Gözünü çelen o renkli boyalarla bezenmiş ortamdan sıyrılabilsen de bir an düşünebilsen; sen kimsin? nereden nereye gidersin? Ne kadar olmalıydın?
Bir renk boyanın karşısında kendi rengini soldurmasaydın ne güzel görünecektin? Ne güzel yaratıldın bir bilebilsen!
Melekler senin peşindedir; seni kollarlar yaratıldıklarından beri… Göklerin ve yerlerin en mükerremi sensin, insansın. Senin için kuruldu cennetler, her şey sana hazırlandı. Coşturuldu ırmakları, büyütüldü ağaçları… Uçsuz bucaksız diyarlar kuruldu sana orda. Hurileri ile ırmakları ile ebediyeti ile sana açılmış bekler cennetler. Dostların, ailen, arkadaşların, seni bağrına basacak peygamberin!
Sekiz kapıdan davet edildiğin güne yürümelisin. Sayılı günleri aşıp günü tükenmeyen diyar olan cennetlere koşmalısın. Yorulmadan, usanmadan adım atmalısın. Önüne bakman yakışmaz sana; ileri bak! Cennetler gözünde tütmeden kırpma kirpiklerini sakın!
Sen genç adam; ümmetimin büyük umudu! Oyuncaklarla geçirecek dakikan mı var? Bütünü oyun ve eğlence olan dünyanın, sana düşürülmüş payında ne kadar ciddiyet olacak ki, sen ona emel bağlayasın? Hiçlere takılıp kalman büyüklüğü eritir.
Ömerlerin, Alilerin izinden koşmana bak! Ermeden elin semaya, görmeden gözün sütten ırmakları, kana kana doymadan o ırmaklardan sakın uyuma, uyuklama… Sabret bütün zevklere, keyifler içinde neşe saçtığını zannedenlerin görüntüsüne sabret. Müminlerin tebessüm edeceği gün gelecektir. İşi bitenlerden olmayasın asla. Hele hele işin vaktinden az olmasın hiç bir zaman.
Sen yüklüsün, büyüksün! Ümmetin bugünü ve yarını sensin. O nedenle de sen ne o bildiğin sensin, ne de o sıradan bir sensin! Sen meleklerin yoldaşı, Kur’an’ın yürüyen halisin.
Uykun dinlenme olur ama gaflet olmaz. Yemen içmen gıda olur ama keyif olmaz. Gezmen ibret olur ama eğlenme olmaz. Sen hiç bir zaman hiç bir yerde ‘boş’ kalamazsın. Boş kalmak ve boşlukta olmak hakkın hiç olmayacaktır. Umutsun sen, gayesin sen, asırların sabrısın, peygamber vaadisin, yarının çınarı olan fidansın. Kimler beklemiyor ki seni; ailen, ümmetin, insanlar ve melekler…
Bekleyenlere dönüp baksana; yaşlı gözleri ile senin kanatlanıp gelişini bekleyen nesillere bak. Tarihte sana ayrılan sayfaya bak. Senden söz edilince titreyen dudakların sahibini gördün mü? Sen konuşulduğunda yaşaran gözleri görmedin mi?
Seni yaratanın sana ayırdığı role bak. Kim bilir senin adına ne planlar yapıldı, ne hesaplar dizildi? Kim bilir, göklerin derinliklerindeki hangi boşluğu sen dolduracaksın? Diploma barikatlarına takılma! Sıradanlaşmış aşklara, yalan sevdalara… Yorulma çalışmaktan, bıkma tekrardan… İşi dert etme; işsiz değilsin sen. Senin işin benzeri kimde var başka?
Çocuklaşma düşünürken, sana biçilen büyük rolleri küçültme. Büyü, imanın kadar büyü. Yüksel, rakiplerin olan melekler kadar. Takılsın peşine insanlar ve melekler… Sıyrıl bu kemden, kederden de açıl engin denizlere…
Buluş öncekilerle, küçük yaşta büyüyenlerle, boylarından ulu iş becerip iz bırakarak gidenlerle. Otur oradaki koltuğuna; bir yanında Hasanlar, Hüseyinler olsun. Diğer yanında Enesler, Usameler olsun.
Önünde de insanlığın peşine takıldığı liderin olsun. Ve yürü, fetihlere doğru. Fetih bekleyen Kudüslere, uzaya ve dünyaya açıl. Yürüyüşün iz bıraksın. O izden gidenler seni yâd etsin. O derinlerdeki köklerin göklere doğru uzanan dalı olan genç!
SEN; kendini, nefsini, seni tanımazsan kim bilir seni, kimi hesap eder? Nedir beklediğin ve beklettiğin bunca zamandır? Açıl artık sahilinde depreştiğin okyanusların derinliklerinde. Açıl ve sıyrıl bu kumluk sahillerden. Dalgalansın sular ardından.
Dalgalansın ki ey genç! Sana denizlerin dibindeki balıklar bile dua etsin… Duamız sensin, umudumuz sensin. Sakın küçülme, bizi umudumuzda boğma…
Şeymanur | Mardin | Nisanur Dergisi | 80. Sayı | Temmuz 2018
Yorum yap