Zulüm; karanlık, katran bir perde. Mazlumun feryadıyla besler ruhunu. Merhamet ve vicdan adına bir zerre taşımaz içinde. Nitekim asırlar boyunca her dönemde Ebu Cehil sıfatlı zalimler ve Yasir ailesi gibi mazlumlar olagelmiştir. Bugün de insan nereye baksa zulmün muhtelif şekilleriyle karşılaşıyor. Arakan’da Müslümanların diri diri yakılmasını mı? Doğu Türkistan’daki mazlum kardeşlerimize uygulanan sınırsız işkenceleri mi? Haksız yere zindanda esareti yaşayanları mı? Hangisini söylesek kelimeler boğazımızda düğümleniyor.
Zalimler kimlerdir diye soracak olursak; zalimler, insanlara karşı gaddar, işkencelerden zevk duyan, haksız yere sırf kendilerine teslim olmayan insanları acımasızca öldürenlerdir. Nice Müslümanlar işkence edilerek, darağaçlarına teslim edilerek yahut ihanet kurşunlarıyla şehadet şerbetini içmişlerdir. Hasan el Bennalar, davalarından taviz vermeyen Seyyid Kutuplar ve daha niceleri zulme rıza göstermeyip Allah’ın davasını yüreklere işlemişlerdir. Zulümle güç ve kuvvet elde etmek isteyen zalimler, hem dünyalarını hem ahiretlerini kışa çevirmişlerdir. Rabbimizin buyurduğu gibi “Sen zalimleri yaptıklarından Allah’ı gafil sanma. Sadece onları gözlerin dehşetten donup kalacağı güne erteliyor.” (İbrahim /42)
Zalimler; mazlumu nefessiz bırakan, Halepçe’nin baharını kışa çeviren müstekbirlerdir. 16 Mart 1988 yılında Halepçe semalarını karanlığa çevirdiler. Bir öğlen vakti, kendini sessize alan dünyanın gözü önünde “Anne elma kokusu geliyor” mazlumiyetiyle ölüme sürüklendiler. 6 bin 357 kişi yanarak ya da zehirlenerek şehit oldu. 14 bin 765 kişi ağır derecede yaralandı. Bu zalim soykırım günümüze kadar binlerce kişinin şehadetine ve sakat kalmasına sebep oldu. İşte zalimler kendi halkına kimyasal bombalarla ölüm kusturan satılmış ruhlardır. Vicdan yoksunu kalpsizlerdir. Dünyanın esiri mahkûmlardır.
Zalimler bilsin ki; mazlumun duası perdesiz bir şekilde Allah’a ulaşır. Rasulullah Efendimiz, Muaz bin Cebel (RA)’e vasiyetinde şöyle buyuruyor: “Mazlumun duasından sakının. Çünkü onun duası ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.” (Buhari, Müslim) Yakın tarihte işlenen bu katliam, yüreklerimizde derin acılar ve kabuk bağlamayacak yaralar bıraktı. Nefessiz bıraktı anneleri, emzikli narinleri, beli bükük çınarları. Sadırlara hüzün yükledi.
Zalimler, gencecik fidanların taşlarına karşı korkakça bomba yağdıran işgalci siyonistlerdir. Çocuk, yaşlı, kadın demeden zalimliğin her türlüsünü kendine mubah gören bir avuç barbar işgalcilerdir. Zalimler; Başbağlar semalarını kızıla çeviren eli kanlı canilerdir. Zalimler; Allah’ın davası uğruna mücadele eden Susa’nın genç fidanlarına sıkılan hain kurşunların failleridirler.
Zalim; İslami inançlarından ötürü Uygur Müslümanlarına yaptıkları, 21. yüzyılın en acımasız işkenceleriyle nam salmış komünist Çin’dir. İslam yurdu Doğu Türkistan… Yetiştirdiği ilim adamlarıyla İslam adına dünyaya hâdim olmuş mazlum ülke. Bugün komünist Çin rejiminin yaptığı zulüm ve işkenceler altında kan ağlamakta. Bir ile üç milyon Uygur, eğitim kampları adı altında dininden, dilinden koparılıp asimile edilmekte, türlü işkencelere maruz bırakılmaktadır. Müslüman isimler Çin isimleriyle değiştirilmekte, Müslüman genç kızların tesettürlerine el uzatılarak dile getirmeye hayâ ettiğimiz türlü saldırılar yapılmaktadır. İslam’ı özgürce yaşamaları yasak olan Uygurlu Müslümanların tuttukları oruçlar zorla su içirilerek bozdurulmakta, restoranlarda içki servisi yaptırılmaktadır. Kur’an’ı Kerim’i evde bulundurmak hapis cezasıyla karşılık bulmaktadır. Tüm bunların karşısında ‘iyyake nabudu ve iyyake nestein’ nidasıyla dik durarak Müslüman kimliklerinden taviz vermeyip Allah (CC)’a sığınarak en güzel duruşu sergilemektedirler. Dünya ise bu zulmün karşısında üç maymunu oynuyor. Kendi menfaatleri uğruna binlerce insanın ölümüne seyirci kalarak bu zulme ortak olmakta…
Şu bilinsin ki; zalimlerin ahiret hesabı çetin olacaktır. Rabbimizin buyurduğu gibi; “Cehennem yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır. Orada sonsuz kalacaklardır. Orada serinlik bulamayacaklardır. İşlediklerine uygun olan kaynar su ve irin dışında bir içecek tadamayacaklardır.” (Nebe Suresi)
Evet, zulüm kıyamet gününde insanın üzerinde karanlıklara vesiledir. (Buhari, Müslim) Peki, yapılan bu zulümlere karşı sessizliğe gömülmek veya duyarsızlık abasına bürünmenin bir bedeli olmayacak mı? Çığlıklara kulak tıkamanın, yapılan bu zulümlerin kendisine dokunmayacağının garantisini kim verebilir? Kendini kurtarmanın endişesine girip mazlum kardeşine sırt çevirmenin bir karşılığı olmayacak mı? Tüm bunların cevabı ibret nazarıyla okuyacağımız bu hikâyede saklı:
Bir çayırlıkta beyaz, siyah ve kırmızı olmak üzere üç öküz otlarmış. Bir gün belalı bir kurt bunlara musallat olmuş. Kurt bunlara nasıl yaklaşacağına karar veremiyormuş. Çünkü hepsine birden saldırırsa sivri boynuzların arasında öleceğini biliyormuş. Kurt, öküzlerin birbirinden ayrıldığını görünce, siyah öküzü geçerek diğer iki öküzün yanına sinsice yaklaşmış. Arkasından bu iki öküze “Şu siyah öküz ne kadar da çirkin. Sizin güzelliğinizi bozuyor.” demiş. “İsterseniz icabına bakarım.” demiş. Kurdun hain planını bilmeyen öküzler hemen kabul etmiş ve kurt siyah öküzü parçalayıp yemiş. Aynı oyunu bu sefer kırmızı öküze de yapıp onun onayıyla beyaz öküzü parçalayıp yemiş. Aradan birkaç gün geçince kurt kırmızı öküzün yanına gelerek “Gel bakalım sıra sende” demiş. Bunun üzerine kırmızı öküz kurta dönerek “Bana izin ver de dünyaya nasihat edeyim” demiş: “Ey bu dünyada kalanlar! Ben siyah öküzün parçalanmasına göz yumduğum ve beyaz öküzün öldürülmesine itiraz etmediğim gün ölmüş ve parçalanmıştım. Hakikat şu ki; zulme sessiz kalındığında, zulme rıza gösterildiğinde gün gelir mazlumun ahı tüm sessizliğe meydan okur. Ve bunun da Allah katında hesabı çetin olur.”
Bugün bu mazlumiyeti İslam coğrafyasının her köşesinde bulabilirsiniz. Suriye, Yemen, Filistin ve daha sayamadığımız birçok yer. Bizler o mazlum kardeşlerimizin konuşamayan ağzı, duyamayan kulağı, prangalanmış eli olmak durumundayız. İslam kardeşliği bunu gerektirir. Ve biliyoruz ki; Allah her daim mazlumun yanındadır ve yoldaşıdır. Yazımızı da Sadi Şirazi’nin şu sözüyle noktalayalım:
“Mazlumun kurumuş dudağına söyleyin gülsün. Zalimin dişleri elbet dökülür.”
Selam ve dua ile…
Yorum yap