Özgürlük Vuruldu!
Bir sonbahar sabahı çiseleyen yağmuru
Çoraklaşan kalbine içirmeye çalışıyordu.
Yağmur, yumuşak dokunuşlarla okşarken seyircisini
Uyandırma niyetinde gibiydi
Kaybettiği hislerini.
Fecr’in doğuşuyla damlayan çisiler
Karanlığı toprağa akıtıverdi.
Aydınlandı yer, gök
Giz çözüldü,
Ayan oldu hakikatler!
Tam da o an;
Bir vaveyla yükseldi sinelerden
Ölümler yağıyordu gök kubbeden
Çığlıklar kulakları delip geçerken,
Kendisini kıyameti yaşıyor gibi hissetti.
Daha önce böylesi bir sahneyi hiç görmemişti.
Ver bir ses işitti
Özgürlük vuruldu!
Özgürlük vuruldu!
Maddelerle dolu dünyada
Belki de hiç bu kadar hasret yüklenmemişti!
Çünkü yaratılış gayesini kaybetmek üzereydi.
Neden? Diye sordu kendine
Neden bu kadar geç kalmıştı ki?
Özgürlüğü su gibi içmekte iken bunca kişi
Neden bu kadar geç kalmıştı kendisi?
Esarete doğru adım adım giderken
Özgürlüğe bakmaktan alamadı kendini
Göz ucuyla bakıverdi
Ve özgürlük!
Henüz geç değil der gibiydi.
Son kez umut etti
Hasretini kucaklayıp
Ona doğru koşarken,
Sırtında hissettiği sıcaklık ile yudumladı
Kızıl şerbeti
İşte bu özgürlüğü bulmuş olmasının cesaretiydi.
Hürriyete aşık ruhunu ebediyete gönderdi.
Özgürlüğü arayanın hikayesi mutlu sonla bitti.
Peki ya sen hiç sorguladın mı kendini?
Yüklenip omuzlarına, insanca asaleti
Ne zaman arayacaksın hak ve hürriyeti?