Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerimize olsun.
Vahyin nuru daha insanlığı aydınlatmadan 5 yıl önce, Miladi 606, Cemaziyelâhir ayının cuma günü Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en küçük kızı, Hazreti Hatice'den doğan 6 evladının beşincisi olan Hazreti Fatıma annemiz dünyaya geldi. Hazreti Peygamber, kızına sevenlerini ateşten korumaya vesile olması için Fatıma ismini verdi. Daha sonra HazretiFatıma parlak ve aydınlık yüzlü kadın anlamında “Zehra” lakabıyla anılacaktı. Peygamber kızına gıpta edenler kendisine dünyevi heveslerden uzak iffetli namuslu kadın anlamında “Betül” diyeceklerdi. Bütün kötülüklerden uzak hayatı boyunca şer ile arasında büyük mesafeler koyacak bu özelliğinden dolayı “Tahire” ismiyle anılacaktı. Daha küçükken bile Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) düşkünlüğü onu koruyup kollamak için mücadelesi ile müsemma olacak bir isim ile “Ümmü Ebîhâ” yani babasının annesi denilecekti. Babasının ona büyük sevgisini gören insanlar ona “Bint Ebîhâ” yani babasının kızı diyecekti. Zehebî’ninbelirttiğine göre künyesi “babasının annesi, anam” mânasına gelen “Ümmü Ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma’yı anne sevgisiyle seven Resûlullah’ın kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâolmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir. (Ebû Nuaym, II, 39)
Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gibi bir baba ve Hazreti Hatice annemiz gibi bir annenin terbiyesi altında büyüdü, bunun neticesinde kelimelerin şahsiyetini anlatmaya kifayetsiz kalacağı Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi çağındaki en üstün kadın diye buyurduğu Hazreti Fatıma annemizin şahsiyetini anlatacak olursak yetiştiği ortamda şefkat, merhamet, hoşgörü sevgi ve ilgi ile yetiştiği ve bunun kendi hayatına yansıdığını görüyoruz. Hazreti. Âişe, yıllar sonra ondaki bu benzerliği ve Allah Resulünün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona olan sevgisini şu sözlerle ifade edecekti, “Sözleri ve konuşması Fatıma'dan daha fazla Allah Resulüne benzeyen birini görmedim. Fâtıma yanına gelince Allah Resulü ayağa kalkar onu öper ve kendi yerine oturturdu. Resulullah da onun yanına vardığında Fâtıma da babasına aynı şekilde davranır onu ayakta karşılar öper ve kendi yerine oturturdu.” (Ebû Dâvûd,Edeb)
Hazreti Fâtıma 5 yaşındayken babası peygamberlikle görevlendirildi. Daha çocukken vahyin inişine tanıklık etti. 7 veya 8 yaşlarına geldiğinde olgun bir insan gibi hareket ediyordu.Çünkü o peygamber kızıydı. Büyük ve zorlu bir mücadelenin tam ortasında mücadelenin bir parçası olmuştu. Allah (Celle Celaluhu) indirdiği ayetleri ilk kez duyan, ezberleyen, zihnine nakşeden bahtiyar çocuklardandı.
Kaynaklarda Hazreti Fâtıma’nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek az bilgi bulunmaktadır. Bunlardan biri, Kâbe’de namaz kılmakta olan Resulü Ekrem’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) secdeye vardığı sırada omuzlarına müşrikler tarafından bir devenin döl yatağının atılması üzerine genç Fâtıma’nın koşarak babasının üzerindeki pislikleri temizlemesi ve bunu yapanlara kızıp söylenmesidir (Buhârî, “Vuḍûʾ”, 69; Müslim, “Cihâd”, 107-110)
Hazreti Hatice annemizin vefatından sonra Hazreti Fâtıma'nın babasına olan düşkünlüğü daha da arttı. Artık bir an olsun dahi Hazreti Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayrılmak istemedi. Hazreti Fâtıma o sıralarda 15 yaşlarındaydı. Onun bu sevgisi babası tarafından da karşılık bulmuştu. Hazreti Peygamber de (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu bir başka sevdi. Bu özel sevgiyi farkeden sahabiler bu kez Hazreti Fâtıma'ya Bint Ebîhâ “Babasının kızı” dediler Peygamber(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kızı Fâtıma için o kadar çok şey söylemiştir ki onlardan birinde şöyle rivayet edilir, “Fâtıma benden bir parçadır. Onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen beni üzmüş olur.” (Buhâri- Mûslim)
Medine'ye hicretten sonra Hazreti Ali ile evlendi
Fâtıma on beş yaşını tamamladıktan sonra onunla önce Hazreti Ebû Bekir, ardından da Hazreti Ömer evlenmek istemiş, Resulü Ekrem her iki teklife de olumlu cevap vermemiş, bunun ardından Hazreti Ali Fâtıma’ya talip olmuş ve bu talebi Resulullah tarafından kabul edilmiştir. (İbn Sa‘d, VIII, 19) O sıralarda fakir bir delikanlı olan Hazreti Ali mehir verecek kadar malı bulunmadığından Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir. Hazreti Fâtıma’nın çeyizi de kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti. Düğünleri Resûlullah’ın Hazreti Âişeile evlenmesinden dört buçuk ay sonra 2. yılın Zilkade (Mayıs 624) veya Zilhicce (Haziran 624) ayında gerçekleşti. Hazreti. Fâtıma 3. yılın Ramazan ayında (Şubat 625) ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şâban (Ocak) ayında Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile (İbn Kuteybe, s. 211; İbn Hacer, el-İṣâbe, VI, 243) Ümmü Külsûm ve Zeyneb doğdu.
Uhud Gazvesi’nde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hazreti Fâtıma aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hazreti Peygamber’in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resulullah’ın yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı (Müslim, “Cihâd”)Resulü Ekrem, Hazreti Fâtıma’ya son hastalığı sırasında Kur’ân-ı Kerîm’i Cebrâil ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını bu sene Cebrâil’in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fâtıma ağlamaya başlamış; Hazreti Peygamber’in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir (Buhârî, Müslim)
Hazreti Fâtıma, babacığının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resulü Ekrem defnedildikten sonra gördüğü Enes b. Mâlik’e, “Resûlullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da onun güldüğüne hiç kimse şahit olmadı.
Hazreti Fâtıma, Resûlullah’ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti. Muhammed el-Bâkır’ın belirttiğine göre Fâtıma’yı Hazreti Ali yıkadı. (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 128) Ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine onu Hazreti Ali ile Hazreti Ebû Bekir’in hanımı Esmâ bint Umeys’in yıkadığı da zikredilmektedir. Hazreti Fâtıma, kadın cenazelerinin erkeklerinki gibi üzerine örtülen bir kefenle sarılmış olarak herkesin gözü önünde bulunmasından rahatsız olduğunu Esmâ bintUmeys’e söylediğinde Esmâ ona Habeşistan’da cenazelerin tabut içinde taşındığını anlatmış, bunun üzerine Fâtıma kendi cenazesinin de böyle taşınmasını vasiyet etmişti. Nitekim onun cenazesi Esmâ bint Umeys’in tarifi üzerine yapılan tabutla taşındı. Cenaze namazını HazretiAbbas veya Hazreti Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin Hazreti Ali, Hazreti Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-bakī‘a defnedildi. Resûlullah’ın terbiyesiyle yetişen HazretiFâtıma onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından (Tirmizî, “Menâḳıb”, 60)yürüyüşüne kadar (Müslim, “Feżâʾilü’s-sahâbe”, 98) birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı. El değirmeninde un öğütmekten usanan Fâtıma ile kuyudan su çekip taşımaktan yorulduğunu söyleyen Ali bu hususta HazretiPeygamber’den yardım istemeye karar verdiler. Hazreti Fâtıma Medine’ye bir savaş esirinin geldiğini duyunca babasına giderek ondan kendisine ev işlerinde yardım edecek bir hizmetçi talep etti. Resûlullah da esiri, mescidde yatıp kalkan fakir Müslümanların (Ehl-i Suffe) ihtiyaçlarını karşılamak üzere satacağını, bu sebeple kendisine bir hizmetçi veremeyeceğini, buna karşılık yatağa girdiği vakit otuz üçer defa subhânallah, elhamdulillâh, Allahuekber demesinin istediği hizmetçiden kendisi için daha hayırlı olacağını söyledi. (Buhârî) HazretiPeygamber sefere giderken aile fertlerinden en son Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü. (Ebû Dâvûd) “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” demiş (Hâkim, III, 151), cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hazreti Hatice ile Fâtıma’nın, sonra da Âsiye ile Meryem’in adlarını söylemiştir. (Müsned)
Hazreti Fâtıma annemizden Hazreti Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) soyu devam etmiştir.Geçmişte ve günümüzde kız çocuklarından soyun gelemeyeceğine inanan cahili inanış Hazreti Fâtıma annemizin örnekliğinde cahili bir inanış olarak yerle yeksan olmuştur. Hak Teâla Hazreti Fâtıma annemizin hayatını örnek alabilmeyi, ahlakı ile ahlaklanabilmeyi, çağın Fâtıması olabilmeyi bize lütfetsin.