Çok yakın bir zamanda aramızdan ayrılan bir edebiyat nâdidesi... Tabii her şâir ve yazarda olduğu gibi, hayatta iken değil de vefatlarından sonra çokça anlam yüklenir. Hâlbuki onlar, ne de çok anlamlı hayat yaşamışlar da yalnızca kalem dost olmuş onlara. Onlar ki edebi hayat ile doludurlar ancak edepten yoksun olanların çağına denk gelmişlerdir.
Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde doğdu üstat Sezai Karakoç Halid bin Velid'in izlerini taşıyan tarihi kente olan hayranlığı, sonradan yazılarına da yansımıştır. Öyle güzel tasvir etmiş ki şiirinde bu kenti, eski kanatlar ülkesi diye betimlemiştir, ilk kıtasını sizler ile paylaşayım;
Dicle’yle Fırat arasında
İpekten sedirlerinde Kur’an okunan,
Açık pencerelerinden gül dolan,
Güneş̧'in beyaz köpüklerinde yanmış̧ bir şehir,
Bir eski kanatlar ülkesi.
İlkokul eğitimini 1938-1944 yılları arasında Ergani'de tamamladı. 1944 yılında sınavlara girip Maraş Ortaokulu'nda parasız yatılı olarak okumaya hak kazandı, 1947-1950 yılları arasında lise eğitimini yine parasız yatılı olarak Gaziantep Lisesi'nde tamamladı.
Üstad, orta okul yıllarında ciddi okumalar yapmaktaydı. Okuduğu kitaplardan bir kısmıMesnevi şerhi ve Farsça kitaplardır. Henüz o yaştayken birçok şâirin de kitaplarını okumuş ve birçok dergiye göz gezdirmiştir. O dergilerden birkaçı; İslamiyet, Hakka Doğru, Kızıl Elma. Ancak bir dergi var ki içinde kıvılcımlanan İslam ateşini daha da gürleştirdi. Diğer dergilerden bir hayli farklıydı ve onun hayatının dönüm noktası dirilişine adım oldu. Onu Necip fazıl ile dost fikirlerine yoldaşlık etti. O dergi Büyük Doğu idi.
Üstad Necip Fazıl’a 30 yıl yoldaşlık eden, şair, yazar, düşünür üstat Sezai Karakoç, Kısakürek’in vefat haberiyle hayatındaki en büyük üzüntülerden birini yaşadı.
Cenaze töreninin ardından 26 Mayıs 1983 tarihli Diriliş dergisinde duyduğu müthiş elemi anlatan ve içinde şu tesirli sözlerin de yer aldığı bir yazı kaleme aldı:
“...Evet, bir kahraman düştü toprağa. Bir kez daha bin kez daha yeşerip boy atacak bir tohum olarak. En önde koşan atlının atı kapaklandı ve en birinci süvariyi toprak bağrına bastı. Herkeslerden daha çok seven ana gibi. Gaib, onu ‘kurcalayan çilingir’i, “canlı cenazeler”inüstünden aşırarak gözlerden gizledi. O gözler ki zaten görmüyorlardı ve perde kalktı. Ten maskesi sıyrılarak, ruh, potada saf altına kayboldu. Kartal süzülüp gitti, sonsuz göklerde kayboldu. Bize ne düşer, bütün bu manzara karşısında, susmaktan başka.”
Böylelikle büyük üstada son vedasını etti.
30 yıllık fikir ve manevi dostu artık zahiren onun yanında olmayacaktı ama düşüncelerindeyazılarında şiirlerinde her daim var olacaktı.
Üstad, 1960 yılında Diriliş dergisini kurdu. Karakoç ve Diriliş bir bütün olmuştu artık, yüreğinde kor olan her dert Diriliş ile sönüyordu bir nebze, her okuyanın yüreğine tercüman oluyordu zira acılar aynı, yaralar aynı, bu ezayı çekenlerin davası aynıydı. Kendisinin bize bıraktığı bir miras oldu Diriliş.
Üç yıl önce sadece bir yazarı kaybetmedik, büyük bir üstadı, Diriliş'in üstadını kaybettik.
Ancak şiirleri, yazıları ile hâlâ diridir, onu okumak hiçbir zaman kaybedilmeyecek bir hazinedir onu ve onun üstadlarını.
Allah'ın rahmeti onların üstüne olsun inşallah, selam ve dua ile kalın.