Peygamber Efendimiz (SAV) buyurdu ki: “Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” Bunun üzerine sahabeler şaşkınlıkla sorarlar: Ya Rasulullah, o gün sayımız çok mu az olacak? “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz bir akıntıyla sürüklenen çer-çöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de ‘vehn’ verecek.” Bunun üzerine sahabelerden biri sorar: ‘Vehn’ nedir ya Resullah? O da buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Ebû Dâvûd)
Bu korkudan önce, ‘vehn’ krizleri geçirdi kalplerimiz, işgal etti yüreklerimizi, hanelerimizi, evlatlarımızı…
Bulaşıcı hastalık misali gittiğimiz yerlere taşıdık bu fani sevgimizi…
Kirlettik bu vehn ile en sevdiklerimizi, azizlerimizi…
Makam ve koltuklara kurban verdik, Meryemlerimizi İsmaillerimizi…
Unutturdu vehn sevgisi “kalu belada” Rabbimize verdiğimiz sözümüzü…
Kaybettirdi fıtratı İslam olan özümüzü…
Dünya seli çer-çöp misali bir o yana bir bu yana aldı götürdü en kuytu yerlere bizi…
Şu fani dünya denizinde kaybettik kendimizi…
Oysa bir imtihan için verilmişti şu dünya nehri, Talut ordusu misali bir avuçla yetinecek, yola devam edecektik. Doymadı gözlerimiz, dolmadı heybelerimiz. İçtikçe susuzluğumuz arttı şu fani dünyaya…
Daha geniş evler, daha lüks koltuklar, daha şık perdeler gözlerimizi hakka karşı perdeledi…
Vehn krizleri sardı tüm benliğimizi, unutturdu asıl hedefimizi…
Salebe misali, dünya ve davar sevgisi sürükledi peşinden nice mescit kuşlarını…
Vehn/dünya sevgisi, içimizde öyle bir kök saldı ki, bizi öyle bir sardı ki…
Öyle ki; artık okunan salalar bizi rahatsız etmeye, ölümlerden nefret etmeye başladık.
Oysa ölüm, başka bir âleme yeniden doğmanın diğer bir adı…
Ölüm fani bedenini baki olan âleme götüren kutsal bir Burak…
Ölüm müminler için vuslat, kâfirler için firaktır.
Ölüm yok olmak değil yeniden dirilişin adıdır.
Hele bir de adı Şehadet olunca işte o zaman, ölüm cennet, ölüm nimet, ölüm sevgiliye, Cemalullah’a kavuşmanın en güzel adı olur.
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?” (Necip Fazıl Kısakürek)
Ne de güzel tasvir etmiş ölümü, ölümsüzlüğü…
“Her canlı ölümü tadacak. Sonra döndürülüp bize getirileceksiniz.” (Ankebut, 57)
Yani hepimiz muhakkak öleceğiz ve Rabbimize gideceğiz. Dolayısıyla hiçbir tedbir, takdirin önüne geçemez. Rabbimin takdirinden başkası olmaz. Bununla ilgili ibret verici bir anekdot okumuştum, sizinle paylaşmak isterim.
Bir anneyi okumuştum sırtında ölüm taşıyan bir anne…
Uzak bir şehirde askerlik yapan evladını kocasıyla birlikte ziyarete gider. Batıdan doğuya bir otobüs yolculuğuyla askerde olan tek ve biricik yavrularını ziyaret için giderler.
Yolda giderken zaman zaman annenin boynunu bir şeyler rahatsız eder. Kocasına: “Bir baksan bey ne olur, sanki sırtımda bir şey var?” dese de eşi “Bu ortamda ayıp olur. Müsait bir ortamda bakalım.” der. Oğullarının yanına varınca anne oğul hasretle sarılırlar, tam o sırada anne bu kez oğluna söyler: “Evladım bir sırtıma baksan, yol boyunca beni bir şey rahatsız etti.”
İşte o zaman olan olmuş, Allah’ın takdiri böyle istemiş, sırtında ki akrep çocuğun elini sokmuş oracıkta can vermişti.
Madem muhakkak gidişimiz Rabbimize, öyleyse en güzel bir gidişle varalım O’na…
“Bu değersiz hayat; bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? Elbette ahiret yurdu korunan muttakiler için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?” (En’am, 32)
Rabbimizin nazarında, bir sineğin kanadı kadar dahi değeri olmayan, oyun ve eğlenceden ibaret olan şu dünyaya sizce de fazla değer vermiyor muyuz?
Elbette muttakiler, muvakkat zevkleri muhakkak ebede feda ederek kendileri için güzel bir son hazırlarlar. Ancak kendini muttaki zannedip, samirilerin peşine takılıp, sahte böğürtülerin, göz kamaştırıcı boş şeylerin büyüsüne kapılıp yoldan çıkanların sayısı da az değildir. Bu anlamda kimimiz kuzmanlara dönüştük, desinler, görsünler diye ihlâsımızı kaybettik. Kimimiz dünyanın cezbesine kapılıp, fetvaların arkasına sığınarak takvamızı kaybettik.
İşte bu nedenle ölümü sevmedik, ölümden nefret ettik. Zira ölüm, uzun bir yolculuğun diğer adıdır. Bu zor yolculuk için amel çıkınımızda azık edinmediğimiz için ölümden korkar olduk.
“Ölümden ancak fasık ve cahiller korkar.” (Farabi)
Ey Rabbim! Bizlere ölümü ölümsüzleştiren güzel bir son nasip eyle!
Esma Akbalık| Nisanur Dergisi | Ekim 2020 | 107. Sayı
Yorum yap