İsraf; yerli yersiz, gereksiz yere harcanan her türlü şeyi kapsayan bir durumdur. Ömür, zaman, mal, düşünce, sağlık… Her şey bu tanım altında değerlendirilebilir. Eğer bir şey gereksiz ve zamansız yere tüketilmişse israftan bahsedilebilir. İnsanı kuşatan hırs duygusu, tüketim tutkusuna dönüşmüş ve beraberinde israfı getirmiştir. Eğer bir yerde İslamiyet’ten bahsediliyorsa, orada israf değil denge vardır. Müslüman her daim uyanıktır ve atacağı adımların sınırlarını İslamiyet’e göre şekillendirmesi gerektiğini bilir. İslam, israfı değil infakı öğütler.
İnfak, gönüllü olarak Allah’ın rızasını kazanmak için zaman, mal, ömür ve sevdiğimiz her türlü şeyi Allah yolunda harcamaktır. Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde Yüce Rabbimiz, muttakilerden bahsederken şöyle buyurmuştur: “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara Suresi, 3. Ayet)
Rızık, Allah’ın rahmetinin bir nişanesi olarak bahsettiği her nimettir. Görmek bir nimettir, sağlık bir nimettir, ilim bir nimettir, gençlik bir nimettir. Ve bu nimetlerin şükrü, onları Allah yolunda harcamaktır. İlimin sadakası öğretmek, gençliğin sadakası onu Allah yolunda geçirmektir. Yüce Rabbimizin, “rızık olarak bahsettiğimiz her şeyden Allah yolunda harcarlar” beyanı, bütün bu nimetleri kapsamaktadır.
Yüce Rabbimizin adeta yağmur gibi üzerimize yağdırdığı bu nimetlerin hakkını vermek her Müslümandan beklenen bir davranıştır.
İsraf ve infak, birbirinin zıddıdır. Müslüman ile gayrimüslim arasındaki farklardan biridir. Müslümanın hayatı her daim sade olmalıdır, velev ki imkânları geniş bile olsa… Dünya bütün cazibesiyle karşısında dururken Müslümana düşen; bütün bunlara karşı ihtiyatlı davranmalı, israftan kaçınmalıdır. Yüce Rabbimizin buyruğu üzere: “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas Suresi, 77. Ayet) Bu ayet, bu davranışın nasıl olması gerektiğini açıkça ifade etmektedir.
Sade bir hayat, sadece bireyi değil; toplumu da düzene sokar. Çünkü israf engellenemez bir duruma gelirse adaletsizlik yaşanır. Zengin daha fazla tüketirken, fakir ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır. İnfak, bu adaletsizliği ortadan kaldıran en büyük etkendir. İnfak, toplumun huzurunun tesisi noktasında önemli bir adımdır. İnfak eden kişi bilir ki sahip olduğu her nimet Yüce Rabbimizin ona bir ikramıdır. O hâlde, o da şükrünü eda etmeli ve hakkını vermelidir.
Allah’ın verdiği nimetler karşısında şımarıklık edilmemelidir. Çünkü şımarıklık beraberinde israfı getirir. Nimetin hakkı, har vurup harman savurmak değil; onu Allah yolunda infak etmektir. Öyle bir zamandayız ki insan kendini bir şeyleri tüketmek zorunda hissediyor. Kapitalist düzen onu buna zorluyor. Halbuki Müslüman uyanık olmalıdır. Neyi, nerede ve nasıl tükettiğine dikkat etmelidir. Çünkü Rabbimizin bahsettiği bu ömür sermayesi elbette bir noktada son bulacaktır. Ve yarın ellerimizle ne hazırladıysak, Rabbimizin huzuruna öyle çıkacağız.
Müslüman, israf ile anılmaktan kurtulmalı ve dünyevi heveslerini elleriyle kenara itmelidir. Sahip olduğumuz her şeyin hesabını Yüce Rabbimize vereceğimizi unutmamamız gerekir. Elimizdekini paylaşmalı, aşırılığa kaçmamalıyız. Elimizdeki sınırlı imkân ile sınırsız duygularımızı yönetmek elbette zordur. Ama İslam bize savurganlığı yasaklıyor ve infakı öğütlüyor.
Bir düşünün: Üstünde milyarlık kıyafet, kolunda sayısız takı ile namaza duran biri, o ibadetten tam anlamıyla zevk alabilir mi? Kollarında şıngırdayan bileziklerin seslerinden okuduğu ayeti idrak edebilir mi?
Ya da iftara envai çeşit sofra hazırlayan, sofrasını en pahalı tabaklarla donatan oruçlu bir Müslüman, açın hâlini anlamış mıdır? Nefsini terbiye etmiş midir?
İşte israf, aslında ibadetteki ihlasın önündeki en büyük engellerden biridir belki de. Çünkü tüketme arzusu, sosyal medya aracılığıyla maruz kalınan özentili duygularla birleşince israfa sebep oluyor ve bu ne yazık ki ibadetlere de sirayet ediyor. Halbuki mütevazı bir yaşam, dengeli bir yaşamdır. Paylaşmak, fıtratın emrettiği bir davranıştır.
Paylaşma duygusunu kaybetmiş biri, aslında israfa kapı aralamıştır. Nefsi ona sürekli bir şeylerin eksik olduğunu telkin ettiği için doyumsuzluk duygusu benliğine yerleşmiştir. Bu sebeple paylaşmaya fırsat bulamamış ve ne yazık ki hüsrana uğramıştır. Halbuki mal, sadece bir geçim aracıdır. Gerçek zenginlik, paylaşmayı bilmektir.
Rabbimiz, bizi israfa değil; infaka meylettir duasıyla…