Sabah güneşi, dar ve tozlu sokakları yavaşça ısıtıyordu. Sarah, sırtında ağır çantasıyla okul yolunda yürürken adımlarını hızlandırdı. Onun yaşıtları için sıradan olan şeyler, onun için her zaman bir mücadeleydi: Okula gitmek, öğrenmek, hayal kurmak...
Yolun köşesinde, her zaman olduğu gibi silahlı bir asker grubu duruyordu. Yüzlerindeki soğuk ifade, Sarah’nın yüreğini her defasında olduğu gibi sıkıştırdı. Derin bir nefes aldı, gözlerini yere dikerek yürümeye devam etti. Ancak tam yanlarından geçerken, bir asker sertbir şekilde bağırdı:
- Dur!
Sarah irkildi. Adımları bir taş gibi yere çakıldı. Kalbi hızlı hızlı atarken, başını kaldırmadan bekledi. Askerin gölgesi üzerine düştü.
- Çantanı aç, dedi asker, emir veren bir ses tonuyla.
Sarah, bir an tereddüt etti. Çantasını sımsıkı tutan küçük elleri titremeye başladı. O an, öğretmeninin verdiği kitaplar ve defterler gözünün önüne geldi. Her biri onun için birer hazineydi. Ama askerler için yalnızca birer şüphe...
- Duydun mu beni? Aç çantanı! dedi asker, bu kez daha sert bir tonla.
Sarah yavaşça çantasını sırtından indirdi, fermuarını titreyen elleriyle açtı. Asker, çantayı alıp sert bir hareketle içindekileri yere döktü. Defterler, kalemler ve bir parça kuru ekmek toprağın üzerine saçıldı. Asker eğilip eşyaları karıştırdı. Sonra, herhangi bir şey bulamayınca alaycı bir gülümsemeyle,
- Topla bunları ve git, dedi.
Sarah eğilip eşyalarını toplamaya başladı. Gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. Ağlamak zayıflık olarak görülürdü ve o, güçlü durmak zorundaydı. Kitaplarını ve defterlerini topladı, üzerlerine yapışan tozları silmeye çalıştı. Kalemi kırılmıştı, ama onu da aldı.
Yürümeye devam ederken arkasına bakmadı. Onun için bu sahne artık sıradan bir hale gelmişti. Ancak yüreğindeki öfke ve adalet arayışı her geçen gün büyüyordu.
“Bir gün,” diye mırıldandı kendi kendine, “bir gün bu topraklarda çocuklar korkmadan yürüyebilecek...”
Okula yetişmişti Sarah. Nefes nefese sınıfa girdiğinde zil çalıyordu. Sırasına otururken çantasını dikkatlice yanına koydu ve kalemlerini çıkardı. Bugün Esra öğretmeninin dersi vardı. Onun dersi, Sarah için bir nefes alma anıydı. Esra öğretmeninin sıcak gülümsemesi ve yumuşak sesi, tüm zorlukları bir anlığına da olsa unutturuyordu.
Tahtada yazılı olan soruya odaklanmaya çalışıyordu ki, birden sınıfın kapısı sertçe açıldı. Kapı duvara çarparak yankılandı ve herkes irkilerek o tarafa döndü. Üç silahlı asker, hızlı adımlarla içeri girdi. Çocukların fısıldaşmaları bir anda kesildi; sınıfa bir sessizlik çöktü.“Esra Yasin!” diye bağırdı öndeki asker. Sert bakışlarını sınıfın içinde gezdirdi. Öğretmen masasının arkasında oturan Esra öğretmen ayağa kalktı. Yüzü her zamanki gibi sakindi ama gözlerinde bir endişe parıltısı vardı.
- Buyurun, buradayım, dedi sakin bir sesle.
Askerlerden biri hızla yanına gidip kolunu sertçe kavradı.
- Seninle konuşmamız lazım. Şimdi bizimle geliyorsun!"
- Hayır! diye bağırdı Sarah, yerinden fırlayarak.
Tüm sınıfın gözleri ona döndü. Ama Sarah korkusunu yenmiş gibiydi, gözlerini askerlere dikmişti.
- O bizim öğretmenimiz! Ona dokunamazsınız!
Asker, Sarah'ya öfkeyle baktı.
- Otur yerine!" diye bağırdı.
Ancak Esra öğretmen, askerin elinden kolunu çekerek Sarah'a döndü.
- Sakin olun. Bir şey yok çocuklar. Birazdan döneceğim, tamam mı?" dedi yumuşak bir sesle.
Ama Sarah, öğretmeninin gözlerindeki hüzün ve korkuyu fark etmişti. Onlarda biliyordu esir alınanların bir daha dönmediğini ve hiçbir haber alınmadığını...
Askerler, Esra öğretmeni sertçe dışarı sürüklerken Sarah'nın gözleri doldu. Sınıfta kimse bir şey diyemiyordu. Kapı bir kez daha sertçe çarparak kapanınca, çocukların fısıldaşmaları yeniden başladı. Sarah yerinde oturamıyordu. İçindeki korku ve öfke birbirine karışmıştı.
Esra öğretmen, askerlerin sert kollarından kurtulmak için çabalarken okulun diğer öğretmenleri koşarak olay yerine geldi. Hepsi bir arada, Esra öğretmeni korumak için çabalıyordu. Bazıları askerlerle tartışıyor, bazıları ise araya girip onları durdurmaya çalışıyordu.
- Onu buradan götüremezsiniz! diye bağırdı yaşlı beden eğitimi öğretmeni, askerin önünegeçerek.
Diğer öğretmenler de onun arkasında durdu. Esra öğretmen ise dimdik ayakta, gözleri cesaretle parlıyordu. "Ben bir öğretmenim," dedi sakin ama güçlü bir sesle. "Öğrencilerimin önünde kimseye boyun eğmeyeceğim."
Askerler daha da sertleşti. Bir tanesi Esra öğretmenin kolunu tekrar kavrayıp çekiştirdi, ama o bir kez daha kurtuldu. Tam o sırada, gerideki askerlerden biri sinirle silahını kaldırdı.
Bir anda her şey yavaşladı. Silahın patlama sesi, koridorun duvarlarında yankılandı. Ardından derin bir sessizlik çöktü. Esra öğretmen bir adım geri sendeledi, ellerini göğsüne götürdü. Kan, bembeyaz gömleğini hızla kırmızıya boyadı. Çığlıklar ve bağırışlar koridoru doldurdu. Sarah sınıftan dışarı fırladı. Kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Esra öğretmeni yerde yatarken gördüğünde, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Askerlerden biri, sert bir yüz ifadesiyle diğerlerine baktı. Komutan olduğu anlaşılan bu kişi, soğuk bir şekilde,
- Gidelim, dedi.
Diğer askerler, yerde yatan Esra öğretmeni ve etrafında toplanan insanları umursamadan oradan uzaklaştı. Esra öğretmen yerde, etrafında toplanan öğrencilerine ve meslektaşlarına son bir kez baktı. Ağzından zorlukla ama kararlılıkla şu sözler döküldü:
- Benim kanım Kudüs için döküldü. Üzülmeyin.
Çevresindekilere cesaret veren bir gülümsemeyle konuşmaya devam etti:
- Kudüs özgür olacak. Gazze, hep ayakta kalacak..."
Sarah, gözyaşlarını silerek öğretmeninin yanına çömeldi. Esra öğretmen, zorlukla nefes alıyordu...
Mücahide Kaçar
Yıkılmadı, dimdik durarak,
Fırtınalar bile onu sarsmadı,
Gözlerinde bir ateş ve bir de umut,
Mücadele etmekten bir an yorulmadı.
Düşse de yiğit kadın, her düşüşünde
Kalktı, yeniden doğdu her seferinde,
Sesini duyurdu, dağları, denizleri aştı,
Bir mücahide oldu dünyanın her yerinde.
Öyle bir güç var ki içinde, iman taşır,
Rabbine dayanarak engel tanımaz,
Davasını, dinini savunarak
Ve her adımda devrimleri başlatır.
Kimse durduramaz böyle kadını,
O, sevdanın, özgürlüğün simgesi,
Mücadele eden her zaman kazanır,
Yıkılamaz kalplerde zaferin müjdesi.
İnanç ile bağlı kalır Rabbine,
Kur’an baş tacı, kesilse başı diktir,
Nice yiğit kadınlar var, bak tarihe,
Zeynepler, Sümeyyeler buna şahittir.