Celal, izzet ve intikam sahibi El-Muntakim olan Allah’a hamd, her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere en güzel örnek olan Peygamber Efendimize salât ve selam olsun.
Muntakim esmasının sıradaki esma olduğunu gördüğümde yüreğime su serpildiğini buradan sizlerle paylaşmak isterim. Zalimin iyice azgınlaşıp meydan okumalarının arttığı bir dönemde suçların, isyanların, görmezden gelinmeyeceğinin müjdesi vardı burada. Amerika’daki bir ödül töreninde haddi aşan konuşmalar ve “Filistin’i cehenneme çevireceğim.” söylemlerinden hemen sonra Los Angeles’ta uzun bir süre söndürülemeyen bir yangının çıkması oldukça manidardır. Geçmiş kavimlerin yaşadıklarını “Her şey bu kadar apaçıkken nasıl olurda görmüyor ve ona göre hareket etmiyorlar?” minvalinde okuyan benim için, kıssalar birebir yaşatılarak anlaşılır kılınmıştır. Farkında olalım veya olmayalım şu an kıssaları yaşıyor, tercihlerimize göre rollere bürünüyoruz her birimiz.
Suçlulara ve zalimlere hak ettikleri cezayı vererek mazlumların intikamını alandır El Muntakim. Merhametiyle ve mağfiretiyle affetmezse adaletiyle ceza verir. Cezalandırma kudretine sahip olmayan için affetmek bir erdem değildir. Esma-ul Hüsna sıralamasınınTevvab-Muntakim-Afuvv şeklinde oluşu ile hatadan dönenlerin affedileceğinin müjdesini barındırdığını söyleyebiliriz.
Fıtrat dışı iş yapmak yani günah, kişinin kendi nefsine karşı işlediği bir zulümdür, yaptığı bir haksızlıktır. Suya atılan taşın oluşturduğu haleler gibi kişinin kendisi ile başlayıp yakından uzağa ilkesi gereği halka halka büyüyecek bir zulüm dalgası kaplayacaktır kâinatı. Peki zulüm nedir?
Bir şeyi ait olduğu yere koymamak, hak ihlali gibi anlamları barındıran zulüm kavramının irdelenmesi farklı kapıların açılmasına sebep olacaktır. Allah’a karşı yapıldığında şirk, işin olması gerektiği gibi yapılmaması durumunda amel, kendine ve başkasına haksızlık yapma şeklinde gerçekleştiğinde ahlak olarak ifade edilen zulüm, varlıkla doğru bir ilişkinin kurulamamasının neticesidir. “Benim kimseye zararım yok, zararım sadece kendime.” söylemiyle kendini avutan nefsime ve okuyucularıma kendimizin sahibi olmadığımız, bizim zannettiğimiz argümanların emanetçisi olduğumuz gerçeğini hatırlatmak isterim.
“Kendini bilen Rabbini bilir, Rabbini bilen haddini bilir.” ilkesi gereğince işe kendi nefsinden başlamaya “büyük cihad” denilmiştir. Mevlasından uzak kalma telkinlerine boyun eğen nefse Muntakim esmasıyla muamelede bulunmak Allah dostlarının şiarlarındandır. Nitekim Beyazid-i Bistami bir gece kendisini ibadetten alıkoyan nefsine bir senelik ceza vererek ondan intikam aldığını belirtir. Hazreti Adem’in ve Hazreti Havva’nın işledikleri bir hatadan tövbe ederken kullandıkları “Senden başka ilah yoktur, bütün eksiklikler Senden uzaktır. Ben kendi nefsime zulmettim.” ifadeleri meramımızı anlatmak için yeterlidir zannımca.
Alkollüyken araç kullanan zengin bir adam çarptığı kişinin sakatlanmasına sebep olur. Tuttuğu mahir avukatla sıyrılır bu işten. Aynı hatayı tekrarlayan aynı adam bu sefer bir başkasının ölümüne neden olur. Mahir avukatını arar ama bulamaz. Ölümüne sebep olduğu kişi avukatın ta kendisidir çünkü. Haksızlık yapanları El Muntakim bazen bizimbilebildiğimiz ve bazen de bilemediğimiz çeşitli yollarla cezalandırır. Ve bunu zulmetmeden adaletle yapar. El Muntakim’i buna zorlayacak hiçbir kuvvet yoktur.
Rahmeti, adaleti, hikmeti cehennemi gerektirir. Masumların ve mazlumların intikamlarının tam olarak alınacağı yerdir cehennem. İntikam yeri, ceza beldesi dünya olmamasına rağmen bazen ibret için burada da tecelli ettirir esmasını. Ancak öncesinde tövbe etmeleri için süre tanınır, kâinat onlara hizmet ettirilir, rızıklandırılarak yaşamlarını sürdürmelerine izin verilir.Hatadan dönmeyi seçenler için bu olumlu bir durum iken yaptıklarının yanlarına kalacağını zannedenler için bu hiç de iyi bir durum değildir. Biraz ileride şiddetle çarparak paramparça olacakları duvarı görmeden doludizgin at koşturmaya benzer bu durum. Cehennemin bir kıvılcımının hararetini dünyanın bir ucunda hayal edersek dünyanın diğer ucundaki dâhi bunu fazlasıyla hissedecektir. Buradaki facialar ölümle biter, cehennemdekiler ise sonsuzdur.Güneşin hararetine, polisin kamçısına, kenenin ısırmasına tahammül edemeyen insan cehennem ateşinin hararetine, zebanilerin kamçısına, ateşten yaratılmış yılan ve akreplerin ızdırabına nasıl dayansın?
El Muntakim’in intikam alması kullarınınkine benzemez. Kullar, onları olumsuz etkileyen durumlar için intikam aldıklarından kendileri açısından psikolojik tatmin söz konusudur. Kullarının hataları ve günahları El Muntakim’e zarar vermediği gibi yaptıkları iyi işler de O’na fayda vermez. Kişiyi ıslah ederek toplum düzenini sağlamak ve adaleti tesis etmek gibi amaçları güder bu intikam. Rahmeti her şeyi kuşatan El Muntakim’in intikamı dâhi rahmetinden olup kullarını kendi hallerine terk etmeyişindendir.
Acizliğin ve yenilginin söz konusu olamayacağı anlamlarını barındıran Aziz esmasıyla Muntakim esmasının dört yerde birlikte geçmesi dikkatlerden kaçmaması gereken bir konudur. Buradan hareketle intikam almanın şahsi bir mesele olmadığı anlaşılacaktır. Zalime haddini bildiren kudretin zulme uğrayan dostlarının yaralarını sarması adaletinin ve merhametinin bir gereğidir. “And olsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.” (Rum Suresi, 47. Ayet-i Kerime)
İnsanın kendine sınırlar koymasında, ilkeli bir hayat sürdürmesinde doğru ve yerinde kullanılan korku duygusunun önemli bir yeri vardır. Acı ve korku verenlerden kaçınmak, haz ve zevk verenlere yönelmek üzere oluşur insan davranışları. Cehennemden cennete doğru yol almasında fıtratın bu yönü oldukça yardımcı olacaktır kendisine.
El Muntakim’in intikamından korkup O’na asi olmaktan kaçınılmalıdır. Kendisine verilenleri isyan yolunda kullanan tövbe etmelidir. El Muntakim’in katında torpil, rüşvet, hatır gönül işinin olmadığını bilip haksızlık yapmamalı ve haksızlığa karşı susmamalıdır. Ne kendine ne de diğer kullara zulmetmez böylece. Bu noktada rahmeti ve affı ifade eden isimlerin yanı sıra cezaya ve mahrumiyete karşılık gelen esmalar bilinerek dengeye ulaşılabilir. Kendi nefsine hâkim, onu cezalandırabilen kişi Muntakim esmasının tecelli ettiği kişidir, der sufiler.
“Ey Muntakim olan Allah’ım, zulme uğramaktan ve zalim olmaktan Sana sığınırım. Bilirim adaletinle muamelede bulunursan kurtuluşum yoktur. Merhametinle yönel bana. Rahmetini ver, gazabından uzak tut. Lütfuna muhatap eyle beni. Ümmete kan kusturan, büyüklenen zalimlere Muntakim isminle tecelli et.”
(Amin)