Bir mumun titrek ateşiyle koptuğum vakit
Andan ve mekândan,
Yolculuğum başlar o an…
Bazen
Tatlı, uyumuş hatıraları uyandırırken,
Kimi zaman,
Kırılgan mektupların caddelerinde gezinirim…
Yaşanmışlık ki,
Bazı zamana gri bulutlar,
Bazısına yeşil bahçeler giydirmiş…
Zamana tutuklu evler…
Kapıları kilitli
Kiminin omuzları düşük
Kiminin gecesi üşümüş
Kiminin dağları sabaha gül uzatıyor…
Ay, sadakat akıtırken geceye,
Gece el sıkışıyor gideceğim iklimlerle…
Çocukluğumdan alırım mektupları…
Ruhum bazı hatıraların gülüşüne asılıp sallanır göklerde…
Sevgi ve muhabbet besler yollar…
Bazıları karanlık dünyaya meşale,
Bazısı mürekkep olur gizemli sessizliğe…
Kimi anne olurken kimsesizliğe,
Kimisi özgürlük bekçileri;
Hür yarınlara gebe, istikballere…
Loş sokaklar
Göz kıyılarında yaşlar
Tütsülenmiş hiraların duha vakti,
İman ve sevgi
Bir talebi Şeriati…
Biraz asi
Yer yer mavi
Sen özlemini duyduğum uzaksın şimdi…
Gel
Yine gel
Buluşalım,
Ayetlerin alnından öptüğü gecenin kıyısında…
Seni anlattım İstanbul’aDoğuya
Gökteki aya
Gizli sayfalara
Ve dahi gönüldeki miraca…
Kudüs…
Yine kalem yazmıştı seni
Ümidin ve inancın gölgesinde,
Dizeler kavuşturdu ya bizi…
Ah!
Yeri doldurulamayacak bir an…
Şimdi hayaller dualarla ruh giydi…
Söz sükûtta
Söz vuslatın kollarında…
Kudüs…
Münacatlara gizlenen muhabbet,
Varlığı miraç ile güçlenen safiyet,
Dik başın
Tüm ümmete kelime-i şehadet…
Senden gayrı toprak
Diyar-ı gurbet…
Sokaklarında koşmadıkça hakiki hürriyet,
Neye yarar sloganlarla yapılan hamaset!
Toprağa ruh üfledi
Gökyüzünün nefesi…
Nergis çiçeği kokuyordu etrafın,
Öyle içten
Ve de
Samimi…
Zeytin ağaçları ki
Şehrin yaldızlı tülbendi
Asaleti
Kısık gözlerinde gizli
Taa tepeden selamladılar bizi…
Kudüs…
Bir şehrin ötesi…
Göklerde saklanan ayetlerle ziynetli…
Gecesi allı pullu
Gündüzü dağ çiçeği…
Kudüs…
Dağılmış yanlarımı şehrinde topladım
Kaybolmuş ruhum gecende saklanmış meğer
Ezanların can üfledi gönlümüze…
Aşk ve muhabbet göklerin tesbihi belki de…
Ruhumun,
Ruhun ile terennümü,
Çiçek uzatır kurumuş çöllere…
Kudüs…
Gönülleri kanatlandıran seher rüzgârı
Kalbimin göğe açılan kapısı
Sonsuz ufukları gül rengine çevirmiş aşk nağmesi
Sen ki
Ruhusun sonsuzluğun
Sessizliği asumanın
Nuruna doymuş
Kubbetus Sahra
Gazze’de rüzgâr keder dağıtıyor çocuklara
Biliriz
Elbet güneş doğacak
Şafağa yakın karanlığa…
El Halil var bir de
İşgalin sert kokusu altında
Fedakârlıklarla dolu
İnsaniyetin mukaddes arsasında…
Cesaret ve şeref asılı
Her bir çocuğun boynunda…
Kadınlar en ön safta
İrfana ulaştıran ruhu
Alayı iliyyine taşıyorlar iftiharla…
Kudüs…
Şehadet nağmesi
Ruhun semaya hicreti
Aşk ve vuslatın reng-i ahengi…
Hakikat motifleri ile ilmek ilmek işledim seni
Kararsız mevsimler araya girdi şimdi
Ahh!
Unutur muyum Aksa seni?
Sürmeli gözlerini…
Unutur muyum?
Bende bıraktığın seni…
Toprağına dokunup
Yağmurunda ıslandım ya
Zamanı durdurdum
Kalbime astım çiçeğini…
Tarih tekrar yazacak Tahir ile Zühre’yi
Gönül işte
Bir şehrin kalbine gizlendi
Belki ezelden beri…
Unutur muyum?
Unutur muyum Aksa seni?
Geceleri göklerde şakıyan tilavetini,
Sabah secdelerini
Yoldan önce yoldaş gerekliydi ya hani,
İki dost düşmüştük işte yollara;
Duaların âmin dediği…
Biz yolların öğrencisi…
Buyur ederken içeri,
Sıvazlamıştın deruni muhabbetimizin belini…
Yüzü miraca bandırılmış Sevgili!
Bahtıma sabah gibi doğdun…
Ben de sevdalıydım işte sana
Belki de öyle zannediyordum
Fakat ne zaman ki göz göze geldik,
Elimi tuttun
Dizlerinde uyuttun
O zaman sana âşık oldum…
Sen ki umuduma güneş
İnancıma mavi oldun…
Kasım’ın kollarında geldik sana…
Yağmurlu sabahlar sen kokuyor artık..
Güneşi uyandıran secdelerle
Cömertliğinden içtik…
Yaprakların toprağa kavuştuğu bir mevsimde sana geldim,
Bu beni anlatıyordu;
Sende ölüp
Yeniden dirilmek gibi…
Bahar kokulu, muhabbet mühürlü selamımı gönderiyorum sana…
Sevgiyle…
Meryem Demir | Nisanur Dergisi | Mart 2019 | 88. Sayı
Yorum yap