İki cihan Serveri (SAV)’nin doğumuna az bir zaman kalmıştı. Hz. İbrahim’den bu yana yeryüzündeki en kutsal, en kıymetli ve en çok ibadet edilen mabed olan Kabe, sadece Mekkelilerin değil, bütün Arap Yarımadasının gözdesi idi. İbadet etmek isteyen, adak adayan, dua etmek isteyen soluğu orada alıyordu.
Kâbe’nin bu denli, ziyaret edilmesini, herkes tarafından kutsal sayılmasını kabullenemeyenler de vardı. Bunlar arasında, kini ile kıyamete dek adından söz ettirecek olan Yemen Valisi Ebrehe Eşrem vardı ki; Kâbe’yi insanların gözünden ve gönlünden düşürmek için Yemen’in San’a şehrinde Kulleys adında, o güne kadar eşi ve benzeri görülmemiş bir kilise yaptırdı. Sadece taş ve bezden olan Kâbe’ye karşı, içi ve dışı birbirinden değerli taşlar ve süslemelerle nakşedilmiş Kulleys, görünüşüyle insanları kendine hayran bırakan, fakat Kâbe aşkını halkın gönlünden silecek manevi atmosfere sahip olamayan büyük bir kilise oluvermişti.
İnşaatın bitmesiyle her tarafa propagandacılar gönderilip, yapılan bu görkemli kilise herkese duyurulmaya çalışıldı. Kulleys’i duyup, onu görmek için gelenlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazla idi. Fakat bu merak fazla uzun sürmedi. İnsanlar Kulleys’i görmek için tekrar tekrar gelmek yerine bir kere görmek ile yetinmiş, ibadet için yine Kâbe’yi tercih etmişlerdi.
Bizans İmparatoru’nun yardımıyla, Hıristiyan halkın teveccühünü Kâbe’den çevirmek maksadıyla yapılan bu büyük kilisenin Kâbe’ye karşı yapıldığını duyan Kinane Kabilesi’nden Nevfel adındaki bir adam bir gece yarısı, Ebrehe’nin Kulleys’inin içini, dışını kendi pisliğiyle kirletti. Bu olay, Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma kararı almasına neden oldu.
Onca zahmet ve servet harcayarak yaptırdığı kilisenin bir Arap tarafından kirletildiğini öğrenen Ebrehe, zaman kaybetmeden hemen ordusunu hazırladı ve Habeş Necaşisi’nin Mahmud adındaki eşine zor rastlanır filini de alarak büyük bir orduyla Kâbe’yi yıkmak üzere Mekke’ye doğru yola koyuldu. Haber hızla yayıldı. Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak üzere yola çıktığını haber alan bazı Arap Kabileleri, onu durdurmak için karşı koymaya çalıştılarsa da, Ebrehe’nin güçlü ordusu karşısında mağlup oldular. Nihayet Ebrehe, koca fil Mahmud ve büyük ordusuyla Mekke sınırlarına yakın bir yer olan Muğammis denilen yere gelip konakladı. Mekke’nin etrafına bir gurup gönderip, Abdulmüttalip’in de 200 devesinin içinde bulunduğu birçok Mekkelinin develeri gasp etti. Kureyş kabilesinin reisi olan Abdulmüttalip’e uzlaşma sağlamak adına, Hunata el-Himyeri adında bir elçi gönderdi.
Abdulmüttalip gelen elçiyi dinledikten sonra Ebrehe’nin yanına vardı. Abdulmüttalip’in heybetli görünüşünden etkilenen Ebrehe, onu büyük bir saygı ve hürmetle karşıladı. Kendileriyle savaşmak niyetinde olmadıklarını ifade ettikten sonra Abdulmüttalip “Sizinle savaşacak güçte değiliz, sadece gasp edilen 200 devemi geri verin” deyince, Ebrehe, ona karşı duyduğu saygı ve hürmetten dolayı pişmanlık duyup, alaycı bir ses tonuyla:
“Ben de seni yürekli bir adam sanmıştım. Yıllardır sizin atalarınızın ibadet ettiği ve sizin de hala tek ibadet yeriniz olan, sizin için kutsal olan Kâbe’nizi yıkmak üzereyken, onu koruyacağına develerini istiyorsun” dedi.
Abdulmüttalip; “Herkes kendi malının koruyucusudur. Benim Kâbe’yi koruyacak gücüm ve ordum yoktur. Onun sahibi onu koruyacaktır” dedi.
Ebrehe’ye gereken cevabı verdikten sonra kendisine verilen develerini alarak oradan uzaklaştı. 200 deveyi Allah için kurban etmek için işaretleyip serbest bıraktıktan sonra, Kâbe’ye varıp orada şöyle dua etti:
“Allah’ım! Evini koru. Onların kuvveti Senin kuvvetine galebe çalmasın.”
Miladi 571, Muharrem ayının 17’si…
Âlemlerin Efendisi (SAV)’nin dünyaya teşriflerine iki aydan kısa bir zaman vardı. Ebrehe heybetli ordusuyla Kâbe’ye yakın Muğammis denilen mevkide idi. Her şey tamamdı. Ebrehe, Kâbe’nin üzerine yürüyecek, Kâbe’de taş üstünde taş bırakmayacak ordusuna emir vermek için sabırsızlanıyordu. Kâbe’nin yıkılmasına gönlü razı olmayan, yol boyunca Ebrehe’ye kılavuzluk eden Nufeyl b. Habbab, büyük ordunun önündeki Mahmud adlı filin kulağına eğilerek; “Çök Mahmud!” dedi. “Sen Allah’ın kutsal kıldığı beldedesin. Sağ salim geldiğin yere dön.”
Nufeyl, Mahmud’un kulağına fısıldadıktan sonra hızla oradan uzaklaşıp, kuytu köşelerde, taşların arkasında olacakları izlemeye koyulan Mekke halkı gibi, bir taşın arkasına geçerek olacakları izlemeye koyuldu.
Bütün kalpleri korku kaplamıştı. Kimsenin o heybetli orduyu durdurmaya gücü yetmiyor; ellerinden, olacakları izlemekten başka bir şey gelmiyordu. Nihayet Ebrehe, ertesi gün beklenen emri verdi ve ordu Kâbe’ye doğru yürüyecek iken, Mahmud olduğu yere çöküverdi. Bütün uğraşlara rağmen fil bir türlü yerinden kalkmadı. Yönünü doğuya, Yemen’e çevirdiklerinde koşan fil, Kâbe’ye döndüğünde dizleri üzerine çöküyordu. Ebrehe, ordusu ve kendilerini izlemekte olan halk şaşkın bir vaziyette Mahmud’u izliyorlardı.
Ebrehe öfke krizleri geçirirken, gökyüzünde hiç görülmedik kuşlar, hızla Ebrehe ordusunun üzerini kara bir bulut gibi kaplamaya başladı. Ağızlarında ve ayak parmaklarının arasında tuttukları ufak taşları, Ebrehe’nin ordusunun üzerine atmaya başladılar. Taşın isabet ettiği kimseler ya oracıkta ölüyordu ya da aldıkları yaralar nedeniyle hastalanıp ölüyorlardı… Ebrehe kaçıp kurtulanlar arasında idi. Fakat o da kendisine isabet eden taşın etkisiyle kısa zaman sonda Kabe’yi yıkma arzusuna kavuşamadan öldü.
Âlemlerin Sultanı (SAV)’nın doğumuna 52 gün kalmıştı. Ve Rabb-i ZülCelal, Habibi’nin doğacağı beldeyi, evini, Ebrehe ve ordusunun şerrinden böyle kurtarmıştı. Kutlu anne, günlerini sayarken, Mekke Habibullah’a böyle hazırlanıyordu.
Reyhan Güneş | Nisanur Dergisi | Eylül 2019 | 94. Sayı
Yorum yap