Fıtratımızda olan eğilimler insan özündeki iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu dair bir imkânıortaya çıkarır ve bu imkânı insanın kullanımına verir. Fıtraten doğruya meyilli yaratılan insan, çeşitli arzularla donatıldıktan sonra dünya hayatındaki yerini almaya başlar. Bazen bir imtihan vesilesi olan arzular, bazen de bir nimet vesilesi olabilir. Kur-an’ı Kerim’de psikolojik bir zaaf olarak tanımlanan acelecilik, insana verilen çeşitli arzulardan biri olarak karşımıza çıkar.
Acelecilik, sözlükte ve konunun uzmanları tarafından ana hatlarıyla şöyle açıklanır: hiç vakit geçirmeksizin hızlı, hemen gibi ağır hareket etmenin zıddı, süratle hareket etmek, bir şeyi vaktinden önce istemek ve elde etmek gibi anlamlara geldiği ifade edilir. Acelecilik arzu ve tatmin arasındaki mesafeyi kısaltma telaşesiyle insanın özünde olan zaafı gözler önüne serer.
Kur’an-ı Kerim’de insanın aceleci özelliği çeşitli ayetlerde dile getirildiği gibi İslam alimleritarafından da insana ait fıtrî bir zaaf olduğu kabul edilir.
“İnsan aceleci bir tabiatta yaratılmıştır.” (Enbiya Suresi, 37. Ayet)
“İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. İnsan, pek acelecidir.” (İsraSuresi, 11. Ayet)
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), vahiy indiğinde, acele ederek, alma çabasına dikkat çekerek;
“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve «Rabbim, benim ilmimi artır» de.” (Taha Suresi, 114. Ayet)
Bir an önce yapma isteği, zaman ve sürece ihtiyaç olduğu gerçeğini görmezden gelmeye götürür. İnsan fıtratında bulunan acelecilik yönü sebebiyle nimetlere bir an önce sahip olma arzusunda olduğu gibi, Yüce Kitabımızda bahsi geçen azabın gelmesi konusunda da acele ile Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) karşı vaat ettiğin azap nerede diyerek gelindiğini, terbiye edilmemiş acelecilikle, hüsranlı sonunu kendi elleriyle hazırladığı görülür.
Fıtraten sahip olduğumuz acelecilik özelliğimizden kurtulup sıyrılma mümkün olmadığı için sıhhatli düşünmeye engel olan bu özelliğin hayra kanalize edilmesi iyileştirici ve olgunlaştırıcı bir etki meydana çıkarır.
Dünya hayatındaki vesile ve sebep kanunu gereği bir şeylerin değişip iyileşmesi ve güzelleşmesi zaman ve emek konusunu gündeme getirir. Oysa bir an öce yapma isteği, vesileleri, zamanı, emeği ve sebepleri ortadan kaldırır, sıhhatsiz bir şekilde amaca ulaştırır, aceleci davranmak kısa vadede fayda elde ediyormuş gibi gözükse de karşılığı olmayan bir verimsizlik gerçeği olarak her daim insanı karşılar.
Eylemler gerçekleşirken nitelikli emeğin ortaya çıkmaması adına şeytan aceleci yönümüzden giriş yapar Şeytanın, insan yolu üzerinde pusu kurduğu, görevi gereği zaaf noktalardan yaklaştığı, fısıltılarıyla yanıltıcı algılar ve iğvalar oluşturacağını hatırda tutmak gerekir. İşlere özen göstermemeyi, emek vermemeyi doğrudan olmasa da kurnazlıkla desiseleriyle telkin eder.
Vahyin anlattığı acelecilik kontrol edilmediği takdirde insan için vahyin sınırları dışında bir yaşam öngörür, peşin hazlara odaklanmaya götürür. Aceleciliğin zararları ile karşı karşıya kalarak acele olan dünya hayatı ile ilgilenirken asıl odaklanması gereken ahiret hayatını unutabilir ve ilk olarak Allah’ın haklarından aceleci davranır. Duygu ve düşünceleri dahi etkileyerek, birey, toplum ve olaylar hakkında aceleci olarak peşin hükümlü olmaya götürür. Acil verilen kararlar, öngörülü olmaya engel ve çoğu kez bir pişmanlık sebebi olur. Yine acelecilik insan ilişkilerine zarar verir. Terbiye dilmeyen acelecilik özelliği sürekli özür dilemek, helallik istemek ya da vicdan buhranı yaşayan bir insan prototipi ortaya çıkarır.
Bu bağlamda fıtraten sahip olduğumuz acelecilik özelliği terbiye edilip bir fren sistemi yöntemiyle dünya hayatımızdaki imtihan yollarına devam edilmezse, bir takım sakıncalı kapıların aralanmasına sebep olması kaçınılmaz olur.
Acelecilik eğilimi bir şekilde ortaya çıkmak için fırsat kollar, insan bir şeyleri yetiştirebilmek adına bu eğilimden istifade etmeye çalışır. Bu arzu insanın kendisini baskı altında hissetmesine, kendisini sürekli bir yarış içerisinde görerek ruhuna zarar veren telaşın içerisinde bulur.
Öyleyse, düşünme yetimizi etkileyen, yargılarımızın ölçüsünü bozan, olayların ciddiyetini anlamamıza engel olan, asıl yapmamız gerekenleri ertelettirerek önemsiz şeyleri ön plana koymamızı sağlayan aceleciliğin terbiye edilmesi elzemdir.
Kısaca ifade etmek gerekirse söz konusu özelliğe dikkat edilmediği ve kontrol altına alınmadığı takdirde insanın her daim ayağına dolanarak düşme tehlikesine ön ayak olacak acelecilik yönüyle karşı karşıya kalan bir insan mizacı ortaya çıkar.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatındaki ‘teenni’ yöntemi öğretisi modeli baz alınarak hareket etmenin aceleciliğin yegâne dermanı olarak karşımıza çıkar. Nitekim Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Teenni Allah’tan, acele şeytandandır” (Tirmizi) sözü ile de ümmetini teenni dairesinde hareket etmeye teşvik ederek dengeye, ihtiyatlı ve akıllıca davranarak, acele etmeyen bir düşünce siperine davet etmiş olduğu görülür.
Aceleciliğin dermanı olan teenni, akıllı, ağır başlı ve vakarlı yani itidalli, dingin ve dengeli olmak olarak ifade edilirken insan fıtratının sekine sebebi ve güvenli sığınağı olarak görülür.
“Allâh’ın has kulları onlardır ki; yeryüzünde sükûnetle ve vakarla yürürler.” (Furkan Suresi, 63. Ayet)
Mü’min’den, olaylar karşısında aceleciliğin zıddı olan teenni çerçevesinde yumuşak, vakarlı ve sabırlı olması beklenir. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatını örnek ve model olarak bir yaşam haline getiren iyilerin ve salihlerinde özlerine yakışan aceleciğin zıddı teenniyi kuşanarak bir dinginlik içerisinde oldukları görülür.
Kâinata rahmet ve yegâne önderimiz Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlakı ile tanış olup onun örnekliğini benimsemek, Allah’ın inayetiyle acele etmeden hayatın idame ettirilebileceği sağlıklı ve afiyetli hayat şartları ortamı oluşturur.
Acele ile hareket etmeyip, teenni ile hareket etmek, fıtrata uygun davranmaya bu vesile ile saadet yollarının açılmasına vesile olur inşallah.