Bismillahirrahmanirrahim.
İyilik; düşünce âleminde insandan insana, toplumdan topluma tanımı değişen bir kavram olagelmiştir. Sadece akıllarını merkeze alanlar, zaman içinde birbirinden farklı ve zıt anlamlar yüklemişlerdir. Akıl gücünün ve kapasitesinin sınırlı olduğunu kabul edenler ise iyiliğin ne olduğunu Rablerinden öğrenmeyi tercih etmişlerdir.
Akla ışık tutan Kur’an-ı Kerim ‘geniş ve tam hayır’ anlamındaki gerçek iyiliğin/birrin sınırlarını şöyle çizmiştir:
“İyilik/birr, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir! Ancak iyilik o kimsenin (yaptığı şey)dir ki; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eder, ona olan sevgisine rağmen malı yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere/yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve kölelere verir, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir. Söz verdikleri zaman sözlerini yerine getirirler. Sıkıntı, darlık ve savaş zamanında sabrederler. İşte onlar, doğru olan kimselerdir. Ve yine onlar, takva sahibi olanlardır!” (Bakara /177)
Bu ayet-i kerime, kıblenin Kâbe’ye çevrilerek, önceki hükmün neshedilmesinden sonra meydana gelen tartışmalar ile ubudiyet vazifesinin/iyiliğin, namazda yönelinen “kıbleye” indirgenmesi üzerine nazil olmuştur. Oysa ubudiyetin dairesi geniştir ve bir cüz’ü de ibadetlerin yapılış şeklidir. Dini sadece şekilden ibaret görüp, temeli olan imanı ve diğer önemli ibadetleri ihmal etmek yani kabuğu alıp içini bırakmak doğru olmaz. Tam hayra, ancak dini esasların önem sırasını bilip, bir bütün olarak gereğini yapmakla ulaşılır. Şekil bir yere kadar önemlidir. Asıl önemli olan şey, emredilen şekillerin işaret ettiği manalardır. İtikaden, amelen ve ahlaken istikamet üzere olmaktır.
Yani sadece bedenin/yüzlerin Allah’ın evine yönelmesi değil, iman ile akıl, kalp ve diğer latifelerin; amel ve taat ile de uzuvların Rabbine yönelerek tevhidi ilan etmesi, ubudiyetini gerçekleştirmesidir.
1- “Ancak iyilik o kimsenin (yaptığı şey)dir ki; Allah’ a, ahiret gününe, meleklere, Kitap’a ve peygamberlere iman eder.”
Gerçek iyiliğin temelinde iman vardır. İmanın altı esasını ve ilahi emir ve yasakları tasdik etmek vardır. Birr, ubudiyet ağacının en olgun meyvesidir. Bu ağacın kökleri imandır. İyilikler o köklerden beslenir. Salih amel ağacının iyi olması, kökü mesabesinde olan imanın iyi olmasıyla doğru orantılıdır. Yapılan amelin içeriğini/değerini belirleyen unsur imandır ve kalitesidir. Nasıl ki; amelsiz bir iman yetersiz ise imandan uzak bir amel de makbul değildir. İmanî içerikten uzak bir şekil de iyilik değildir.
2- “Ona olan sevgisine rağmen malı yakın akrabaya, yetimlere, miskin/yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve kölelere verir.”
İnsan menfaatine düşkündür. Hele bir de İslam’ın terbiyesine girmemiş olan nefis, dünya malına gereğinden fazla düşkün olur. İlahî emirler, imtihan gereği kayıt altına alınmamış beşerî özellikleri kayıt altına almak içindir. İnfak ayetleri, nefsani olan mal/dünya sevgisini bir anlamda sınırlandırmaya yöneliktir. Diğer nimetler gibi mal nimetinin de imtihana konu olan bir emanet olduğu şuurunu verirler. Bu nimetin de sahiplenilemeyeceği ve o noktadaki kulluğun, yakınlara ve diğerlerine vermek suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiğini bildirirler.
“Sevdiğiniz şeylerde (Allah yolunda) infak etmedikçe, birre/iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Âli İmran / 92)
Allah için vererek ve malın en iyisinden tasadduk ederek, nefsin mala olan sevgisinin yönünü, malın asıl sahibine çevirmek mümkün olur. En sevilen şeyleri Allah-u Teâla için vermek, nefsin bu yönüne istikamet verir. İslam’ın terbiyesine girmiş olan nefis, tekrar tekrar bu muameleye maruz kaldıkça, mala/dünyaya dair ümitleri, hayalleri suya düşer.
3- “Namazı dosdoğru kılar.”
Miraç gibi özel bir durumda emredilen ve bütün ibadetlerin özeti hükmündeki namaz, kalplerde hem İlahî azametin yerleşmesini hem de devam etmesini sağlayan en kapsamlı ibadettir. Dosdoğru kılınması durumunda imana kuvvet verir ve böylece Allah’a itaati kolaylaştırır ve hayâsızlıktan, kötülükten korur.
4- “Zekâtı verir.”
5- “Söz verdikleri zaman sözlerini yerine getirirler.”
Rablerine verdikleri sözlerini, ubudiyetlerini yerine getirerek; insanlara verdikleri sözlerini de gereğini yaparak tutarlar.
6- “Sıkıntı, darlık ve savaş zamanında sabrederler.”
Kâinatta bir misafir muamelesi gören insan, hayatı boyunca farklı nedenlerle farklı sıkıntılara maruz kalır. İhmal, hata, cehalet ve günah gibi şeyler bu sıkıntılara birer sebeptir. İnsan, adaletle belirlenmiş kanunlar gereği, günah ve ihmallerinin sonuçlarıyla karşı karşıya gelebilir. Daha dünyadayken bu cezalarla karşı karşıya gelmesi ise onun için büyük bir lütuftur. Çünkü imtihan süresi dolmadan, tevbe kapısı kapanmadan günahların ağırlıklarından kurtulmak, ebedi saadet yurdunu kazanmak, dahası ebedi azaptan kurtulmak, aciz ve çaresiz insan için şiddetle önem arz eder.
İnsanın yoluna çıkan bu sıkıntılara karşı, tahkiki iman tesirini gösterir. İmanın kuvvetine göre, büyük resmi gören Rabb-i Rahim’e teslimiyet ve sabır ile tevekkül devreye girer. Nitekim sabır imana göre vücudun başı mesabesindedir. Çünkü sabır demek aslında Allah’a, peygamberlere, kitaplara, ahirete, meleklere ve kadere iman demektir.
7- “İşte onlar doğru olan kimselerdir.”
Onlar ki; hem inançlarında hem sözlerinde hem de amellerinde doğruluk üzerindedirler. Kur’an-ı Kerim sadık olanları şöyle haber verir:
“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Rasulüne iman ederler, sonra şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler! İşte onlar, (imanlarında) gerçekten sadık olanlardır!” (Hucurât /15)
“(Bu ganimetler) Allah’tan bir lütuf ve bir rıdvan (O’nun rızasını) ararlarken, yurtlarından ve mallarından çıkarılan ve Allah’a (O’nun dinine) ve peygamberine yardım eden o fakir muhacirlere aiddir. İşte onlar, gerçekten (imanlarında) sadık olanlardır!” (Haşir/ 8)
Gerçek iyiliğin kaynağının doğruluk olduğunu Hadis-i Şerif şöyle haber verir:
“Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birre o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğru olur ve daima doğru iş yaparsa Allah katında sıddıklardan yazılır.” (Müslim, Birr)
8- “Ve yine onlar, takva sahibi olanlardır.”
Korku ve ihlas ile nehyettiklerinden sakınır, ibadetlerde ve beşeri ilişkilerde emirlerine itaat ederler.
Demek gerçek manada iyi sayılabilmek, hem iman etmeyi hem de onun gereği olan salih ameli yapmayı gerektirir. Bu ayet-i kerime iman esaslarını, ahlaka dair ilkeleri ve ibadetleri ‘birr’ tanımının içinde toplamıştır.
“Her kim, bu âyet ile amel ederse, imanını kemale erdirmiş olur.” (Nesefî)
“Birr, ahlak güzelliğidir.” (Müslim, Birr)
İnsanın sahip olabileceği üstün hasletlere ve fiillere işaret etmiş, kişisel ve toplumsal sorumlulukların sınırlarını çizmiştir. Rıza-yı ilahiye kavuşturacak, kurbiyyet-i ilahiyi kazandıracak hayırları haber vermiştir.
Demek birr, dinin gayesidir. Ebrar da bu gayeye ulaşanlardır.
“Muhakkak ki ebrâr/iyi olanlar, elbette nimetler içindedirler. Tahtlar üzerinde (kendilerine verilen nimetleri) seyrederler! Yüzlerinde, nimetlenmiş olmanın (sevinç ve) parıltısını tanırsın!” (Mutaffifîn /22-23-24)
Rabbimiz “İyilik/birr ve takva üzerine yardımlaşın” (Mâide/ 2) diye buyurarak bir anlamda bizi cennetine davet eder. Birr, emrolunan yani hayırların en tam şekli; takva ise yasaklananı terk etmek ve sakınmaktır. Bu ayet-i kerimede birr, üstünlüğün göstergesi olan takva ile beraber zikredilerek önemine işaret edilmiştir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde, kendi iyiliklerinden bahsederek kullarına iyilik dersi vermiş, iyiliği çokça tavsiye etmiştir. İyiliği en çok hak edenler elbette insana en çok iyiliği dokunan anne ve babalardır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de anne ve babaya yapılan iyiliğin faziletine şöyle dikkat çekmiştir:
“Ve ana-babasına iyilik eden bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.” (Meryem /14)
“Ve (beni) anneme iyilik eden bir kimse kıldı. Hem zorba ve asi bir kimse yapmadı.” (Meryem/ 32)
“Musa Aleyhisselam, Rabbi ile konuştuğu zaman, arşa ilişmiş bir adam gördü ve sordu:
-Ya Rabbi bu kul bu mevkiye nasıl erişti? Allah-u Teâlâ izah buyurdu:
-Bu kul, kullarıma verdiklerimden ötürü hiç kimseyi kıskanmadı. Üstelik anne-babasına son derece iyilik yapardı.”*
Dinin temeli iman, gayesi de birr/iyiliktir. İyilikler derece derecedir. Ayet-i kerimede iyiliklerin başında iman zikredilmiştir. Demek ki imanı kazanacak/kazandıracak ameller ve hizmetler en önde gelir. Çünkü bu ameller, insana en büyük nimet olan imanı kazandırır. Buna göre en iyiler Peygamberlerdir ve onların varisleridir, yani insanların maneviyatlarına katkı sunanlardır. Ve bunlar en büyük iyiliklerle mükâfatlandırılacaklardır.
Elhamdulillahi rabbilalemin.
Nevin Yapıcıoğlu | Nisanur Dergisi | Nisan 2020 | 101. Sayı
Yorum yap