Bismillah...
Bir yılı aşkın süredir Gazze’de yaşanan soykırım karşısında ne Dünya’dan ne de özelde İslam aleminden bir adımın gelmemesi; Gazzeli kardeşlerimizin ellerinden bir şey gelmeden ölümü beklemeleri ve bizlerin de yapabileceğimiz pek bir şey olmadan aylardır bu vahşeti izleyişimiz üzerimizde çaresizlik psikolojisinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Gazzelilerin Yaşadığı Çaresizlik
Yalnızca 7 Ekim’den bu yana değil yıllardır Gazze’de yaşananlar, Filistinli kardeşlerimizin Nekbe ve sonrasında sürekli olarak maruz kaldıkları işgal, çaresizlik duygusu yaşamalarına sebep olabilmektedir. Kontrol dışında olan ve bireyin yaşadığı koşulları değiştirme gücünden yoksun olduğu durumlarda ortaya çıkan çaresizlik duygusu, kişiyi ümitsizliğe ve depresif bir ruh haline götürebilmektedir. Bireysel düzeyde; umutsuzluk, motivasyon kaybı, fiziksel ve ruhsal yorgunluk ile depresyon ve kaygı gibi duygu durum bozukluklarına sebep olabilen çaresizlik; toplumsal düzeyde ise pasiflik ve gerilime neden olabilmektedir.
Çaresizlik psikolojisinin neden olduğu “elim kolum bağlı” düşüncesini aşmak için umut duygusu yeniden inşa edilmelidir. Umudun yeniden inşasında toplumsal destek, sanat ve eğitim faaliyetleri, küçük adımlar atmak, psikolojik destek almak etkili olmaktadır. Nitekim Gazzeli kardeşlerimiz de umutlarını diri tutmak adına eğitime -bilhassa hafızlık çalışmalarına- devam etmekte, müzik-resim gibi sanatsal faaliyetler yapmakta, tüm soykırıma karşı şehirlerini temizleyip hayata devam etmektedirler. Şüphesiz bu hususta Rabbimizden sabır ve namazla yardım dilemeleri ve Rabbimizin yardımının muhakkak geleceğini bilmeleri onları çaresizliğe gömülüp ümitsiz hissetmekten korumaktadır.
Gazze’ye Şahit Olmak
Yıllardır Gazze’de yaşanan katliam ve ablukaya şahit olan bizler, 7 Ekim’den bu yana medya üzerinde her gün bir vahşeti izlemekteyiz. Elimizden bu katliama engel olacak çok bir şey gelmemesi de bizlere çaresiz hissettirebilmektedir. Böyle bir soykırıma medya üzerinden dahi olsa tanık olmak bizlerde ikincil travma oluşturabilmekte yahut merhamet yorgunluğuna sebep olabilmektedir. Yaşanılan ikincil travmaya bağlı olarak kişide anksiyete, uyku bozuklukları ve tükenmişlik de görülebilmektedir. Sürekli kötü haberlere maruz kalmak empati ve merhamet kapasitemizi zorlayıp bir tükenmişliğe yani ‘merhamet yorgunluğuna’ neden olabilmektedirler. Bunun yanında kardeşlerimiz bu zulme maruz kalıyor, aç ve susuz halde yaşam mücadelesi veriyorken bizim sahip olduğumuz imkanlar ‘suçluluk hissi’ oluşturabilmektedir.
Çaresizlik psikolojisini aşmanın en iyi yolu eyleme geçmektir. Bizler yapabileceğimiz küçük adımları da çoğu zaman gereksiz görüp yapmamaktayız. Oysa küçük adımlar zamanla bir ilerleme sağlayıp beraberinde büyük işleri getirebilecekken, ‘ne işe yarayacak ki’ diyerek hiçbir şey yapmamak yerimizde saymaya neden olmaktadır. Siyonistlerin bugün geldikleri noktada (örneğin tarım bilmez bir toplulukken şu anda dünyaya tohum satıyorlar) hiçbir adımı küçük görüp vazgeçmemeleri etkili olmuştur. Nitekim Müslümanlar ümitsizliğin şeytandan olduğunu bilerek Hazreti İbrahim’in (Aleyhisselam) ateşine su taşıyan karınca misali en küçük bir adımı dahi değersiz görmeden atmalıdırlar.
Dua etmek, sosyal destek almak, psikolojik dayanıklılığı güçlendirmek de çaresizlik psikolojisini aşmakta etkili olabilir. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta küçük adımların büyük değişimleri sağlayabileceğidir. Peki bizim Gazze için, Filistin için, Aksa için atabileceğimiz küçük adımlar nelerdir?