Hacer Sara Arslanİlim İrfanManşetYazarlar

Vasat yolda ilerleyen davetçilerden olalım

Şu evrende; tahayyül edemeyeceğimiz muazzamlıkta ve noksansız bir düzen, işleyiş mevcut. Gök cisimleri dahi vazifesini bir an geciktirmez. Keza yeryüzündeki bütün mahlûkat da öyle… Hepsi bir dengede işlerini görür…

“Gerçekten biz her şeyi bir ölçü ve dengeye göre yarattık.” (Kamer / 49)

İrade özelliği ile hayatını sürdüren insanoğluna da buradan bir mesaj çıkarması düşer. Yapacağı işleri, yapması gerekenleri belli bir dengede tutması çok mühimdir. Aksi halde dengesiz bir sürücünün hazin sonu gibi bir sonla karşılaşması, pekâlâ mümkündür.

Hayat direksiyonu elinde olan insan; hayatının temelini ve sebebini teşkil eden kulluk icrasını yerine getirirken raydan çıkmamaya dikkat etmesini; Resulullah (ﷺ)’ın sürekli ibadet edip kendisini ve ailesini ihmal eden sahabeyi uyarmasından anlıyoruz. Denge ortadan kalkınca büyük bir sorun çıkıyor karşımıza ve biz bu illetten çok çektik/çekiyoruz. Onun adı da “ifrat ve tefrit.”

İfrat ve tefritin açtığı yaralar, İslam’ın anlaşılmasının önündeki en büyük engel oldu. Hangimiz bunu inkâr edebiliriz? Hala daha kapanamıyor bu yaralar. Çünkü iki uçta seyre dalıyor insanlar İslam’ı, ama iki uç da sahih değil. Allah’ın istediği doğrultuda değil. Kurtarıcı, sarıcı, inşa edici, onarıcı değil. Bir yığın soru, endişe, nefret, yozlaşma… Hepsini kısa sürede kendinde topluyor ifrat ve tefrit.

Davet… Allah’ın kurtuluşa erdireceğini vaad ettiği saadetli topluluğun şiarı. Bu ne ulvi bir görev, ne büyük bir meslek! Peygamber mesleği diyebilir miyiz? İşe kendini hayra, iyiliğe, kulluğa davet ederek başlamak ve bu halkayı en yakınından başlamak üzere büyütmek. Bu uğurda bir takım bedellere katlanmak, sabretmek, pes etmeden yola devam etmek… Bilmem ki bir kaç satıra sığar mı, bunu anlatabilmek…

Kadın ve evi… Her kadının kendi evi onun küçük dünyasıdır. Ve direksiyon genelde kadının elindedir. Çiftler, kendi sorumluluklarının bilincine olma oranına göre huzuru bulurlar. İş sadece kadına düşmüyor elbet. Erkeğe de büyük görevler düşüyor. En başta hissettikleri halis duyguların yıllar sonra da -saygıyı da ekleyerek- devamını sağlamak ve mutluluğu çocuklara da yansıtabilmek için çift taraflı bir özveri, çaba, istek lazımdır.

Şimdi gelelim, birbirinden bağımsızmış gibi görünen paragraflarımızı birleştirip konumuzu özetlemeye…

Bir kadın için tebliğ faaliyetleri, olmazsa olmaz bir vazifedir. Hele ki çocuklarımızın kayıp gittiği, maneviyatın tarumar edildiği, annelik vasfının hiçe sayıldığı, erdemli ve edepli gençlerin sayısının azaldığı şu zamanda, sanırım ne kadar mücadele edilse de az gelir. Bu furyaya bizim evlatlarımız, yakınlarımız da dâhildir/ dâhil olacaktır. İllaki yara alacağız, hiç olmazsa bu kokuşmuş çağın dumanını koklayacağız. O yüzden hakikat şudur ki; davetçi sayımızın, ama bu vasfı gerçekten hak etmiş şahısların, çoğalması gerekiyor. Yerimizde oturarak ters giden şeylerin düze çıkmasını beklemek çok anlamsız…

Bir kadının  – gücü, eğilimi, istidatı, imkânı yettiği kadarıyla – tebliğ çalışmalarında bulunması çok önemlidir. Fakat her amelinde olduğu gibi bunda da dengeye dikkat etmelidir. İfrat ve tefrit adlı iki uçtan uzak durmalıdır.

Haftada bir sohbete gitmeyi çok gören bir kadın gibi tefrite; her gününü doldurarak eşini ve çocuklarını ihmal eden bir kadın gibi ifrata gitmemelidir…

Bir kadın için evinin huzuru, eşine karşı sorumlulukları, çocuklarının terbiyesi birinci plandadır. Nitekim çevremizden de çokça duyduğumuz gibi, dışarıyla ilgilenmekten evinin maneviyatını aksatan, eşine geçiştirmelik yemekler yapan, yorgunluktan surat asan, şikâyet eden kadınlar var. Bu şekilde, hem faaliyetlerimizin adresi yanlış olduğu için getirisi olmayacak hem de öncelikle kendi kapımızın önünü süpürmeden başka mahallelere temizliğe gitmenin abesliğini sergilemiş olacağız…

Bazı hanımlar, eşinin hizmet dairesinde olmasına izin vermediğinden yakınıyorlar. Eşinin rızasını, onayını almadan bir takım işlere girişmenin fıkhi boyutundan ziyade, kadının dengeyi muhafaza ederse her iki işi de kolaylıkla yapabileceğini düşünüyorum. Yeter ki önceliklerinin farkında olsun ve birbirine karıştırmasın… Böylece eşi de kadının hizmetteki yeri için engel olmayacak bilakis destek olacaktır.

Haftanın beş gününü doldurup eve gelince halden düşmüş, evi darmadağın, çocuklarının maneviyatını umursamayan, onlarla ilgilenmeyen bir anne olmaktansa; iki günü dolu ama iki icraatını da gayet seyrinde yapan bir anne olmak, gerçekten davetçi vasfını kazandıracaktır. .  Eşine karşı sert, eleştirel ve bıkkınlıkla yaklaşan hanımların, sohbet halkalarında gülücükler saçması, gayretli ve sabırlı görünümü; önceliklerini karıştırmasının bir tezahürüdür. Ve bu noktada kendini sorguya çekmelidir

Bu denge elbette erkek için de aynıdır. Fakat küçük bir farkla ki; kadının ev içi sorumluluğu erkeğe göre daha fazladır. Hele ki çocuk sayısı biraz fazlaysa, sanırım evde boş vakit bulması dahi zor olacaktır…

Gerçek mübelliğ, işe kendisinden ve ailesinden başlayandır. En büyük örneğimiz olan Allah Resulü (ﷺ) de böyle yapmıştır. O halde eş-iş ve hizmet dengesini çok iyi muhafaza edebilmek, bir kadın için önemlidir. Her kadın aynı şekilde davranacak diye bir durum da yok tabi ki. Herkes kendi durumuna, gücüne, pratikliğine, çocuk sayısına, eşinin iş saatlerine göre hizmet yörüngesini ayarlayabilir. Yeter ki önceliğini, evini aksatmasın!

Vasat yolda ilerleyen, ifrat ve tefrit çukurlarına dalmayan, gerçek davetçilerden olma duasıyla…

En emin Olan’a emanetsiniz.

Hacer Sâra Arslan | Nisanur Dergisi | Aralık 2018 | 85. Sayı

Yorum yap