Toplumu oluşturan kurumların başında elbette aile gelmektedir. Aile toplumun çekirdeği ve temelyapıtaşıdır. Aile ortamı aynı zamanda kişinin dünyaya geldiği andan itibaren ilk olarak sosyalleştiği yer olması hasebiyle fiziksel olduğu kadar kişilik gelişimi için de hayati bir öneme sahiptir.
Maddenin tek özne olarak görüldüğü materyalist dünyada, sadece fiziksel ihtiyaçları karşılamanın yeterli olduğu düşüncesi ne yazık ki ailenin temelini kökünden sarsmış, maddi yeterliliğe sahip olanher bir ferdin bağımsızlığını ilan ederek aileden kopmasına zemin hazırlamıştır.
Nitekim; sorgusuz sualsiz batıdan ithal edilen her şeyde olduğu gibi, sahte özgürlük arayışları ve aşırı bireysel tutumların da günden güne aile kurumunu zayıflattığı ve toplumu tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde felakete götürdüğü malumdur. Patolojik suçların her geçen gün artış göstermesi ve dünyanın giderek narsistleşmesi bu durumun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde aileden kopma yalnızca farklı evlerde yaşamak şeklinde değil, aksine aynı evde olduğu halde her kesin kendine ait bir dünyada yaşaması şeklinde olmaktadır. Evet aynı evin içerisinde farklı odalarda süren, kimsenin kimseyi takmadığı, ne yaptığıyla ilgilenmediği, tamamen uyuşmuş bir vaziyette kafalarını teknoloji ve sosyal medya bataklığına gömdükleri birbirinden tamamen kopuk yaşamlar…
Şöyle bir gerçek var ki; aile ve hane ortamında sağlanamayan huzurun eksikliği hayat boyu telafisi olmayan kayıplara neden olmaktadır. Huzursuz, sevgisiz ve birbirinden kopuk bir aile ortamı kişilik bozukluklarına ve birçok psikolojik hastalığa kapı aralamaktadır. Küçüklüğünde aile ortamındaki huzur ile tatmin olmadığı için ileriki hayatında hiçbir şeyden mutlu olamayan yüreklerindeki boşluğu sürekli olarak başka şeylerle doldurmaya çalışan insanların heba olup giden ömürlerine üzülmemek elde değil…
Peki huzur nedir ve hanelerimizde huzuru nasıl sağlarız?
Huzurun kelime anlamı; gönül rahatlığı, baş dinçliği, dinginlik ve çekişmezliktir.
Huzur aynı zamanda güven duygusu ve emniyet anlamına da gelmektedir. Hiç şüphesiz insanın en emniyette olduğu ve güvende hissedebileceği yer ailesiyle bir arada bulunduğu yuvasıdır.
Anne baba ve diğer aile fertleriyle sıcacık bir ilişkinin sağladığı huzur dünyada başka hiçbir şeyden alınamayan manevi bir tatmin sağlar. Bir nevi huzurlu bir ev ortamı bu dünyanın cennetidir.
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın varlığının delillerinden biri de içinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda meveddet ve rahmet var etmesidir. Bunlar da düşünen bir toplum için dersler vardır.’’ (Rum Suresi, 21. ayet)
Ayeti Kerime’de geçen ‘meveddet’ kelimesi muhabbet ve sevgi anlamlarına gelmektedir. Rahmet ise rabbimiz açısından düşünüldüğünde nimet ve lütuf olarak anlamını bulurken insanlar arasındaki rahmet; hoşgörü, incelik ve şefkatin karşılığıdır. Demek ki; Rabbimiz nikah vasıtasıyla kadın ve erkeğin birbirleriyle huzur bulmaları için şefkatten kaynaklanan bir sevgi ve muhabbet oluşturmaktadır.
İslam irfanında kadın ateşe erkek suya benzetilmektedir. Normal şartlarda arada bir perde olmaksızın bu iki madde çatışma halindedir. Ve bu çatışmadan genel olarak ateş (kadın) zarar görür. Çünkü su ateşi söndürür. Fakat arada bir perde (tencere) olduğu zaman ateş suyu fokur fokur kaynatır. Aradaki perde ise nikahtır. Nikahtaki keramet budur.
Kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Yani erkeğin bir parçasıdır. Erkeğin kadına olan düşkünlüğü asıl olarak küllün cüz’e olan iştiyakından kaynaklanmaktadır. Kadının erkeğe olan düşkünlüğü ise bir şeyin yurduna olan iştiyakı gibidir. Erkek bu anlamda kadının yurdu gibidir.Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Bana dünyânızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku ve gözümün nûru namaz.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 128, 199, 285)
Yine ayette zikredilen ‘düşünen bir toplum için’ ifadesi dikkate değer bir anekdot içermektedir. Demek ki sevgi dolu huzurlu bir aile ortamı sadece fertleri değil tüm toplumu ilgilendiren bir durumdur.
O halde tüm toplumun bu konuda elini taşın altına koyma zorunluluğu bulunmaktadır.
Huzurlu bir aile ortamı için en önemli şartlardan biri eşlerin her şeyden önce Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olmaları daha sonra da birbirlerine karşı sorumlu olduklarının farkına varmalarıdır. Zira kendisini yaratan Rabbine karşı sorumsuz davranan birinin insanlara karşı sorumluluklarını tam manasıyla yerine getirmesi mümkün değildir. O hâlde iyi bir kul olmak iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir baba olmanın da şartıdır.
Bununla beraber evliliğin beraberinde getirdiği tüm zorlukları beraber sırtlamaya çalışmak karşılıklı anlayış hoşgörü ve yumuşaklıkla muamele etmeye gayret etmek gerekir. Sertlik ve kabalık sevginin tam tersi olan nefreti körükler.
Karşımızdaki kişiye değer verdiğimizi gösteren karşılıklı istişare kültürünü evimizde yaşatmak başıboş hareket etmenin sebep olacağı yıkıcı sonuçların önüne geçebilecek bir önlemdir.
Hataları affetmeye gönüllü olmak, kırgınlıkları çok fazla uzatmamak da yine aile huzuru için gerekli olan davranışlardır.
Herkesin kendi sorumluluğunu yerine getirdiği sevgi ve merhamet ekseninde şekillenen aile ortamı gerçek bir yuvadır. Dolayısıyla böyle bir yuva huzurun ve selametin membaı olacak, sağlıklı nesillerin yetişmesine ve toplumun ıslahına vesile olacaktır biiznillah.
Selam ve dua ile…