Havf (korku); insanı tehlikelere karşı uyaran ve tedbire sevk eden yaratılıştan itibaren insan fıtratında bulunan içsel bir dürtüdür.
İnsan yırtıcı hayvanların, ateşin, kesici delici aletlerin tehlikelerinden korkup tedbir aldığı gibi Allah'ın cc. azabından, gazabından ve hoşnutsuzluğundan da korkup korunma yollarına tutunmalıdır. Bunun için havf hem dünya hem ahiret saadeti için gerekli duygudur.
“Ey iman edenler! Allah'tan korkup sakının.” (Maide Suresi, 35. Ayet)
“Ben Allah'ı en iyi bileniniz ve ondan en çok korkanınızım.” (Buhari)
Allahtan hakkıyla korkanlar başka hiçbir şey karşısında korku duymazlar. Hakkın hatırını âli tutarlar. Ne açlıktan ne fakirlikten ne patronundan ne zalim hükümdardan ne de başka herhangi bir otoriteden korkup hakkı gizlemezler.
Havf, sıradan bir korku değil bilakis Allah'ın rıza ve muhabbetinden mahrum kalıp gazabına duçar olmaktan korkmaktır. Bu korku diğer korkuların aksine içerisinde saygı, hürmet ve sevgi barındırır. Recâ (ümit) ise kulun, Allah'ın rahmetinin genişliğini idrak ederek rabbinin bağışlayıcılığını ve lütfunu kendine yakın hissetmesidir. İnsan dünya için çalışmalarında başarılı olmayı ümit ettiği gibi ahiret için de amellerinde tevfik ve sebatı Allah'tan ümit etmeli.
Kul ne kadar zorluğa düşerse düşsün, her ne kadar günaha batmış olursa olsun kalbinde iman oldukça ümit de olmalıdır. Onu sıkıntılardan kurtaracak yegâne gücün ve günahlarından temizleyip arındıracak mağfiret kaynağının da Allah olduğuna iman etmek mecburiyetindedir. Ümitsizlik şeytandandır ve kafirlerin sıfatlarındandır. Ümitsizlik asla iman ile bir araya gelemez. “...Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin çünkü kafirlerden başkası, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf Suresi, 87. Ayet)
Reca'nın makbul ve merdud olduğu durumlar vardır. Örneğin; kulun yaptığı iyilik ve ibadetlerden sevap umması, pişman olup tevbe eden günahkarın affedileceğini ümit etmesi reca'nın makbul olduğu durumlardandır. Rabbimiz “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” (Buhârî, Bed’u’l-Halk: 1; Müslim, Tevbe: 14-16.) buyurduğu gibi “...Sakın şeytan sizi Allah'ın rahmetiyle aldatmasın.” (Fatır Suresi, 5. Ayet) diye de buyurmuştur. Günahından vazgeçmeyen ısrarla devam edip pişmanlık duymayan kişinin Allah'a karşı reca duyması abes ve merduttur.
Mümin, Allah’ın Ğafur ve Rahim olduğunu idrak ettiği gibi aynı zamanda Şedid-ul'ikab (cezası şiddetli olan) olduğunun da şuuruna varmalıdır. “Onun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır.” (İsra Suresi, 57. Ayet)
Mümin havf ve reca duygularını eşit şekilde taşımalıdır. Havf ve recası eşit olmayan kişinin kulluğu doğru istikamette yürütmesi ve dengeli bir dini hayat yaşaması mümkün olmaz. Eğer reca tek taraflı hâkim olsa ‘nasıl olsa affedileceğim’ ümidiyle ibadetlerde gevşeklik gösterme ve terk etme durumu ortaya çıkabilir. Sadece havf duygusu hâkim olsa ‘affedilmeme’endişesiyle kendini harap edebilir ve bu endişe kişide ruhani hastalıklara yol açar.
Mümin güzel ahlaklı olduğu ve ibadetlerine riayet ettiği için kendini beğenme duygusuna kapılmamalıdır. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en güzel ahlaka ve en iyi ubudiyete sahip olmasına rağmen Allah'a “Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım kalbimi dinin üzerine sabit kıl”(Tirmizî, Deavât: 124) diye dua ederdi.
Enes (Radiyallahu Anh), “Ey Allah'ın Resulu, biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” dedim Efendimiz de ‘Evet, kalpler Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir.’ buyurdu.” (Tirmizi)
İslam alimleri bir mümin için korku ve ümit arasında hangisi daha önemlidir diye düşünmüşlerdir ve Gazzali'nin dile getirdiği şu muhteşem hakikate ulaşmışlardır; “Havf ve reca bir kuşun iki kanadı ve nefsin iki dizgini gibi dengeyi sağlar. Nasıl ki tek kanatlı kuş dengede durup uçamaz ikisi olmadan kulluk şuuru ve murakabe bilinci olmaz.”
Nihayetinde; Rabbimize döndürüleceğimizi, onun her an bizi mürakabe ettiğini, salih amellerimizi mükafatlandıracağı gibi kötü amellerimiz sebebiyle de cezalandıracağına, rahmeti bol olduğu kadar azabının da şiddetli olduğuna yakinen iman ettik rahmetini umar, gazabından yine ona sığınırız.
Selam ve dua ile…