650 Numaralı Tutuklu
Takvimler 2003’ün mart ayını gösteriyordu. Bir aylık bebeğini kucağına almış, diğer iki çocuğu da yanında el ele tutuşmuş, İslamabad’da yaşayan annesinin yanına gitmek için Karaçi havaalanına gitmek üzere evden çıkmışlardı. Tek başına üç çocuğuyla ilgileniyordu. Hep birlikte yürümek zor olsa da çocuklarıyla uzun zamandır beraber yürümenin zevkini çıkarma niyetindeydi. Bu düşüncelerle yol alırken etrafını birden polisler sardı. Neler olduğunu anlayamamıştı. Ama ters giden bir şeyler olduğu belliydi. Polisler çocuklarını elinden almaya çalıştılar, izin vermedi. Bir aylık bebeğini sıkıca kucağında tutuyordu. Diğer iki çocuğunun alınmasına engel olmak için de ellerinden tutmuştu. Kısa boylu minyon tipli bir kadındı. Haliyle polislere güç yetirememiş çocuklarını elinden almışlardı. “Çocuklarımı verin! Ne yapıyorsunuz!” diye bağıracaktı ama bir el ağzını tutmuştu. Kurtulmak, çocuklarını da kurtarmak için çırpınıyordu ama nafile… Onu bir arabaya bindirdiler. Ağzını bağlamışlar, başına da bir poşet geçirmişlerdi. Bu halde nereye götürüldüğünü de göremiyor nefes de alamıyordu, elleri de bağlıydı. Aklı, elinden zorla alınan çocuklarındaydı. Çocuklarını alıp götürmüşlerdi; ama nereye götürüldüklerini bilmiyordu. Kendinden çok onlar için endişeliydi. Nerede, ne haldeydiler? Bir yandan da gaddar polislerin onu neden tutukladığını düşünüyordu. Hiçbir suçu yoktu oysaki… Ve çocukları… Aklından çıkmıyorlardı.
***
6 Ağustos 2008/ New York
Yıllardır gizli hapishanelerde işkence görüyordu. Ne ailesinden haber alabilmişti ne de bir avukatla görüşebilmişti. Suçunun ne olduğunu dahi bilmiyordu. Aradan 5 yıl geçmişti ve ilk kez mahkemeye çıkarılacaktı. 650 numaralı tutuklu yakın mesafeden göğsünden yaralanmıştı. Askerler bu zayıf kısa boylu kadının kendilerine ateş açtığını ve bu sırada onu vurduklarını iddia ediyorlardı. Bu sebeple de “Kamu Görevlisine Mukavemet ve Güvenlik Güçlerine Ateş Açmak” suçundan yargılanacaktı. Aslında her şey bir senaryoydu ve öyle bir olay yaşanmamıştı. Zalimlerin yıllardır bu mazlum kadına yaptıkları işkencelere bir kılıf uydurması gerekiyordu. Zaten ne “ateş ettiği(!)” silahtan parmak izleri çıkmıştı ne de ortada yaralı bir asker vardı. Yani 650 numaralı tutuklunun aleyhinde hiçbir kanıt yoktu.
Onu aylardır işkence yaptıkları dehlizden alıp gözleri kapalı şekilde bir yere getirmişlerdi; ama nereye getirildiğinden bihaber, koluna giren onlarca asker eşliğinde yüksek güvenlik protokolüne tabi tutulmak suretiyle muamele görüyordu. Ne yapmıştı da böylesi bir muameleye layık görülüyordu? Katliam mı yapmıştı veya haksız yere insanları evlerinden edip toprakların işgalinde mi rol oynamıştı? Her şeyden bihaber çocukları mı bombalamıştı veyahut ‘demokrasi getirme’ iddiasıyla bir ülkeyi mi talan etmişti? Hala anlam veremediği bu durumu sorgularken onu birden durdurdular ve kısa bir bekleyişin ardından gözlerindeki bandajı açtılar. Görünene göre burası bir mahkemeydi. Anlaşılan formalite de olsa mahkeme yapılacak ve kendisine uygulanan işkenceler, insanlık dışı muameleler ve kanuna aykırı sorgular hiç yaşanmamış gibi her şey tamamen “hukuki(!)” bir usulde ilerliyormuş süsü verilecekti.
Mütemadiyen süren işkenceler ve insanlık dışı muamelelerden sonra ayakta zor duruyordu ve güçlükle nefes alıyordu. Her nefes alışında göğsünde müthiş bir acı hissediyordu. Güçlükle yürüyerek mahkeme salonunda ona ayrılan yere getirildi. Duruşma başlamış, sırayla konuşmalar devam ederken, kendisine konuşma hakkı verildi. Özgeçmişi hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra asıl meseleye geçti:
650 Numaralı Tutuklu: 2003’ten beri gizli bir hapishanede zorla tutuluyorum ve işkencelere uğradım. Beş yıldır herhangi bir avukatla görüşmedim ve mahkemeye de çıkarılmadım. Çocuklarımı zorla aldılar ve şu an nerede ne haldeler bilgim yok. Beş yıldır işkenceye uğruyorum, dedi. Bunu derken hakimlere bakışını çevirdi fakat hâkim söyledikleriyle ilgilenmiyordu.
Hâkim: Söylediklerinizin davayla alakası yok!
Avukat (Elaine Whitfield Sharp) : Sayın yargıç! (Onu işaret ederek) Lütfen bakın, burada suçlu olduğu iddia edilse de bir insan var. Bakın! Göğsünden yaralı! Hiç merak etmiyor musunuz bu nasıl oldu diye? Yakın mesafeden göğsünden yaralanmış bir insan var karşınızda!
Yargıçlar davayı hemen bitirmek istediğinden, 650 numaralı tutuklunun haliyle ilgilenme konusunda pek bir isteksizlerdi. Buna rağmen avukatın ısrarlı talepleri karşısında usulen de olsa dinlemek için “Bir de siz anlatın meseleyi” dercesine gözlerini askerlere diktiler:
Askerlerden biri söz alarak: 2003 yılında Pakistan’daydı. 17 Temmuz 2008’de Afganistan’ın Gazni eyaletinde yakalandı. Gazni valisinin evini bombalamak için çalışma yürütüyordu. Güvenlik güçleri onu bize teslim etti. Teslim almak için gittiğimizde ise üzerimize atlayıp silahımızı aldı ve üzerimize ateş açtı. Elimizde FBI raporları var. Ayrıca kendisi 5 yıldır kayıptı. Bagram ile Guantanamo hapishanelerinde kaldığı iddiaları yalandır. Birkaç senedir yasadışı örgütlerle bağlantı içerisindeydi. Posta kutusu El-Kaide tarafından kullanılmaktadır. Yakalandığında üzerinde bomba yapım kılavuzu ile ABD’deki bazı binaların planlarına ilişkin belgeler bulundu.
Avukat: Anlatılanlar uydurma hikâyelerdir. Zira müvekkilim yaklaşık 5 yıl önce çocuklarıyla beraber Afganistan ülkesinde yolda yürürken apar topar gözaltına alınmış ve kendisine herhangi açıklama yapılmadığı gibi kanuni hakları da hatırlatılmamıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve tarafı olduğumuz Uluslararası Anlaşmalar gereğince kişinin isnat edilen suçu öğrenme hakkı ve adil yargılanma hakkı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kendisi, elinden alınan çocuklarından 5 yıldır hiçbir şekilde haber alamadığı gibi, çocuklarının yaşayıp yaşamadığını dahi bilmemektedir. Bu yetmezmiş gibi gayri resmi şekilde gözaltına alındığından bu yana geçen 5 yılda akla hayale gelmeyen sistematik işkencelere maruz kalmıştır. Yine kötü muamelenin ve işkencenin yasak olduğu hem taraf olduğumuz Uluslararası Anlaşmalarla hem de yerel kanunlarımızla sabittir. Suçlu olarak addedilse dahi kişi neticede “insan olması” sebebiyle insani muamele görme hakkına sahiptir. Bununla birlikte işkence altında alınan ifadelere itibar edilemeyeceği konusunda kesin kanun hükmü vardır. Yine yasalarımızda soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki sorgunun ne şekilde yapılacağı da tüm detaylarıyla hüküm altına alınmıştır. Buna rağmen 5 yıldır müvekkilim suçsuz yere tutukludur ve bu süreç sanki hiç yaşanmamış gibi ve her şey birden olmuş gibi anlatılarak kanunsuz gerçekleştirilen işlerin üstü kapatılmaya çalışılmaktadır! (Eliyle onun yüzünü göstererek) Bakın! Yüzündeki morluklar, bedenindeki halsizlik, iskelet haline gelen vücudu… Görüyorsunuz! Daha ne olması lazım bu insana işkence yapıldığını kanıtlamamız için?
Bunların dışında değinmemiz gereken diğer bir husus da müvekkilimin askerlere mukavemet gösterip onlara ateş açtığı yalanıdır. Müvekkilimin bedenine baktığınızda biraz önce konuşan askerin yalan söylediği apaçık ortaya çıkacaktır. Zira müvekkilimin bunca acizliğine rağmen askeri eğitim almış koca bedenli erkekleri alt etmesi ve onlara ateş açması mümkün değildir. Hem ateş açtığı iddia edilse de ortada ne yaralı asker vardır ne de müvekkilin parmağında barut kalıntısı çıkmıştır. Bu dahi tek başına askerin verdiği ifadesinin yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Müvekkilime yapılan insanlık dışı muamelenin üstünü örtmek ve kendilerini haklı çıkarmak için en söylenen yalanlara sayın mahkemenizin itibar etmesi hukuka aykırıdır! Tekrar ediyorum! Müvekkilim kanuna aykırı şekilde tutuklanmış, kanuna aykırı şekilde sorgulanmış, kanuna aykırı şekilde muamele görmüş ve kanuna aykırı şekilde hakkında hüküm verilmeye çalışılmaktadır.
***
23 Eylül 2010/ Manhattan
Ağır işkencelere uğramış, erkeklerle aynı hapishaneye konulmuştu. Bulunduğu yerin etrafı demir parmaklıklarla sarılıydı. Banyo ve tuvaleti görünür şekildeydi ve erkeklerin arasında ihtiyaçlarını karşılamak zorunda bırakılmıştı. Tüm bu işkenceler arasında Kur’an’a sarılmış sabretmeye çalışıyordu. 650 numaralı tutuklu Kur’an hafızıydı, her gün hücresinde Kur’an okuyordu. Ancak zalimler bunda da rahat vermemişlerdi. Öyle ki eğer Kur’an’a basıp tuvalete girmezse onu soyup çırılçıplak yapmakla tehdit etmişlerdi. Bununla kalmayıp defalarca zalimlerin tecavüzlerine uğramıştı. Kalpleri katılaşmış bu insanlardan nefret ediyordu. Hiçbir suçu yokken yapılan tüm bu eziyetler artık dayanılmaz hal almıştı. Uzun aradan sonra yine duruşması vardı; fakat öylesine bitkindi ki adım atacak hali kalmamıştı. Narin olan bedeni, ağır işkenceler altında adeta ruhsuz bir cesede dönmüştü. Ona kalsa yerinden dahi kımıldamayacaktı. Zaten mahkemede adaletin yerini bulmasını isteyen bir heyet de yoktu. Her konuşma ve savunma nafileydi. Kapıya yanaşan kalabalık ayak sesleri sonrası koğuşun kapısının açılma sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Kendisine bu sefer tekerlekli sandalye getirmişlerdi. Anlaşılan ne derece ağır işkence yaptıklarının kendileri de farkındaydı. El yordamıyla bir çırpıda tekerlekli sandalyeye oturttular onu. Zaten işkenceler sonrası bir deri bir kemik kalmıştı, onu sandalyeye yerleştirmek hiç de zor olmamıştı. Zar zor dik tutmaya çalıştığı başını sola yaslamıştı. 3-4 FBI ajanıyla birlikte tekerlekli sandalye üzerinde mahkeme salonuna götürüldü. Üzerinde kısa kollu turuncu bir mahkûm elbisesi vardı. Kollarını beyaz bir örtüyle kapamıştı. Sağ kolu tekerlekli sandalyeden sarkıyordu; fakat kaldırıp sandalyenin kolluğuna koyacak gücü kendinde bulamıyordu. Havaalanına giderken tutuklanıp çocuklarının götürüldüğü günden beri işkence görüyordu. Gözlerini hafifçe aralayıp mahkeme salonuna baktı. Daha doğrusu bakmaya çalıştı, zira bitkin düşen bedeninde takat kalmamıştı. Göğsündeki acı da git gide artıyordu. İşkence sırasında yakın mesafeden göğsüne ateş edilmişti. Bir böbreğini ve bağırsağının bir kısmını almışlardı. Güçlükle hayata tutunuyordu. 650 numaralı tutuklunun bütün vücudu acılar içindeydi. Suçsuz olmasına rağmen 7 yıl boyunca gördüğü işkencelerin ardından yarı baygın halde tekrar mahkeme salonundaydı. Zayıf düşmüş bedeniyle ayakta zor durur halde hâkim karşısına çıkarılmıştı. Duruşma başlamış avukatı söz almıştı.
Avukat: Müvekkilim 2003 yılından beri tutuklu olup gördüğü işkenceler sonucunda beyni hasar görmüştür. Müvekkile yakın mesafeden ateş edilmiş ve şu an (onun göğsünü göstererek) göğsünde gördüğünüz yaranın sebebi de budur. Bu olay ardından geçirdiği ameliyatın dikiş izleri hala görünmekte ve göğsünde kocaman bir yara bulunmaktadır. Müvekkilim ağır işkencelere uğradığından bir böbreği çalışamaz hale gelmiş, bu sebeple de bir böbreği alınmıştır. Bununla birlikte yine işkence etkisiyle bağırsaklarının da bir bölümü alındığından yediklerini sindirememektedir. Afganistan’da üstün körü bir ameliyat yapılmış olup sürekli karnında acı hissetmektedir. Hafif bir baş ağrısı ilacı dışında kendisine ilaç verilmiyor, doktora götürülmüyor ya da kendisi için doktor getirtilmiyor. En azından tedavi görebileceği bir hastaneye yatırılması gerekmektedir. Müvekkilimin sağlık durumu iyi olmadığından müvekkilimin acilen tahliyesini talep ediyorum. Zira bu şekilde giderse müvekkilimin ölmesi işten bile değildir. Bunun tüm sorumluluğu da sizin üstünüzdedir.
Savcı: Bu kadın Birleşik Devletlerin güvenliğini tehdit ediyor. Biliyorsunuz ki tutukluyken kaçmaya çalıştı.
650 numaralı tutuklu bu yalan karşısında zar zor başını sallayabildi. Bu sırada avukat, savcının pervasız tutumuna hiddetlendi ve konuşmanın bir şey değiştirmeyeceğini bile bile söz girdi.
Avukat: Önceki duruşmamızda tüm gerçekleri anlatmıştık. Anlaşılan o ki sizler kafanızın içinde müvekkilimi mahkûm etmişsiniz bile! Öyle olacak ki anlatılanların hiçbirini dikkate almayıp bu soruyu soruyorsunuz.
Bu konuşmalar sürerken mahkeme yargıcı tokmağıyla tahtaya vurup sükûneti sağladıktan sonra sordu.
Yargıç: Diğer hususları bir kenara bırakıp başka bir meseleye dönmek istiyorum. Bu sanık bunca zaman hapishanede temel tıbbi bakımdan neden mahrum edildi ve bu şekilde tutuldu?
Böyle bir soruyu beklemeyen hükümetin avukatı afallasa da belli etmemeye çalışarak söze girdi.
Hükümet avukatı: Eeee karışık bir durum…
650 numaralı tutuklu artık yalanlardan bıkmıştı. Hükümet avukatını “karışık bir durum” sözünden sonra dinlemeyi bırakmıştı. Zaten yalanları dinleyecek sabrı da kalmamıştı. Sözler, yalanlar, kurgular anlatıp durdu hükümet avukatı. Mahkemede kısa bir sessizlik olunca düşüncelerinden sıyrıldı ve güçlükle kolunu kaldırıp yargıca doğru salladı. Tüm yalanları haykırmak istiyordu. Elini kaldırdı ama konuşamadı. Yalanlar ve iftiralar karşısında tam bir hayal kırıklığı içerisindeydi. Ve duruşma sona erdi… Tam 86 yıl hapis cezası aldı.
***
Nöroloji alanında eğitim almış Müslüman bir doktordu. Massacuhuets’de bir üniversitede doktora öğrencisiydi. Kimyasal silahları etkisiz hale getirecek bir savunma yöntemi üzerinde çalışıyordu. Bu çok önemli ve gizli bir çalışmaydı. Ancak hayat arkadaşı seçtiği eşi çalışmasını ifşa etmişti. Bu olaydan sonra ayrılmışlardı. Çocuklarına tek başına bakıyordu. Şimdi ise tüm işkenceler yetmezmiş gibi çocuklarını da elinden almışlardı.
Tüm bu zulümleri yaşamadan önce Amerika’da insanlara İslam’ı anlatmak için çalışmalar yürütüyordu. Pazar günleri İslam’ı yeni seçmiş kişilere İslam’ın temel esaslarını anlatırdı. Camide Bosna savaşı sırasında yardım toplamak için konuşma yapmış, mahkumlar için kitap toplamıştı. Şimdi ise kendisi mahkumdu. Suçsuz bir mahkûm…
650 Numaralı Tutuklu: Afiyet Sıddıki…
Psk. Dan. Sümeyye Özbay | Nisanur Dergisi | Aralık 2019 | 97. Sayı
Yorum yap