...
Bu örnekteki kastımız bir peygamber olan babamız Hazreti Adem’i ve annemiz Hazreti Havva’yı eleştirmek değil sadece hataların kaynağını bulmaya çalışmak için yapılan minik bir gözlemdir. Duruma bir özeleştiri gibi bakıldığında herkes kendi hayatında da nice tüketim hırsı ürünü görecektir. Bazen tüketim hırsı öyle bir hâle bürünüyor ki kişi yaptığı her harcamayı, aldığı her ürünü ihtiyaç olarak kabul ediyor. Fütursuzca harcamanın bir moda olarak kabul edildiği şu zaman ve mekânda belki de birileri buna dur demeliydi.
Doğrusu geçmiş yıllarda minimalist yaklaşım sahipleri bu duruma bir dur deme ihtiyacı hissetmiş gibi görünüyor. 1950-1960’lı yıllarda sanat ve müzik alanlarında ortaya çıkan minimalizm, ilerleyen zamanlarda sade ve rahat bir yaşamı benimseme akımı olarak karşımıza çıkıyor. Eşyayı, lüksü, şatafatı, göz ve ruh yoran her şeyi hayattan çıkarıp dingin bir sade yaşamı amaçlayan bir akım, minimalizm.
İlk insanlardan bugüne kadar en asgari boyutta başlayıp günümüze kadar devasa boyutlara ulaşan “elindekiyle yetinmeme hastalığı”na beşerî olgularda ne yazık ki çözüm çok geç bulunmuş. Oysaki İslam dünyası minimalizmle 600’lü yıllardan beri iç içedir. Öyle ki bu durum bir yaşam felsefesi haline gelmiştir.
İslam’ın tüketme hırsı ve kanaatsizliğe karşı müntesiplerine verdiği salık ‘zühd’dür. Zühd, genel çerçevede; mal, şan, şöhret, para, eşya, unvan, makam, mevki gibi insanı dünyaya bağlayacak olan şeylerden uzak durmak, daha çok ahiret yurdu için yaşamak ve kendini oraya hazırlamaktır. Nitekim İslam Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de yaşamında mal biriktirme hırsına sahip olmamış, elinde bulunma ihtimali olan her şeyi Allah yolunda infak etmiştir.
Bakıldığı zaman minimalizm ve zühd genel çerçevede birbiriyle örtüşüyor gibi. Peki, aralarında fark var mı, varsa nedir?
Minimalizm tamamıyla kişiyi memnun etme, bireyin kendi menfaatleri doğrultusunda attığı yalnızca şahsi bir rahatlamayı amaçlayan bir yaşam anlayışıdır. Minimalist kişi yaşamından bir şeyler eksilttiğinde elbette kötü bir şey yapmış olmaz fakat fayda ve amaç olarak belli kişi ve hedeflerle sınırlıdır.
Zühd ise öncellikle kendisine sahip olduğu tüm nimetleri veren Rabbini memnun etmeyi hedefler. Dünyada elde edebileceği her şeyi kenara bırakmayı ilk olarak Rabbiyle arasına girmesin diye yapar. Akabinde kişinin beden ve ruh sağlığını koruma gelir. Kişi az tüketerek kendisine maddi manevi fayda sağlar. Zahid, elindeki imkanları ihtiyacı olanlarla da paylaşarak zühdüyle kendisinden başkalarına da faydası olur... Bu bağlamda Müslüman minimalist değil zahiddir, zühd sahibidir.
Peki, Müslüman kişi hiçbir zaman mal ve mülk sahibi olamaz mı, para kazanması doğru değil mi, her zaman ihtiyaç sahibi konumunda olması mı gerekir?
Elbette sorarken bile iğreti gelen bu durumlar yaşantıya da yansıtılamaz. Zühdün asıl amacı ve en yüksek mertebesi dünyada kazanılan mal, mülk, servet, makam, mevki, şöhreti kalbinde taşımamaktır. Dünyayı kalbine yerleştirmek ve bu bağlamda kişinin Allah’tan uzaklaşması zühde aykırı olan durumdur.
İslam’da ameller niyetlere göredir. Kişiye niyet ettiği şey vardır. Bu doğrultuda atılan tüm adımlar Allah rızası dairesinde olursa kişiyi manen yüksek mertebelere taşır. İşin özü “niyet ettim Allah rızası için...” ibaresini namaz dışında da bol bol kullanmaktır. Günlük yaşamda niyet ettim Allah rızası için az yemeye, az uyumaya, para kazanmaya, harcama yapmaya denirse işte o zaman karşılığını yalnızca Allah’ın bileceği bir iş yapılmış olur.
Yalnızca Allah’ın rızasına niyet ettiğimiz nice makbul amellerimiz olması duasıyla...