Nisanur Dergisi - Seher Toprak
Sen mazlumiyetin,
Sen mahrumiyetin,
Sen mahkumiyetin şehrisin…
Sen elem dolu yüreklerin,
Anasız, babasız yetimlerin,
Devasız dertlerin başkentisin...
Üç çeyrek asır geçti,
Yeni değil bu halin…
Yağmur yerine fosfor bombaları yağar üzerine,
Sıra sıra cenazeler,
Bir avuç toprağa gömülür…
Bir naylon poşet arar gözler,
Babalar evladını taşır,
Sevinir bir nebze tek parça bulabilse…
Kundak yerine kefene sarar yavrusunu analar,
Koynuna bastırırken cansız bedenini,
Gök kubbeye ulaşan çığlıklar dalgalanır
Sessiz sedasız dudaklardan…
Bitimsiz bir işkence sonu gelmez soykırım,
Nerede Selâhaddin?
Gelivermez mi bugün?
Tam düşecekken biran ümitsizlik yurduna,
Gazze’den bir ruh gelip dokunuyor bağrıma
Kafamı kaldırarak bakıyorum hayalen,
Şeyh Ahmet Yasin’dir bu
Geri gelmiş dünyaya.
Çok garip bir hadise şaşırmamak ne mümkün,
Ruhu ile bedeni ayrılmış birbirinden.
Ruhu şu an Gazze’de
Bedeni ise İslam aleminde…
O öyle bir ruh ki; fillere karşı kuşları dövüştürür.
Sapana karşı roketi yarıştırır.
Şehadet aşığı çocuklar yetiştirir.
Korkaklığı Kuran’la tescilli düşman karşısında
Dağ gibi dimdik duran,
Bombalara kafa tutan,
Kardeşinin kulağına şehadeti fısıldayan,
Doğar doğmaz büyümüş,
Çocukluk nedir bilmez,
Mütevekkil çocuklar…
Her biri bir Ömer,
Her biri bir Hamza,
Her biri bir Zübeyr,
Her biri bir Ebu Ubeyde oluverir…
Ey Gazze…
Sen cihadın,
Sen ümidin,
Sen dirilişin,
Sen hakikat çağrısının muştusu oluverdin…
Kanla sulanan her karış toprağından,
Tüm dünyaya iman meltemleri gönderdin…
Her çağrı bir zafere gebeyse,
Sen bu zaferi çoktan hak ettin…
Ey Gazze…
Elimiz uzanmıyor diye darılma bize,
Ruhsuz beden gibiyiz toprak serili üzerimize,
Uyandır bizi şu aşağılık gafletten,
Dindir acılarımızı sebebi acziyetten.
Şehadet kokusuyla sarsın bizi nefesin…
Abıhayat misali diriltsin küllerimizden…