Şeyh Ahmet Yasin… Filistin direnişinin en büyük liderlerinden ve sembol isimlerindenbiridir. 1936 yılında Filistin’in yiğitler diyarı Askalan şehrinde dünyaya geldi. Beş yaşındayken yetim kalan Ahmet Yasin annesinin himayesinde büyüdü. Yahudilerin 1948’de Filistin’i işgal etmesiyle başlayan ve nekbe yani felaket olarak adlandırılan sürecin başlamasıyla ailesi ile Gazze’ye göç eden Ahmet Yasin, burada bir muhacir kampına yerleşti. Her türlü sıkıntı ve zorluğu yaşadığı bu kampta, Mısır ordusunun yemekhanelerinden artan yemekleri ailesi ve ihtiyaç sahipleri için kampa taşıdığı zaman henüz 12 yaşındaydı. Daha o yaşlarda yaşadığı toplumun sorunlarına çare arayışındaydı.
16 yaşındayken arkadaşlarına yüzme dersi verdiği sırada bir kaza geçirdi ve boynu kırıldı. Bu kazadan sonra başından aşağı bütün vücudu felç kaldı. Şehit olana kadar yaşamını felçli olarak sürdürdü. Fakat bu durum onu hiçbir hedefinden; İslam’ı yaşamaktan ve yaşatmaktangeri bırakmadı. Liseyi bitirdi. Arap dili ve İslam eğitimi alanlarında öğretmenlik yaptı. İslam alimlerinden özel dersler aldı. Daha sonra eğitimine Mısır’da devam eden Ahmet Yasin El-Ezher Üniversitesinde eğitim gördü ve başarıyla tamamladı.
Şeyh Ahmet Yasin çok güçlü bir imana ve tevekküle sahipti. Felçli bedenine rağmen en sevdiği iş Rabbine ibadet etmekti. İbadetin ise ona göre çok özel bir tanımı vardı. O, “Allah’ı memnun etmeye ve itaat etmeye niyet ettiğiniz her hareket, diğer ibadetler gibi ibadettir.” derdi. İbadetlerinde sabırlı olduğu gibi cesur, cömert, fedakâr, yüce gönüllü, her işinde gayretli ve zorluklara karşı da çok sebatkardı. Adaletsizliğe ve zulme karşı ise asla tahammülü yoktu. Düşmana karşı amaç belirleyen, planlı hareket eden ve sakin bir tavrı vardı. İnsanları etkileyen çok güçlü bir hafızaya sahipti. Kendini siyasi ve politik yönden de bir hayli geliştirmişti.
Hamas’ın kuruluşuna giden yolda Şeyh’in ilk faaliyetleri, Mısır’da Şehit Hasan el-Benna’nın kurduğu Müslüman Kardeşler hareketinin Filistin şubesinde aktif bir genç olarak yer almaktı. İlerleyen süreçte Şeyh, Müslüman Kardeşlerin Gazze’deki önemli liderlerinden biriydi. Bu yılda Gazze İslam Merkezi’ni kurdu. Bir cami olarak kurulmasına rağmen çok yönlü çalışmaları olan bir merkezdi. İslami eğitimin yanı sıra sağlık, spor, sosyal yardım, zekât toplama ve dağıtma gibi birçok alanda hizmet vermekteydi. İlerleyen süreçte farklı alanlarda da hizmet veren birçok şubesi açıldı ve toplanan fonlarla İslam Üniversitesi kuruldu. Bunun yanı sıra hastaneler, anaokulları ve ilk okullar açıldı. Böylelikle hareket toplumsal tabana kolaylıkla yayıldı.
İslam Merkezi bünyesindeki çalışmalar Allah’ın bereketlendirmesi ile çığ gibi artarak devam ederken 1982 yılında Şeyh ve beraberindeki birkaç dava arkadaşı Hamas’ı kurup gizli bir şekilde bu alanda da çalışmalara başladılar. Bir birlik kuruldu ve askeri alanda eğitildiler. 1987’de bir siyonistin kamyonetiyle Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak birçok kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olması üzerine Birinci İntifada hareketi Hamas’ın öncülüğünde başlamış oldu. Bu sürece öncülük eden Şeyh Ahmet Yasin’di. 1987’ ye kadar büyük bir gizlilikle faaliyetlerini yürüten Hamas’ın ilanı için bu yılda halka bir bildiri dağıtıldı. Bildiride, bu ayaklanmanın tüm işgal ve baskıların reddi olduğu belirtilerek işgale karşı durma çağrısı yapıldı. Böylece Hareketu’l Mukavemetu’l İslamiyye (Hamas) tüm dünyaya resmen ilan edildi. Hareket, 1988’de Müslüman Kardeşlerle bağını açıklayan ve işgalci israilin yok edilmesini ve Filistin topraklarında bir Filistin İslam Devleti kurulmasını içeren tüzüğünü yayınladı.
Şeyh Ahmet Yasin’in çalışmaları işgalci siyonistleri resmen kudurtuyordu. Defalarca sorguladılar ve 1984’te 13 yıl hapis cezası verdiler. 11 ay sonra gerçekleşen esir takası neticesinde ise serbest bırakıldı. Bundan sonraki süreçte, bir anını dahi boşa geçirmeden çalışmalarını büyük bir gizlilik içerisinde yürütmeye devam etti. Ancak mossad ajanları tarafından sıkı bir takibe alınmıştı. Defalarca evi basıldı, sürgün edilmekle tehdit edildi. Ancak hiçbir tehdit onu çalışmalarından alıkoymadı. Nitekim 1989’da yüzlerce Hamas üyesiyle birlikte tekrar tutuklandı. Felçli bedenine ağır işkenceler yapıldı. 1991 yılında ise müebbet hapse mahkûm edildi. 1997’ye kadar siyonist zindanlarında kalan Şeyh Ahmet Yasin, Ürdün’de tutuklanan iki mossad ajanına karşılık takasla serbest bırakıldı. 8 yıl hapis hayatı boyunca ne kadar eziyet ve işkence görse ve sağlığı ciddi manada etkilense de asla taviz vermedi ve şu sözleri söyledi: “Benim için hapiste 100 yıl kalmak, karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha hayırlıdır.”
Hapisten çıktıktan sonra bir süre tedavi gören Şeyh Ahmet Yasin mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Bu süreçte sadece siyonistler değil, Filistin’in yönetimini elinde bulunduran Yaser Arafat da Şeyh Ahmet Yasin’in durdurulması gerektiğini düşünüyordu ve 2002’de evinde göz hapsine alınmasına karar verdi. Çünkü Hamas’a artan teveccüh mevcut sistem ve yönetimin yetersizliğini ortaya koyuyordu…
Evinde, göz hapsinde, bütün bedeni felç olan, yaşlı Şeyh Ahmet Yasin bu haliyle işgal çetelerinin gözünde o kadar büyük bir tehlikeydi ki, mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorlardı. Apachi helikopteriyle bir suikast girişiminde bulundular. Şeyh Yasin bu saldırıdan sağ kolundan hafif yaralanarak kurtuldu. Bu suikastın üzerinden bir yıl geçmeden 22 Mart 2004 Pazartesi günü sabah namazından sonra cami çıkışında F16 savaş uçağından üç füze atıldı. Şeyh Ahmet Yasin ve birçok kişi orada şehadet şerbetini içti. Rabbim hepsinin şehadetlerini kabul etsin…
Dilerse, koruyacağını bir örümcek ağıyla muhafaza eden; dilerse, yok edeceğini bir sinekle helak eden… Dilediğini sadece “Ol” demesi ile olduran Rabbimiz ’in, İslam’ın ilk kıblesinin muhafızlığını bütün bedeni felç olan bir yiğide nasip etmesinde ne büyük hikmetler vardır… İman varsa imkân da vardır hakikatini bir ayna saflığı ile tüm cihana yansıtıyor... Hakiki imanı elde edenin bütün dünyaya meydan okuyacağını gözler önüne seriyor… Onun bereketli hayatından çıkaracağımız ne çok dersler vardır…
Onun tedrisatından geçenler; peşinden binler getiren Rantisiler, Şikakiler, Şehadeler, Meşaller, İsmailler ve Yahyalar oldular… 16 yaşında şehadet eylemine gözünü kırpmadan giden yiğitler, arkasında “oğlum şehit oldu” diye sevinip şükür secdesine kapanan anneler yetişti onun medresesinde… Eksik veya fonksiyonunu kaybetmiş uzuvlarıyla silah kuşanan, nöbet tutan, vuruşan cengaverler… Her şeyden vazgeçeriz ama İslam’ın ilk kıblesinden vazgeçmeyiz ve bu uğurda ne malımızdan ne vaktimizden ne canımızdan cimrilik etmeyiz diyen erler… Daha kimler, kimler… Onlar ölümün soğuk yüzünü görmediler... Şehadetin tatlı şerbetini kana kana içip vardılar Rabb’lerine…
“Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: Bizler ileri atıldık ve kaçmadık!” dedi Şeyh Ahmet Yasin… Ve dedi ki, “Ümmetin suskunluğunu Sana şikayet ediyorum Rabbim!”
Onların alnında “Bizler ileri atıldık ve kaçmadık” yazacak. Peki, felçli bedeniyle ümmetin yükünü sırtlayan Şeyh Ahmet Yasin’in dili ile Adil-i Mutlak Rabbe şikâyet edilen bizlerin alnında ne yazıyor, ne yazacak dersiniz?