Bismillahirrahmanirrahim
Yaşadığımız çağda değişmeler, gelişmeler o kadar hızlı ve çabuk meydana geliyor ki kimi zamanlarda ayak uydurmak özellikle yaşı ilerlemiş olanlar için güç olabilmektedir.
Bugün teknolojik olarak, sosyal olarak ve çevresel olarak sahip olunan imkânlar bundan 40-50 yıl evvel bilim kurgu filmlerindeki senaryolardan ibaretti. Bu gelişmelerin bazısı insana, insanlığa rahatlık, kolaylık ve huzur sağlarken maalesef içlerinden bazıları insanlarda ne huzur ne güven ne de insan olmaya dair hiçbir şey bırakmayacak türdendir.
Geçmiş mi daha güzeldi yoksa bunca teknolojik aletler ile rahatlığın sağlandığı bu devir mi, orası görecelidir elbet. Lakin Kur’an ve Sünneti kendisine rehber edinen Müslüman, her devirde rehberinden ayrı düşmeden çağın gereklerine, çağın gerçeklerine de kör kalmamalı, sırt çevirmemelidir. Çünkü günümüzde en şiddetli halini almış olsa da yıllardır yaşananlar göstermiştir ki Müslümanların yıllardır uyudukları derin uykularından uyanmalarının zamanı çoktan gelmiştir. Dünyanın hangi coğrafyasına bakılırsa görülecektir ki ezilen, horlanan, yaşam hakkı ellerinden alınanlar Muhammed Ümmetidir. Vaziyetin bu vahim duruma gelmesinde suçun hepsini düşmana yıkmak doğru olmasa gerek. Düşman elbette kendi üzerine düşen düşmanlığını yapacaktır. Bunun için çok da gayertkârdır. Ancak ne acıdır ki Ümmet-i Muhammed düşmanın gayretinin yarısı kadar dahi bir çaba göstermemenin, oturup sızlanmanın faydasının olmadığını çok acı olaylarla tecrübe etti ve ediyor. Artık şunun farkına varmak gerekir ki bu durum değişmez bir kader değildir. İnsanı kendisine halife yaratan yüce Allah, (Celle Celaluh) ona yolunu da göstermiştir. Müslümanın vakit kaybetmeden, başına gelenlerin kendi tembellik ve boş vermişliğinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu fark edip bu acıları sonlandırmanın çarelerine sarılmasının, Rabbinin kendisinden istediklerinden olduğunu anlaması gerekir. Çünkü İblis ve avenesi ilk ahitlerine sadakatle bağlılıklarını korumaktadırlar. Emellerine ulaşmak için gecelerini gündüzlerine katmaktadırlar. Oysaki Rabbu’l Âlemin yüce kelamında birçok yerde inanlardan, akıllarını kullanmalarını, düşünmelerini, etrafa bakıp ibret almalarını istemektedir. Müslüman kuvvetli olmalıdır. Sadece kendisi için değil çevresinde bulunanlar için de güçlü olacak ki, dünya zulüm ve haksızlık bataklığından kurtulsun. Böylece dünyada verilen zamanı en güzel şekilde değerlendirip, sonsuz hayatı için güzel sonuçlar biriktirebilsin.
Yüzyıllardır İslam âleminin üzerine çöken kara bulutların dağılması, eski ihtişamlarına dönmelerinin ilacı Yüce Allah’ın şu ayeti kerimesini hayata geçirmelerinden geçmektedir. Şöyle buyurulur; “Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir.” (Enfal Suresi, 60. Ayet) Geçen zaman acı bir şekilde tecrübe ettirdi ki gücü olmayan, zayıf kişi düşmanı üzerine çektiği gibi sözü de dinlenmez, insanlar nezdinde kendisine itibar edilmez. Ayetleri en iyi şekilde anlayan Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi devrinde bu ayetin gereğini yerine getirmiş, düşmanlarına karşı zamanın ekipmanları ne idiyse hazırlamış, hazırlanmasını teşvik etmiştir.
Yüce Allah’ın (Celle Celaluhu) ayetleri çağlar üstüdür. Onun için de ayette özellikle nazil olduğu çağın silahlarını değil, kuvvet hazırlayın denilmektedir. Allah Resulü ayeti okuduğunda kuvvet, atmaktır buyurmuştur. Onun için de şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz Allah, bir tek okla, üç kişiyi cennete alır: Oku yapan, oku atan ve atan kişiye uzatan.” (Ebu Davud, İbni Mace) Geçmişte kuvvet ok, mızrak, miğfer, zırh, kılıç, tüfekti. Günümüzde hava araçları, füzeler, çeşitli bombalardır. Gelecekte neler olacağı ise bizim bilgimiz dışındadır. İslam’da asıl olan barış halidir lakin tarih göstermiştir ki barış içinde yaşayabilmek için daima ihtiyatlı olmak gerekir. Onun için de “Hazır ol cenge eğer ister isen sulhu salah” denilmiştir. Kuvveti olmayan bir millet, düşmanının gözünde hep kolay yutulacak bir lokmadır. Ancak özellikle düşmanının teçhizatına vakıf olan, onların benzerini veya daha üstününü elinde bulunduranlar dünya sahnesinde söz ve görüş sahibi olurlar. Hem kendi vatandaşları için hem de İslam Ümmetinin diğer fertleri için koruyucu bir hami olur. İslam’ın elbette kendine has savaş kural ve kaideleri vardır. Müslüman düşmanının saldırdığı şekilde fütursuzca saldıramaz, her şeyi yıkıp yakamaz, kundaktaki masum bebeklere kıyamaz, ancak düşmana şunu hissettirmelidir ki, eğer kendisine saldırırsa dişe diş, göze göz kuralına göre karşılık vereceğinden şüphesinin olmamasıdır. “Düşmanın silahı ile silahlanın” sözünü de bu bağlamda anlamakta fayda vardır. Düşmanın cesaretini kıracak, meydanlarda istediği gibi at koşturmasını engelleyecek başka bir yöntem var mıdır?
Tüm İslam âleminin gözleri önünde Gazze başta olmak üzere, İslam coğrafyasında yaşanan vahşete bugün eğer dur denilemiyorsa altında yatan temel sebep, karşı koyacak hem askerihem teknolojik hem de ekonomik silahların olmaması değil de nedir? Biliyoruz ki eğer eskisi gibi göğüs göğse bir çarpışma şeklinde olsaydı muharebeler, şehadet en büyük özlemi olan Müslümanın cesaretinin karşısında duracak güç olmayacağı gibi, onu yenecek ordu da olmayacaktı. Fakat ne yazık ki artık işler o şekilde yürümüyor. Yerinde oturan canilerin bir düğmeye basması ile binlerce kilometre uzaklıktaki yerlerde taş taş üstünde bırakmayanfelaketler yaşanıyor. Kimyasal içerikli silahlarla etkisi nesiller boyu sürecek vahşetler yaşatılıyor. Müslüman onlar gibi saldırmasa da onların caniliklerine karşı koyacak, karşı önlemler almalıdır. “Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekûn seferber olunuz.” (Nisa Suresi, 71. ayet) Ayet bize silah, cephanelik, hava, kara ve deniz araçlarının yanında bunların üretimini sağlayacak bilgi ve teknoloji ile ekonomik imkânlar dâhil maddi, manevi çağın gerektirdiği her türlü tedbiri almayı emretmektedir. Yüce Allah, görülen varlıklar içerisinden akıl ve iradeyi insana boşuna vermemiştir. Peygamber kıssalarından, Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatından öğreniyoruz ki kul, kendisine düşen vazifeyi icra ettikten sonra Rabbi yardımını ulaştırır. Tedbir kuldan takdir yüce yaradandır bilinciyle hareket etmeli, nesillerimizi bu doğrultuda yetiştirmeliyiz.