Bismillah…
“Hani biz, İsrâiloğulları’ndan: ‘Sadece Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilikte bulunacaksınız!’ diye söz almış ve: ‘İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı hakkıyla kılın, zekâtı verin!’ diye emretmiştik. Sonra sizden pek azı müstesna, sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam ediyorsunuz.
Yine bir vakit sizden ‘Haksız yere birbirinizin kanını dökmeyecek; kendinizden olan insanları yurdunuzdan çıkarmayacaksınız!’ diye kesin söz almıştık. Bu konuda siz de kesin taahhütte bulunmuş, bunu kabul etmiştiniz. Nitekim bugün de aynı şehadette bulunursunuz.” (Bakara Suresi 83-84. ayetler)
Bilindiği üzere toplumları ayakta tutan en önemli etmen toplumun fertlerinin sahip olduğu kâmil bir ahlaktır. Toplumun her bir ferdinin sahip olduğu kâmil ahlaka dair her unsur o toplumu bir adım ileriye, hayra ve güzele iletecektir. Bu durumda ahlakı kâmil olmayan bir toplum uzun yıllar ayakta kalmayı başaramayacağı gibi ayakta kalsa bile var olduğu müddetçe maddi-manevi kalıcı bir verim de elde edemeyecektir.
Semavi kitapların tamamı öğretilerine kulak veren insanları daima kâmil bir ahlaka yönlendirmiş ve bu yolda onlara rehber olmuşlardır. Yukarıda kendisinden birkaç ayeti zikrettiğimiz Kur’an-ı Kerim ise tüm insanlığın faydasını önceleyen, sadece indirildiği zamanla ve yılla değil tüm çağlarda insanlara fayda sağlayacak nasihatlere haiz olduğu için özelde Müslümanların genelde tüm insanların başucu kitabıdır ve öyle kıymet verilmelidir.
Kamil ahlak, insanlığını yitirmemiş tüm toplumlarda genel hatlarıyla aynı özellikleri gösterir. Bugün yeryüzünü zulümle abad etmeye çalışan vahşi sistemlerin bile kendi özünde, uygulamadıkları fakat inandıklarını iddia ettikleri bir kâmil ahlak örneği mevcuttur.
Geçmişin ve günümüzün en azılı topluluğu olarak tüm hakkaniyetli insanların karşısında duranların inandıklarını iddia ettikleri Tevrat’ta bakınız şu bölümler yer alıyor.
1- Tanrın YHVH'den başka ilah(lar)ın olmayacak.
2- Kendine yukarıda, gökte; aşağıda, yerde veya derinlerde, yeraltında yaşayan put(lar) yapmayacaksın. Onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3- Tanrın YHVH'nin ismini boş yere anmayacaksın. Çünkü YHVH onun adını boş yere ağza alan kişiyi cezasız bırakmayacaktır.
4- Haftanın altı günü üretecek ve dünyevi çalışmalarını gerçekleştireceksin. Haftanın son günü, yedinci gün mukaddes Şabat günündeyse bütün işlerini bırakacak ve Tanrın YHVH'e ibadet edeceksin. O gün Sebt'tir.
5- Annene ve babana hürmet edeceksin.
6- Öldürmeyeceksin.
7- Zina etmeyeceksin.
8- Çalmayacaksın.
9- Komşu(ları)na karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
10- Komşu(ları)nın, yakın(lar)ının mülklerine tamah etmeyeceksin.
Genel hatlarıyla bakıldığında Kur’an-ı Kerim’in Müslümanlara ifade ettiği ve İsrailoğullarından istenen on emrin Tevrat’ta geçen bölümleri bunlar. Uyulduğu takdirde insanı gerçek manada kamil ve övülen bir konuma getirecek olan bu buyruklara uyulmadığı takdirde ne denli aşağılık ve canavarca bir topluluk ortaya çıktığını büyük acılara tanık olarak müşahede ettik, ediyoruz.
Öncelikle İsrailoğullarının yüzyıllar önce muhatap olduğu bu buyruklar aslında okuyan herkesi muhatabı olarak alıyor. Kur’an-ı Kerim bir hikâye kitabı olmadığı gibi sade bir tarih kitabı da değildir. Bu doğrultuda okunan özelde Kur’an-ı Kerim genelde tahrif edilmemiş tüm kutsal metinler kişideki maddi manevi hastalıkları belirginleştirir ve kişinin çabası doğrultusunda onu tedavi eder.
Sözün kısası kâmil bir ahlak yüzyıllardır aynı doğrultuda ilerlemişken bu ahlakın ilk muhataplarının neden esfele safilin olduğu gayet ciddi bir tefekkür gerektiriyor. Ayetleri okurken karşı tarafı yargılamak yerine ‘ne yaptılar-ne yapmamalıyım’ sorularıyla doğruya adım adım yaklaşmak gerekiyor.
Bugün İsrailoğulları bu buyrukları tutmayıp kâmil bir ahlaka sahip olmadıkları için bu haldeler. Peki, aynı buyrukları alan son ümmetin durumu… Takdir sevgili okurumun…
Söz kimden gelirse gelsin güzeline uyup rızasını elde etmeyi Rabbim hepimize nasip etsin. Selam ve dua ile…