Körpe bir çocuktum,
gazeteleri işaret edip
Eğilerek kulağıma fısıldadılar;
Orada zulüm var dendi
İnsanlara gülmek Selahattin misali haram
Ama Selahattin kim bilmezdim
Gazze diye bir şehir varmış
Orada yaşamlar ablukaya alınmış
Bizim yeni doğanlarımızın kulağına ezan,
onlarınkine şehit babalarının selâsı okunurmuş
Bizim annelerimiz saçlarımızı,
onların anneleri evlatlarının kalbi atmayan,
Soğuk bedenlerini okşarlarmış
Ve sağ kalırlarsa eğer
Biz renkli oyuncaklarla oynarken,
onlar ise sapan ve taşlarla oynarlarmış
Aradan çok geçmedi büyüdüm ve öğrendim ki
O topraklar bir zamanlar bizim,
o halk kardeşimizmiş
ve özgür değilmiş mabetlerin kubbesinde uçuşan kuşlar bile
Ve anladım kimmiş Selahattin ve neden gülmezmiş.
Seninle hikayem böylece başladı Kudüs
Esaretinin sineme saplandığı günden beridir
biriktiriyorum içimin kuytu köşelerinde
Kursağımda yaşanmayı bekleyen
binlerce sürur
binlerce ah var Kudüs!
Bir defterim var, sayfalarının hasretinle aşındığı
uğradığın zulme dayanamayıp
göğsümde şerha şerha yarılan bir kalp azası
ve sana siper olsun diye Mevla’ya arz ettiğim namaz sonraları ...
Ahmed’in
parmağını dahi kımıldatamadığı halde
Hak’kını kıtaların ötesine haykıran
Savaşçı onuruyla ruhunu şad eden Şehit,
Buyurmuştu ümmete mektubunda;
“Tek isteğim yazmanızdır” ve eklemişti
“Hiç mi kimse yok? Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?”
Ve o anda zamana andolsun dedim ve zamanı yaratana
Ben varım!
Dimağımdaki mahşeri kalabalığın
bire bin isyanıyla
73 fıkraya ayrılmış kelimeleri dize getirmek için
Bir tek satırda, kuşandım kalemimi
Ey peygamberlerin emaneti
Ey Aksa’yı bağrında taşıyan
Ey hasreti gözlerimden taşan…
Sana geleceğim!
İnsanlığın son kıyısında bekliyorum
Sen direnişinde sebat et
Sensizlik vebası yayılsa da son hücresine kadar azalarımın
Bütün bu ıstırabın şifası Miraç’tır bilirim
Adımlarımı yörende duyar gibiyim
Sana geleceğim zamanı bekliyorum...
Bütün mevcudatımla seni yaşamak istiyorum Kudüs
Seni yaşatmak istiyorum mahlukata
Lakin eşrefi mahlukat şimdi zelil
Ama ah etmek yaraşmaz bize bilirim
Kim çıkarsa çıksın karşıma
Mütemadiyen talim ediyorum
İnancına tel örgüler çekilmiş!
Dirilmelisin, haykırıyorum
Haykırdıkça
Ömer’in sesi yankılanıyor kulağımda
Asırlar önce sana gelen Ömer’in…
Resûlullah’ın bakışları değmişti ona
Tıpkı, tıpkı sana değdiği gibi...
Unutmadım!
Ömer tekrar gelmeyecek belki ama
Kuzeyde bir hareketlilik var
Yekpare bir karaltı, yaklaşıyor gibi inançların ortak durağına
Bir lahzada olacak ne varsa
Asırlardan bir kılıç çekilecek kabzasından
Besbelli adaleti sağlayacak.
Ey inancımın atardamarı!
Sana kimliğime bürünüp geleceğim
Ben Abdülhamid’in torunlarından biriyim