İnsan oğlu, temiz zararsız ve günahsız bir varlık olarak dünyaya gelir. Masumiyet ve acemiliği ile kendini sevdirir ve büyüklerin merhameti ile birçok hayat tecrübesini kazanır. Büyüdükçe, yaratılışında olmayan yalan isyan ve ziyan halleri sırtına birer yük mesabesinde ağırlık ve utanç verir.
Bu nedenle affedilmek ve bağışlanmak kavramı; arınmak ve temiz olmak ile tabir edilir. En basitinden, bir dostuna yaptığı haksızlık, anne babasına yaptığı hürmetsizlik, sevdiklerine verdiği yersiz tepki ve söylemler onun genel hayat prensibine uymuyorsa bunu bir yük olarak görür ve bunun ağırlığı ile kendini huzursuz ve mutsuz hisseder. Bu noktada yapacağı şey bellidir. Bu yükten kurtulmak için özüne dönmek ve sarf ettiği incitici bütün davranışların kendine ait olmadığını beyan etmek adına özür dileyip affedilmek için her türlü nedameti göstermek.
“Kim işlediği bu haksızlıktan sonra tövbe eder ve hâlini düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Maide Suresi, 39. Ayet)
İnsan, yaş ve konumu ne olursa olsun hata ve kusurlarını fark ettiği anda; affedilmek, bağışlanmak ve özrünün kabul edilmesi için bir mahcubiyet haline bürünür. Arkadaş ise kapısına, anne baba ise eteğine yapışır ve onların gönüllerini kazanmak için elinden geleni yapar.
Bu durum, Allah’ın kullarına yüklemiş olduğu letafet ve merhamet membaından nüksetmektedir. Habir ve Celil olan Allah ne kadar bedbaht ve bayağı duruma düşse dahi kulunu en temiz ve yüce makama affedilmek ve bağışlanmak ile yükseltmektedir.
Bir anne baba için, evladı her ne kadar zalim ve hadi aşan bir hale bürünse bile içten pişmanlık ve doğru insan olma yolunda çabalarsa, anne baba yapılan onca şeyi görmemezlikten gelir ve o anki pişmanlık hali üzere onunla muamele eder.
Hâl böyle olunca insani ilişkilerde bu denli letafet ve şefkat halk eden Allah azze ve celle, kendisi ve kulu arasında apayrı bir yol çizmiştir. Ne denli günah ve isyan haline bürünse de bir anlık pişmanlık ve affedilme kaygısıyla rahmetine yaklaşan kulunu tertemiz kılıp Salihler mertebesine katacağına dair teşvikte bulunmaktadır. “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer Suresi, 53. Ayet)
Allah’ın kullarına merhameti ve şefkati bir annenin evladına olan merhametinden doksan dokuz kat daha fazla olması kulun Allah’tan af dileyerek günahlarından kurtulması da bütün hazların çok daha üzerinde bir etkiye ve değere sahiptir.
Selefi Salihli’nin hayatlarında, birçok menkıbe Allah’a karşı kusurlarından af ve Berat dileyen bu mümtaz insanların mücadelelerinden söz etmektedir. Sahabelerin, Allah resulünden özellikle öğrenmek istedikleri husus Allah’ın bağışlaması ve onu razı etmenin yollarıdır. Bunun için her türlü fedakârlık ve cefa karlıktan geri durmamışlardır. Ta ki; “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.” (Beyhakî, el-Medhal, s.164) iftiharına erinceye kadar.
Resul-i Ekrem Rabbi katındaki değerine rağmen “Bazan kalbimi bir perde bürür de günde 100 defa tövbe ettiğim olur” (Müslim, “Źikir”, 41-42; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26) diye buyurarak ümmetini her gün Allah’tan bağışlanma dilimeye teşvik etmiştir.
“Onlar çirkin bir iş yaptıkları veya günah işleyerek kendi öz canlarına zulmettikleri zaman, hemen Allah’ı hatırlayarak O’ndan günahlarının affını isterler. Zaten, günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki? Hem onlar, işledikleri günah ve hatalarda bile bile ısrar da etmezler.”(Al-i İmran Suresi, 135. Ayet)
Allah’ın kulları üzerindeki asıl muradı ne kadar hata ve günaha kaysalar dahi hatasını anladığı anda rabbine yönelmesi tövbe ve istiğfar ile Rabbinden af dilemesidir.
Tabi böyle bir durumda Allah’u Teâlâ’nın affına sığınarak bütün ömrünü günah isyan ve zararla geçirmek (haşa) Allah’ın rahmetiyle ile alay etmek olur ki Allah’u Teala Kur’an’ı Kerim’de bu hususta şöyle uyarmıştır.
“Sakın şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman Suresi, 33. Ayet)
Zira Peygamberimizin şu ifadesiyle; “Pişmanlık duymak tövbenin kendisidir.” (Müsned, İbn Mâce) anlıyoruzki, tövbenin kabul olması için pişmanlık ve mahcubiyet duymak öncelikli sebeptir.
“Ümidinizi kesmeyin, fakat tepenize o azap inmeden önce de tövbe edip Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Aksi halde kimseden yardım göremezsiniz.” (Zümer Suresi, 54. Ayet)
Nevevi Rahimehullah şöyle der: Her günahtan tövbe etmek vaciptir. Şayet günah kul hakkı ile alakası olmayan kul ile Allah arasında ise, tövbenin kabulünün üç şartı bulunmaktadır:
Birincisi: Günah işlemeyi bırakmak.
İkincisi: Günah işlediğine pişmanlık duymak.
Üçüncüsü: tekrar günah işlememek için azimet göstermektir.
Tövbe kulun mahcubiyeti ardından dudağında dökülen her türlü özür ifadeleri ile Rabbinin esmalarından dilediğine sığınarak yaptığı dua olabileceği gibi, İslam alimlerinin Esmaul Hüsna’danbazı isimleri bir ayara getirerek dillendirmiş olduğu tövbe ve istiğfar duaları da yapılabilmektedir. Biz burada özellikle efendimizin telaffuz ettiği ve okunmasını tavsiye ettiği Seyyidü’l İstiğfar Duasını önerebiliriz.
Şeddad bin Evs’den (Radiyallahu Anh) rivayete göre Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İstiğfarın en üstünü kulun şöyle demesidir:
اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّى ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ ، خَلَقْتَنِى وَأَنَا عَبْدُكَ ، وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ ، أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ ، أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِى ، اغْفِرْ لِى ، فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ
Anlamı; “Ey Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Sen’in kulunum. Ve ben iman ve ubudiyetimde/kulluğumda gücüm yettiği kadar Sen’in ahd ü misakınüzereyim. Ya Rabbi! Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Sen’in bana ihsan ettiğin nimetleri ikrar ve itiraf ederim. Kendi kusur ve günahlarımı da ikrar ve itiraf ederim. Ya Rabbi! Sen beni af ve mağfiret eyle. Zira Sen’den başkası günahları af ve mağfiret edemez.” (Buhari)
Fazileti: “Her kim, bu Seyyidü’l İstiğfarı sevabına ve faziletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse cennetlik olur. Yine her kim, sevabına ve faziletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse cennetlik olur.” (Buhari, Ebu Davud)
Rabb’im bizleri hata ve günah karanlığından tövbe ve bağışlanma aydınlığına çıkarsın.
Körelmiş kalbimize Mümince feraset bahşetsin.
Bizi katına, kabul edeceği tertemiz bir ahlak, ibadetle süslenmiş bir hayat, af ve bağış gözyaşları ile yıkanmış bir gönül ile kabul eylesin.
Her anımız onun huzuruna hazır vaziyette; tertemiz bir beden, zikirle ıslanmış bir dil, hayır yolunda yorulmuş ayaklar ile daim olsun. Ramazan-ı şerifiniz şimdiden mübarek olsun.
*Camiüssağir-5438)