Bismillahirrahmanirrahim
Nisyan sahibi olan insan zaman zaman hatalara, yanlışlara düşer. Bazen kendisine karşı, bazen çevresine ve sevdiklerine karşı bazen de yaratıcısına karşı olan vazifelerini yerine getirmez. İnsanın yaratılışı, fıtratı düşünüldüğünde bunların olması da gayet normaldir. Ancak normal olmayan bu tutum ve davranışların sürekli olması ve bunlardan dolayı herhangi bir rahatsızlık duymamaktır. Bu durumlarda kalbinde bir rahatsızlık, bir acı, bir pişmanlık hisseden insan değerli insandır.
İlk günah nasıl ki ilk insan ile başladıysa, ilk pişmanlık ve bu pişmanlıktan dolayı acı ve üzüntü hissedip özür dilemek olan tövbe de ilk insan ile başlamıştır. Hani Yüce Allah (CelleCelaluhu) Hazreti Âdem ve eşine; “…Şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz”(Bakara Suresi, 35. Ayet) diye buyurmuştu da onlar da şeytanın vesvesine kanıp Rablerinin emrini unutup yasağı çiğnedikten sonra yaptıklarına pişman olmuşlardı. Akabinde, “Âdem (vahiy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı ve O'na tövbe etti…” (Bakara Suresi, 37. Ayet)
“Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen mutlaka biz ziyana uğrayanlardan oluruz' diye yalvardılar.” (A'râf Suresi, 23. Ayet) İşte İnsan ile şeytan arasındaki en bariz fark aslında budur. İki emir ve iki emre karşı isyan vardı ortada. Ancak Rableri kendilerine bunu neden yaptıklarını sorduğunda Şeytan, kendisini haklı göstermenin yollarını, bahanelerini ararken Âdem ile eşi pişmanlık duymuş, af delmiş ve eğer bizi bağışlamazsan kaybedenlerden oluruz diye yalvarmışlardı.
Tövbe, kulun Rabbinin emir ve yasaklarını yerine getir getirmeme, onların aksine hareket etme durumunda bundan nedamet duyması, gerçek manada rahatsızlık hissetmesi ve bir daha aynı veya benzer isyanlarda bulunmayacağına dair söz verip af dilemesidir. İnsan ile İblis arasında kıyamete kadar devam edecek olan bir savaş ve mücadele vardır. Bu mücadelede kimi zaman insan iblise galebe çalarken kimi zaman da iblis, insana galebe çalar. Böyle bir durumda insanın kurtuluş kapısıdır tövbe. Yüce Allah (Celle Celaluhu) kulunu en iyi tanıyandır. Onun için de onun iblise kanmamasını istediği gibi bunun kimi zamanlarda mümkün olamayacağını da bilmektedir. İşte bu durumlarda kulundan istediği mahcup bir eda ile kendisine dönmesi ve af dilemesidir. Yüce Allah’ın bundan hoşnut olduğunu da HazretiPeygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle ifade etmiştir; “Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâla’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:
- Allah’ım! Sen benim kulumsun; ben de senin Rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.” (Müslim, Tirmizi, İbni Mace)
Tövbe için belli bir zaman, belli bir mekân yoktur. Önemli olan kulun en kısa sürede hatasının farkına varmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de Mü’minlerin özelliklerinden birsinin de günahlarından hemen tövbe etmek olduğu şu ayet ile ifade edilmiştir. “Onlar (muttaki insanlar) çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyen kimselerdir. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar bile bile işledikleri günahta ısrar etmezler.” (Al-i İmran Suresi, 135. Ayet) Kul günahına ne kadar çabuk tövbe edip halini düzeltirse o kadar iyi olmakla beraber can boğaza dayanmadığı müddetçe de tövbe kapısının açık olduğunu Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu iki hadisinde ifade etmiştir, “Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, Allah Teâlâ onun tövbesini kabul eder.” (Tirmizi, İbni Mace), “Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder.” (Müslim)
Tevvab olan, Ğafur olan Yüce Allah, kulunun günahı her ne kadar büyük olursa olsun tövbe suyu ile onu siler, tertemiz yapar. Hatta hiç işlenmemiş gibi yapar. Ancak kabul edilecek tövbenin de bazı şartları vardır. Evvela tövbenin makamı dil değil kalptir. Kul kalbinde günahtan dolayı o rahatsızlığı hissetmeli, pişmanlık duygusuyla kavrulmalıdır. Resulullah’ın şu hadisindeki durumu yaşamalıdır. “Mü’min kimse günahlarını hayalinde öylesine büyütür ki, sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Günaha düşkün kimse ise günahlarını, burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür.” (Buhari) Böyle hisseden kulun pişmanlığı gerçek pişmanlıktır. Sonraki aşamada kabul edilecek tövbe Kur’an-ı Kerim’in, “Allah katında tövbe ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbesini kabul eder…" "Yoksa makbul tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da sonra kendilerine ölüm gelip çatınca, 'işte ben şimdi tövbe ettim' diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi de değildir…” (Nisa Suresi, 17-18. ayetler) ayetlerinde ifade edildiği gibi cahillikle günah işleyip sonra hatasının farkına varma durumunda olan tövbedir. Yoksa ne de olsa Allah (CelleCelaluhu) yapılan tövbeyi kabul eder ben de şu isteklerimi yerine getireyim sonra da Allah’tan af dilerim olur biter. Hem içimde kalmamış olur hem de günahım silinir hesabıyla yapılan tövbe değildir. Bunlardan sonraki aşamada tövbe eden kimsenin halini düzeltmesi gerekir. Aynı hataları yapmamak için gayret etmelidir. Tövbenin akabinde salih ameller işlemelidir. Bu durum da şu ayetler ile ifade edilmiştir, “Kim tövbe edip salih amel işlerse işte o, Allah'a tövbesi kabul edilmiş olarak döner.” (Furkan Suresi, 71. Ayet) “Şüphe yok ki ben tövbe edip iman eden ve Salih ameller işleyen; sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim” (Taha Suresi, 82. Ayet)
Bu ayet ve hadisler Allah’ın kulları için müjdelerdir. Çünkü şeytanın aldatmacalarına her kandığında ümitsizlik çukurunda debelenmesini gerektirecek herhangi bir sebebi yoktur. Tevvab olan Rabbi onun pişmanlığını ve özrünü beklemektedir. Çünkü O’nun şefkat ve merhameti evladının ayağına taş değse dahi üzülen annenin şefkatinden daha çoktur. Günah işlemek kulun kendisine yaptığı en büyük zulümdür. Bununla beraber tövbe etmek de yine kendisine yaptığı en büyük iyiliktir. “(Ey Peygamberim!) De ki: Ey kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Zümer Suresi, 53. Ayet) İsmet sıfatına sahip olan peygamber dahi kendisinin günde yüz defa Allah’tan af dilediğini ifade ediyorsa, biz günahkâr kulların “Estağfirullah” sözcüğünü dilimizden ve dahi kalbimizden eksik etmememiz kendimize yapacağımız en büyük iyilik ve güzelliktir.