Bismillahirrahmanirrahim
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boy ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurat suresi, 13. Ayet) ayetinde ifade edildiği gibi insanlığın ilk yaratılışı gibi neslinin devamı da ancak karşı cinslerin birlikteliği ile mümkündür. Erkeklik veya dişilik yaratıcının takdiri iledir. Kime hangi cinsi ve cinsin yüklediği sorumluluğu vermişse onun için en uygun olan odur. Hiçbir cins bundan dolayı ne bir övünmeye ne de bir yerilmeye düşmemelidir.
“Göklerin ve yerin egemenliği Allah'a aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları verir. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır.” (Şura Suresi, 49. Ayet) İnsanın cinsiyeti fizyolojik ve biyolojik bir olay olsa da psikolojik olarak da buna uygun davranış sergilemek için çocuğun doğumundan itibaren alınması gereken tedbirler vardır. Bu tedbirler alınmalıdır ki dünyaya gelen insan kendisi için takdir edilen yaşamını devam ettirdiği sürece bu yaratılış üzere kalabilsin. Burada en büyük görev ve sorumluluk da hiç şüphesiz anne babalara ve çocuğun bakımı ile meşgul olan diğer kişilere düşmektedir. Özellikle çağımızda öyle hassas bir vaziyet almıştır ki her zamankinden daha fazla titiz davranmalı, her zamankinden daha fazla dikkat edilmelidir. Çünkü insan neslini ifsat etme çalışmalarını sürdürenlerin ellerindeki en etkili silahlardan biri haline gelmiştir cinsiyetsizleştirme faaliyetleri. Gizliden gizliye ürkütmeden başlatılan çalışmalar artık açıktan açığa, bağıra bağıra, her türlü reklam aracını kullanarak, maddi gücü de ellerinde bulunduranları arkalarına alarak yapmaktadırlar. Hak hukuk mücadelesi adı altında başlatılan propagandalar, unisex şeklinde hem kadın hem de erkeklerin ortak olarak kullanabilecekleri ayakkabıların, kıyafetlerin, aksesuarların üretilmesi, hepsinin altında yatan asıl sebep dişilik ve erkeklik görüntüsünün yanında bu duygulardan da insanı uzaklaştırmaktır. Oysaki bizim kültürümüzde insanın dünyaya gözlerini açması ile beraber,cinsiyetine ait rollerini benimseyebilmesi için bedenine giydiği kıyafetler ona göre belirlenir. Kız çocukları için pembe, erkek çocukları içinse mavi renk ağırlıklı giysilerin tercih edilmesinin sebebi de budur. Kız çocuklarına bebek türü oyuncakların, erkek çocuklarına ise araba, silah türü oyuncakların alınmasının altında yatan sebep, çocukların kendi cinsiyetlerine ait rolleri benimsemeleridir. Çocuk hayatının ilk yıllarından itibaren karşılaştığı yaşıtının daha bedenini görmeden, kendi bedeni ile aralarındaki farklılıkların bilincine varmadan,üzerindeki kıyafetlerden kendisi ile aralarında bir farklılığın olduğunun bilincine varır.Küçüklüğünden itibaren bu bilinçle yetişen bir çocuğun ileri yaşlarında yanlış ve sapkın düşüncelere, davranışlara düşmesi, diğerlerine oranla daha az olmaktadır.
Günümüzde bilim, çağdaşlık adı altında küçük yaşlardaki çocuklara cinsiyet eğitimini kız ve erkek çocuklara aynı ortamda, yetişkinlerin anlayacağı şekilde, yetişkinlerin kullandığı kelimelerle vermeye çalışmanın, eskisinden daha iyi sonuçlar getirmediği yaşanan olaylarla ortaya çıkmaktadır. İnsanın fıtratına yerleştirilmiş bazı duygular vardır ki onları zamanından önce uyandırmaya çalışmak kişinin hem bedenine hem de ruhuna zarar verir. Çocuklara birçok eğitim gibi zamanı gelince cinsiyet ve cinsiyetlerine ait özelliklerin eğitiminin verilmesi elbette elzemdir. Ancak bunu yaparken İslami hassasiyetler de göz önünde bulundurulmalıdır. Evvela hayâ perdesini zedelemeyecek bir yol izlenmelidir. Özellikle ergenliğe yakın yaşlarda olan çocuklarda bedensel gelişmenin yanında, yaşanan hormonsal değişimler, bu konularda öğrendiklerini merak duygusuyla da deneyimlemek isteyebilirler. Bu sıkıntıların önüne geçebilmek için neyin ne zaman ve ne kadar verilmesi gerektiği hususu ince düşünülmesi gereken bir konu haline gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında direk bu konuya temas eden bir ifade olmasa da “Ey iman edenler! Hizmetinizde bulunanlarla içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlaryanınıza gelmek için sizden üç vakitte izin alsınlar. Sabah namazından önce, öğle sıcağından dolayı (istirahata çekilirken) elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra. Bunlar, örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç vakittir. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe olduğunuz kimselerdir. Allah size ayetleri işte böyle açıklar, Allah her şeyi bilir, yerli yerinde yapar.” (Nur Suresi, 58. Ayet) ayetindeki, henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar da insanın mahrem yerlerinin açık bulunabileceği vakitlerde izinsiz odalara girmesinler denilerek çocukların büyüklerinin mahrem yerlerine şahit olabilecek durumlarla karşılaşmalarının hoş olmayacağı vurgulanmıştır.
Hadislere bakıldığında ise yine bu konu ile ilgili ayrıntılı bir bilgi olmamasına rağmen gelen birkaç rivayet genel çerçeveyi çizer vaziyettedir. Yaşamın ilk yıllarında çocuklarda farklı duygular oluşmasa da özellikle yedi yaşından itibaren artık bazı şeylerin farkına daha iyi varmaya başlarlar. Onun için İslam fıkhında bu yaşa Temyiz yaşı denilmiştir. Temyiz yaşı ile buluğ yaşı arasındaki çocuklar her ne kadar mükellef olmasalar da bazı konulara dikkat etmeleri için gerekli tedbirlerin alınması hususunda anne babalarına bazı vazifeler düşmektedir. Onun için Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınız yedi yaşına geldiklerinde yataklarını ayırınız.” (Hâkim, Müstedrek) Yine Taberi’de geçen birkaç rivayette bu yaşlardan itibaren çocuklarla ilgili onlara dokunma, öpme gibi konularda sınırlar belirlenmiştir. O rivayetlerin birinde şöyle denilmektedir; “Altı yaşındaki kız çocuğunu, erkek çocuğu öpmemelidir. Aynı şekilde kadınlar yedi yaşını geçen erkek çocuklarını öpmekten kaçınmalıdırlar.” Yine buna benzer bir diğer rivayette de “Bir kız çocuğu altı yaşına geldiğinde namahremin onu öpmeye ve kucağına almaya hakkı yoktur.” buyrulur. Bu rivayetler bazı kimseler için uç ve aşırı olarak değerlendirilebilir, ancak İslam hem haramı yasaklar hem de harama giden yollara set çeker. Onun için de neslin muhafazası için çocukların erken yaşlardan itibaren kendi cinsiyetlerine göre sağlıklı davranışlar sergileyebilmeleri için, yanlış ve zararlı bilgiler alacakları kişilerle ve sanal ekranlarla baş başa bırakmamak gerekir. İfrat ve tefrit sınırlarını aşmadan gerekeni gerektiği kadar uygun bir yolla öğretmek hem bedeni hem de ruhu muhafaza eder.