Nisanur Dergisi - Rana Çeçen
Bismillahirrahmanirrahim
Emanet üzerine kuruludur bu hayat. Ruh tene emanettir. Evlat ebeveyne, iman kalbe, yaşam insanlığa emanettir. Eşler birbirine emanettir. Emaneti muhafazaya memurdur insanoğlu. İnsanın insanlığının değeri de ölçüsü de bu meziyetidir. Aile yuvası eminliğin beşiğidir. Orada gelişir, orada kök salar emanet. Ondandır ki ilk insanın yaratılışıyla başlamıştır aile olmak, eş olmak. Yarım olanı tam eyler. Eksik olanı kemale erdirir. Bu binanın temel harcı güvendir, sevgidir, karşılıklı haklara riayet ve saygıdır. Baş eğdirme, güç gösterme arenası değildir.
İnsanın eşi, bu emanet yaşamın layıkıyla yaşanmasının anahtarlarından biridir. Kuru toprağı gül bahçesine, hüznü neşeye çevirmenin, kendisinde rahatlığın olmadığı bu fani dünyanın çilesinin paylaşıldığı kişidir. Âdem’in, insanlığın atasının ruhuna sekine inmesi için, cennette dahi olunsa bir eşe, kendi cinsinden bir yoldaşa ihtiyacından dolayı Rabbi ona yoldaş halk eyledi. Baktığında kendini gördüğü, kalbinin ve ruhunun sükûnet mekânı olduğu eşi. Teklik Rahman’a mahsustur. İnsana çift olmak yakışır. İnsana çifti gerek.
"Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır." (Rum Sûresi 21. Âyet)
Aslında insan için bu güzellikleri barındıran bir eş ile yola devam etmek çok büyük fedakârlıkları da beraberinde gerektirir. Kolay mı düşüncesi farklı, istekleri farklı, bakış açısı farklı, hatta görünüşü dahi bir başka olan insan ile aynı yastığı paylaşmak. Aynı sofraya oturmak, aynı hayatın yükünü omuzlamak. Kolay değildir. Zordur, herkes için zor olmuştur ve zor olacaktır da. Her iki cins için de aynıdır zorluk. Onun içindir ki Allah Teâlâ (Celle Celaluhu), bu kadar farklılığa rağmen, arada sevgi ve şefkat duygularının var olması üzerine düşünmek ve ders almak gerektiğini bildirmiştir. Bu Yüce Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Ve Rahman kendi isimlerinden (El-Vedûd) bir ismin tecellisini vermiştir eşlere. Meveddet Vedûd’un eylem bulmuş halidir.
Kullarının her ihtiyaçlarına çözümler sunan Rahman, onlara bu konuda kendisinden neler isteyebileceklerini, neler istemeleri gerektiğini dahi şu ayetle öğretmiştir, “Onlar, ‘Ey rabbimiz!’ derler, ‘Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet; bizi günahtan sakınanlara öncü yap'” (Furkan Sûresi 74. Âyet) Mutluluk tek taraflı bir eylem değildir. Bencillikle, karşısındakini adeta yok saymakla asla elde edilemeyecek bir duygudur. Bu duygunun temeli karşılıklı sevgi, şefkat ve haklara riayetle mümkündür. Hac yolculuğuna çıkan Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Enceşe isimli sahabenin bazı ezgiler söyleyerek develeri hızlandırdığını ve hızlanan develerden endişelenen kadınlar olduğunu görünce şöyle seslenmiştir, “Ey Enceşe dikkat et, ağır ol, pırlantalara, kristal parçalarına dikkat et, onları rahatsız etme.” (Buhari) Nasıl da kibar bir taltif, nasıl da muazzam bir örneklendirme. Veda hutbesi esnasında üzerinde özellikle durduğu hususlardan biri de eşlerin birbirlerine karşı haklarını muhafaza etmeleridir. “Ey İnsanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz. Onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz. Onlar hakkında Allah’tan korkunuz! Kadınlar size Allah’ın emânetidir. Onları, Allah adına söz vererek aldınız, onlar emr-i ilahi ile size helal oldu. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır.” (Müslim) Fıtri olarak kadın, erkekten daha hassas ve kırılgandır. Daha naiftir, çabuk hüzünlenir, çabuk incinir. Ve kadın bu özellikleriyle bağlanmayı, korunmayı tercih ederken erkek de bağlanılmayı ve korumayı tercih eder. Bu fıtri özelliklerinin farkında olan eşler, birbirlerine karşı olan davranışlarını bu hakikatleri göz önünde bulundurarak şekillendireceklerdir. Ne erkek despot bir aile reisi olacak ne de kadın dik kafalı ve asi. Aksi takdirde insanın dünyadaki cenneti olabilecek bir hayat dünyadaki cehennem oluverir. Ne kadın ne erkek ve ne de varsa o yuvadaki çocuklar mutluluktan nasiplenirler. Eşler birbirini, çocuklar da ebeveynlerini takip ederler. Allah Resulü (Sallallhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur, “Siz iffetli olunuz ki hanımlarınız da iffetli olsunlar.” (Hakim/Müstedrek) Kendisini her türlü hakka sahip gören, sınırlarını fazlasıyla aşan bir aile reisi kendisinin de, himayesi altında olan eşinin de, evlatlarının da cehennem biletlerini kesmiş olacaktır. Hâlbuki capcanlı yaşantısıyla Allah’ın Resulü ne güzel örnek olmuştur bu konuda da. “Ey Allah’ın Resulü en çok kimi seviyorsunuz?” diye soranlara, hiç tereddüt etmeden net ve açık olarak, “Aişe’yi” cevabını vermiştir. Bunu eşine itiraf etmekte de hiç sorun görmezdi. “Hz. Aişe bir gün Allah Resulüne, ‘Beni nasıl seviyorsun?’ diye sorunca Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ‘Kördüğüm gibi’ cevabını vermiştir ve daha sonraları ‘kördüğüm ne âlemde Ey Allah’ın Resulü?’ diye sorduğunda, ‘ilk günkü gibi sağlam’” (ibni Hacer) cevabını alırdı. Sevgi ne kadını ne de erkeği şımartmaz, asileştirmez. Sahibini de küçük düşürmez. Bilakis onu yüceltir, peygamberî bir ahlaka kavuşturur.
Bu hayat sınırlı sayıda nefes alışverişten ibarettir. Kişi kendisine bu sayıdan ne kadar verildiğinin bilgisine sahip olamaz. Bir o an, belki yıllar sonra. Lakin ne zaman tükenirse tükensin insan için genellikle erken olmuştur. Onun için hala nefes alabiliyorken, hala çevremizde birileri varken, çok geç olmadan onlara sevdiğimizi Resulullah’ın ifade ettiği gibi ifade edelim. Geçici dünya huzuru da sonsuz ahiret mutluluğu da belki buna bağlıdır. Evinde huzuru olmayanın dışarda aradığı huzur bir seraptan farksız değildir.