Esra Gülşahinİlim İrfan

Hikmetlerine Hayran Bıraktıran Oruç!

İbadetler, insanı ve toplumu etkileyen güçlü değerlerdir. Bu anlamda on bir ayın sultanı denilen ve on iki ayın sadece bir ayına hasredilen farz olan oruç ibadetini de irdelemek gerekiyor. İbadetin ruhunu kavramak ve hakkıyla özümsemek ibadetin amacını nihayete erdirecektir. Mesela oruç ayına sadece açlık tokluk gözüyle bakmak, hikmet penceresini kapatmak olur ki; bu da o ibadetin feyzinden mahrum eder. Hatta hikmetinden ve amacından uzak yapılan oruç ibadetine Peygamber Efendimiz; “Nice oruç tutanlar vardır ki; orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz.” buyurur.  Bu anlamda bu yazımızda oruç ibadetini anlama çabası, hikmetini okuma ve ruhuna odaklanmak meselesi üzerine değineceğiz.

Öncelikle oruç ayı insanın hem ruhuna hem de bedenine tekâmül eden bir ibadet olması yanı sıra, hem bireysel hem de toplumsal olarak da pek çok hikmeti barındırır içinde.

Oruç, insan iradesini güçlendirir. Sadece Allah’ın emri olması ve bu niyetle birçok helal olan şeyleri yapmamakla iradesini Allah’ın emrine bağlı kılar. Bu da insanı ihlâslı bir ibadete sevk eder. Ruhun bedene hükmetmesi, arzu ve istekleri kontrol altına alması, iradenin aktifliğini sağlar.

Oruç ibadetinin en önemli hikmeti, şükrü öğretmesidir. Hep alışılagelen nimetlerin farkına varmak zor olur. Zaten olması gerekir gibi bir algı, o nimetin şükrünü unutturabilir. Mesela hep içtiğimiz, israfını yaptığımız, kullandığımızda dahi farkına varmadığımız ihtiyacımız olan ‘su’ nimeti, oruç ibadetiyle elimizden alınıyor ve o anlardaki susuzluk kıymetini bildiriyor. Bazen kıymet bildirip farkına vardırmak o varlığı elden almakla, yok etmekle olur. Bütün helal olan yiyecek ve içeceklerin farkındalığı, Allah’ın yarattığı onca şeyin güzelliği ve eda edilecek şükrü ancak oruç ibadetiyle açığa çıkıyor. Bu açıdan oruç, aynı zamanda şükürdür.

Oruç ibadeti, sabrı öğretir. Rasulullah (AS) “Oruç sabrın yarısıdır.” buyurur. Hız çağından haz alan insana sabrı öğretecek olan en önemli ibadet oruçtur. İki yönlü bir sabrı görürüz. Bir bedenin açlığa susuzluğa karşı acı duyması anlamında sabır, diğer yandan nefsini oruçlu olduğu gerçeğine kabul ettirme ve kötülüklere karşı durdurma sabrı. Normal şartlarda zamanın hızla geçip günlerin farkına varmadığımız o anlar, Ramazan ayında sabrı zamana saat saat işleyen sabırla yol alan bir hale bürünür. Bu açıdan sabır, içinde bulunulan dakikaların farkına da vardırdığından dolayı kıymet taşır.

Oruç, nefsi terbiye eder. Doymak bilmeyen arzu ve iştiyakla hep isteyen bir nefsi taşımaktayız içimizde. Bu nefsi iç dürtüleri en güzel terbiye edecek olan oruç ibadetidir. Zira doymak bilmeyen nefis, şehvet ve ihtirasları tatmin etmek ister. İlk olarak nefsin terbiyesi açlık olacaktır. Aç kalan nefsin başka şeyle uğraşmaya gücü de isteği de kalmayacaktır böylece. Aynı zamanda oruç insan acziyetini idrak ettirir. Sadece aç kalmakla koca bedenin yorgun düşüp çaresiz kalması ve bir susuzluğun önünde bu kadar acziyete düşmesi, ‘bir damla sudan yaratılan’ insanın aslını gösterir.

Oruç, yoksul olan kişilerin halini anlamayı sağlar. Bu anlamda kıymeti daha çok büyüktür. Dinimiz, en zenginlerden olsa dahi insanın lezzetlerden uzak ve aç kalmasını sağlayarak açların halini anlayıp ve bu noktada her insanı ‘açlıkta’ eşit kılar. Anlamanın en güzel yolu empatidir. Empatinin en güzel yanı ise gerçekten kendi durumunu, onun haliyle yaşamaktır. Dinimiz bu ibadetle empatinin âlâsını öğretir. Bu anlamda oruçluyken yoksun ve yoksul olanların durumunu da hatırda tutmak gerekir.

Oruç, bedenin zekâtını vermektir. Rasulullah (AS) bir hadisinde; “Her şeyin bir zekâtı vardır, bedenin zekâtı da oruçtur.” (İbni Mâce, Sıyam: 44) buyurur. Malın zekâtı olduğu gibi her nimetin de kendine göre bir zekâtı vardır. Beden ise ne kendisi ne de yediği içtiği şeyler insanın kendisine ait olmayıp kendi mülkü değildir. Bu bilinçte, ancak istediğim zaman yerim içerim düşüncesinden geçip, oruç ayında Rabbimin belirlediği vakitlerde yer içerim deyip yaşamakla olur. Yani Allah (CC)’ın ihsan ettiği beden nimetine karşılık teşekkürü ve zekâtı, yine onu Allah (CC)’ın emri doğrultusuna sokmakla olur.

Hakeza zekât malı temizler. Beden zekâtı ise bedenini günahlardan temizler. Nefsini arındırır, terbiye eder. Ve yine bedenin sıhhati için oruç şifadır. Sadece bu niyetle oruç tutulmaz ancak bilimsel açıdan bizim bilmediğimiz onca faydasının olduğunu bilmek gerekir. En basitinden hastalık yapan toksit etkili kimyasalların oruçla uzaklaştırıldığını, yapılan araştırmalar söylemektedir. Bu açıdan Peygamber Efendimizin “Oruç tutunuz ki; sıhhat bulasınız.” (Taberani, Mu’cemu’l-Ev-sat, VIII, 174) hadisi, içinde birçok hikmeti barındırır şüphesiz.

Oruç, helal rızkın şuurunu ve hassasiyetini öğretir. “Oruçlunun normal zamanlarda kendisine helal olan bir yudum sudan, bir lokma yiyecekten ve birbirlerine helal olan eşlerin birlikte bulunmalarından bile vazgeçebilmeleri, oruca niyetle birlikte haramlardan tamamıyla vazgeçtiklerinin Allah katında verilmiş sözünü ifade eder.” (Saffet Köse)

Yani helalin, oruç vaktince yenmesinin haram oluşu, aslında helal rızkın idrakini ve haram olan şeylere de asla tevessül etmememiz gerektiği bilinicini öğretir.

Oruç, yardımlaşmak ve paylaşmayı öğretir. Verilen birin binlere katlanacağı bilinciyle ‘veren elin’ fazla olduğu oruç ayı paylaşmanın da en güzel ayı olur. Açların halinden anlamayı ve hemen harekete geçirip vermeyi, bir sofrayı paylaşmayı sağlayan oruç ibadetinin topluma yansımasının en güzel yanı bu olsa gerek. O ayın manevi ruhunun bir açıdan paylaşmakla yakalanacağına olan inancın hikmeti, rengini en bariz şekilde gösterir. Bu açıdan bu ay, fakir hanelerinin yüzlerinin güldüğü ve paylaştıkça muhabbetin arttığı bir toplumun yansıması, diğer aylara nazaran kendini hissettirir. Fidyelerin verilmesi ve zekâtların daha çok bu ayda yapılması tavsiyesi, zengin-fakir her hanede bayramın bayram gibi geçmesini sağlar.

Orucun hikmetlerine binaen saydığımız tüm bu hususlar dahi bizi dinimize hayran bıraktırıyor. Bu maddeler öyle güzel erdemlerdir ki; bu ibadetin ruhu, bir ay boyunca gecesiyle gündüzüyle hissediliyor. Manevi bir havayı derinlemesine çekerken; o açlığın insan ve topluma ne denli ‘rahmet’ oluşunu herkes biliyor. Ayların sultanı dediğimiz o ayı özlemle beklerken, dünyadaki bütün Müslümanlarca aynı heyecanı iliklerimize kadar hissetmemiz, içinde birçok hikmeti ve güzelliği barındırıyor olmasından değil midir?

Peki, tüm bu hikmetin ana kaynağı da gök sofrasının bu ayda önümüze serilmesi değil midir? Kadir Gecesi denilen rahmet kapılarının açılıp Allah kelamının beşere muhatap tutulduğu Kur’an’ı Kerim’in dillerde olup, yaşantılara aksetmesi bu ayı manevi kılması açısından kâfidir.

Rabbimiz, bu ayı kendisinin razı olacağı şekilde geçirmeyi cümlemize nasip etsin. Baki muhabbetle…

Esra Gülşahin | Nisanur Dergisi | Nisan 2022 | 125. Sayı

Yorum yap