Gülsüm ÇevikManşetYazarlar

Seyyidetün Nisa

Seyyidetün Nisa

Takvim yaprakları mart ayını gösteriyor…

Çarşıda, vitrinlerde, pazarda, tezgâhlarda, alışveriş merkezlerinde, her yerde bir hareketlilik ve boy boy afişler…

8 Mart Dünya Kadınlar Günüymüş… Şubat’ta da benzer bir gün tahsis etmişlerdi, sevdiklerini yalnız bir gün ananlar için…

Fark ettirmeden her aya serpiştirilmiş kapitalizmin oyunu olan günler. Ne çabuk ayak uyduruyor insanoğlu. Kendini öyle bir kaptırıyor ki; olmazsa olmazları arasına giriveriyor bu günler. İmkânı olsun ya da olmasın eş, çocuklar bu günlere kayıtsız kalamaz! Hediye almamışsa sevmiyor demektir…

Sevgi bu muydu? Sadece bir günde anılmak mı?

Sevgi; bir buket çiçek, bir pasta yahut tektaş bir yüzük müydü? Yoksa buna inanmak, insana cazip mi geliyor? Peki, gerçek sevgi neydi? Sevgi; fedakârlıktı, saygıydı, özveriydi, merhametti, vefaydı, bir ömür boyu birliktelikti, sevdiğini ahirette istemekti, cennete götürecek amellerde birbirine yardımcı olmaktı. Kısaca sevgi emekti…

Kadın, bir günde anılıp kenara atılacak bir varlık değildir. Kadın, bir gün değil her gün değerlidir. Kadın annedir, Allah Rasulü (SAV)’nün deyimiyle cennetlerin ayağının altına serildiği, Allah’ın emanetidir. Kadın, Allah katında en değerli mücevherlerden daha kıymetli olan bir hazinedir.

Ahzab Suresi 59. ayette buyrulduğu gibi: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle dışarıya çıktıklarında cilbablarını giysinler. Bu onların (iffetli) tanınıp incinmemesi için daha hayırlıdır.” Kem gözlerden, kem sözlerden uzak olsun. Koru, kolla, merhamet et! Kimse ona bir zarar vermesin. Avrupa menşeli sözleşmelerle, -güya aileyi koruma adına çıkarılmış- ailenin temeline dinamit koyan bir kanunla değil, Allah’ın himayesinde olan bir emanettir kadın…

Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor: “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” (Veda Hutbesi)

Başka bir hadis-i şerifte Allah Resulü (SAV) şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız ailesine en iyi olanınızdır.” (Müslim, Radâ)

Üstad Hasan El-Benna ise “Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur. Diğer yarısını da kadınlar yetiştirir.” diyor.

Demek ki; toplum kadının elinde şekil alıyor. Kadının elinin değmediği, kadının elinden geçmeyen bir şey yok. Kadın; toplum, eşi ve çocukları için çabalayandır. İnancı olan her kadın fedakâr ve özverilidir. Eğer bir kadın, ailesi ve toplum için çaba sarf etmiyorsa bilin ki; inancında bir sarsılma vardır. Annelik, iş kadınlığından önce gelmiyorsa; o annelikte eksiklik var demektir. “Kişiye imandan sonra verilen şeylerin en hayırlısı saliha kadındır.” diyor Hz. Ömer.

Saliha kadın deyince aklıma nübüvvet mührünün gülü Fatıma’tüz-Zehra geliyor. Babasının annesi (ümmü ebiha) Betül, pak, temiz kadın…

O değil miydi ki; daha sekiz yaşındayken babasının sırtındaki deve işkembesini kaldırıp, Ukbe bin Ebi Muayt’ın yüzüne tüküren ve zalimlerin karşısında nazik, nazenin bedeniyle toza toprağa belenen babasının sakalındaki toprakları silkeleyen korkusuz kahraman…

Çocukluğu ayrı bir imtihan, gençliği ayrı… Ama pes etmeyen, yılmayan, yıkılmayan, zamanın debdebesine kapılmayan Seyyidetün Nisa…

Bu lakap (kadınların efendisi), ona yalnız Allah Rasulü’nün kızı oluşundan dolayı verilmedi. İlmi, ahlâkı, edebi ile Fatıma’nın evi; fazilet evi… Eğitimde ve terbiyede örnek kadındı. Maddi manevi ilimde, parmakla gösterilecek seviyede idi.

Sahabelerle oturduğu bir sırada Rasulullah (SAV) Hz. Ali’ye: “Kadınlar için en hayırlısı nedir?” diye sordu. Hz. Ali, ne cevap vereceğini bilemedi. Cevabını bilemeyince sessiz kaldı. O düşünceli haliyle Allah Rasulü’nün yanından ayrılarak eve gitti. Durumu eşine anlattı. Hz. Fatıma’tüz Zehra: “Kadınlar için en hayırlı şeyin, erkeklere görünmemek, erkekler için en hayırlı olanı da kadınlara bakmamaktır, deseydin ya.” dedi. Cevabını bulan Hz. Ali vakit geçirmeden doğru Allah Rasulü (SAV)’nün yanına gitti. Ve sorunun cevabını söyledi. Allah Rasulü (SAV): “Bunu sana kim öğretti?” diye sorunca “Fatıma” cevabını verdi. Efendimiz: “Fatıma benden bir parçadır.” buyurdu. Bu sözü ile Fatıma’nın üstün ilmine vurgu yapıyordu.

Güzel vasıfları sebebiyle Rasûl-i Ekrem, Fatıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutup yanaklarından öper, iltifat edip yanına veya yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fatıma da O’nu (SAV) aynı şekilde karşılayıp ağırlardı. Hz. Peygamber, sefere giderken aile fertlerinden en son Fatıma ile vedalaşır, dönünce de ilk onunla görüşürdü.

Çünkü O, cennet kadınlarının seyyidesi olmaya layıktı.

Çünkü O binti Rasulullah idi, Allah Rasulü’nün parçasıydı.

O, ümmü ebiha idi, babasına en çok benzeyen kızıydı.

Rabbim Onu örnek alanlardan eylesin bizleri…

Gülsüm Çevik | Nisanur Dergisi | Mart 2020 | 100. Sayı

Yorum yap