İlim İrfanSuna Tutak

Ramazan Bayramı

Bismillah…

Bir Kur’an ayı olan mübarek Ramazan’ı daha geride bıraktık… Bir dahaki seneye kavuşacak mıyız, kucaklaşacak mıyız meçhul…

Kur’an ayının, bizleri hızlı ve ani tatminlerimizden, dürtüsel yaşamlarımızdan alıp, şimdiye odaklanıp anı yaşama, üzerinde düşünüp tefekkür etme, manevi enerji depolama, yavaşlama ve Allah’ın rızasına uygun şekilde yaşama temennisiyle bıraktığını ümit etmekteyiz…

Namaz zafiyeti yaşayanlar namazlarını eda ettiler. İnfaklar edildi. Sadakalar verildi. Mallarımızı arındırma adına zekâtlar verildi. Yardımlaşma, hayatlarımızın merkezinde yer aldı. Kur’an okumayanlar okuma gayreti içerisine girdiler ya da anlam merkezli okumalar için çaba gösterdiler. Kendi iç dünyalarını sorgulamaları neticesinde, bir müminde olmaması gereken hasletler için karakter terbiyesine eğilindi. Kısacası bir dönüşüm içerisine girdik ve bir rota belirledik kendimize… Kur’an’ı hayata taşıma sözümüzü yeniledik Rabbimize, Ramazan ayında…

Bayram kelimesinin dilimize Farsça’dan geçtiği söylense de kelimenin etimolojisi yapılamamış, hangi dilden geldiği tam anlamı ile bulunamamıştır. Eldeki verilere göre Bayram; “sevinç ve eğlence günü”, “yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi”, “çok neşeli yer” anlamlarına gelmektedir. Bayram kelimesinin Arapçası, sözlüklerde “adet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamlarıyla karşılanan el-Iyddır. Bu kelimenin aslının Ivd olduğu ve “tekrar dönmek” anlamını taşıdığı bilinmektedir. (İslam Ansiklopedisi; 5. Cilt)

Bayrama; “beş gün mü, dokuz gün mü tatil” ya da turistik geziler esintisinde bakıyorsanız eğer “Şeker Bayramı” olarak tadını çıkarabilirsiniz…  Çünkü Ramazan’a bakışınız bu meyanda demektir…

Müslüman için “Bayram” ne ifade etmelidir?

Bayram; sevinçle sevdiklerimiz ile yiyip içip, konuşup eğlendiğimiz günlerdir ki; Rasulullah Efendimiz Ramazan Bayramının 1. günü ve Kurban Bayramının 4 gününde de oruç tutmayı yasaklamıştır…

Fıtır bayramı, fıtrat bayramı olarak da adlandırılmıştır. İnsan fıtratı gereği unutan bir varlıktır.  Unuttuğumuz ölçüde de Allah’tan o derece uzaklaşırız. Uzaklaşma başlayınca Rabbimiz ile mesafelerimiz artar. Düşünme gibi pek çok melekemizi kaybederiz. Fıtrat günleri ile durmamız gereken yeri bilir ve asli varoluşumuza, fıtratlarımıza tekrardan döneriz…

İlk Ramazan bayramı Hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Peygamberimiz hiçbir hüznünün, hiçbir acının, hiçbir mateminin bayramı gölgelemesine izin vermemiştir. Bedir savaşının hemen arkasında canından bir parça olan kızı Rukiye vefat etse dahi acısını, hüznünü bayramın önüne geçirmemiştir. Neyine bayram senin dememiş, acısını yönetebilmiştir. Allah’ın ikramı olan Bayram iklimini yaşamış ve yaşatmıştır… Bizler de bütün acılarımızı, bayramda bayrama yakışır bir şekilde karşılamalıyız… Sevinmek için elimizde var olanlara sarılmalı ve sevinmeyi bilmeliyiz ki; “Şükür Bayramını” ihya etmiş olalım…

Sevgili Peygamberimiz (SAV) Bayram gününü namaz ile başlatır, “Musalla/Namazgâh” denilen açık ve geniş bir alanda coşkuyla herkesin katılımını sağlardı. Bayram namazlarına böyle sıkıntısız, böyle coşkulu bir şekilde biz kadınların da iştirak edeceği günler göreceğimiz olsun…

Peygamberimiz bayramlarda sevindirmiştir. Bir bayram günü evinden çıkıp mescide giden Peygamberimiz (SAV) yolda sevinçle oynayan çocuklara rastlar… Hepsinin yeni elbiseleriyle neşe içinde koşturduklarını görür. Onlar gibi mutlu gözükmeyen, elbiseleri yırtık, bir köşeye çekilmiş, oynayan çocukları izleyen çocuk dikkatini çeker Peygamber Efendimizin. “Sen niye arkadaşlarının yanında değilsin? Niye onlar gibi sen de neşeyle oynamıyorsun?” diye sorar. Çocuk karşısındakinin kim olduğunu bilmeden cevap verir: “Ben hem öksüz hem yetimim. Babam şehit oldu. Annem de başka biriyle evlendi.” der. Peygamberimiz (SAV) çocuğun elinden şefkatle tutar, saçlarını okşar ve “Rasulullah baban, Aişe annen, kardeşin de Fatıma olsun istemez misin?” der. Çocuk karşısındakinin kim olduğunu anlar “Nasıl istemem ya Rasulullah” der. Peygamberimiz (SAV) yetim çocuğun elini tutar evine götürür. Onu yedirir- içirir, yeni elbiseler giydirir. Yetim çocuk neşeli bir şekilde arkadaşlarının arasına gelir. Arkadaşları ondaki bu değişikliğin sebebini sorarlar. Peygamberimizin onu yanına aldığını söyler. Bunu duyan çocuklar hüzünlenerek “Keşke bizim de babamız şehit olsaydı da bizi de yanına alsaydı” derler…

Bir bayram günü sevindirdi, kırık bir kalbi onardı Peygamberimiz (SAV)… Bayramlarımız sevince, sevincimiz başkalarının sevincine vesile olsun…

Peygamberimiz (SAV) sevdirmiştir de… “Maharet cehenneme adam itelemek değil, maharet cennete adam kazandırmaktır, Ey Ömer!” İmandan yoksun sinelerin kapısını sevgiyle çalalım, bizler de sevdirelim… Sevdirerek diğerlerine de bayram ettirelim…

Yüzeysel ilişkilerimizin kurulduğu, bireyciliğin ruhlarımıza sindiği, dost ve akrabalarımızın evlerinin yollarını unuttuğumuz şu günlerde, formaliteden değil içtenlikle, tersine akış ile canlandıralım, birbirimize yakınlaşma vesilesi yapalım bayramı…

“Birbirinizle ilginizi kesmeyiniz, sırt dönmeyiniz, kin tutmayınız, haset etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslümanın din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir.” diyen Peygamberimizin (SAV) tavsiyesine can kulağımızı verelim. Güneşin önünde eriyen bir sermayeye sahibiz her birimiz. Dargınlık, kırgınlık, küskünlük ne varsa bir kenara bırakıp yürekten barışalım çünkü bayram yeniden başlamaktır…

Bayramlarda sevinelim, sevindirelim, neşelenelim ama acı, hüzün ve gözyaşının kuşattığı yeryüzü mustazaflarının dertlerini unutmadan, İslam toplumunun yardımlaşmayı, fedakârlığı ve teslimiyeti esas alan bir toplum olduğunun bilincinde devam edelim…

Kur’an ile buluştuğumuz, kucaklaştığımız bu ayda, hayatımızın gidişatında, kazandığımız değerleri Ramazan’dan sonra da bir hayat biçimi olarak taşıma kararlılığındaysak, kulluğumuzun kalite kazandığı bir ay olabildiyse Ramazan… İşte o vakit hem bayramı hak etmiş olacağız hem de Bayramımız mübarek olacak…

“Bayramlar cennetin provasıdır” demiş ilim sahipleri… O vakit meçhul sonumuz olan ahiretimiz Bayram olsun…

“…Ve dualarının sonu, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.” (Yunus; 10)

Suna Tutak | Nisanur Dergisi | Mayıs 2022 | 126. Sayı

Yorum yap