[ap_dropcaps style=”ap-square”]M[/ap_dropcaps]üslümanların kurulu devleti olmadan önce dahi Peygamber Efendimiz (SAV) mescit inşa etmiş ve hayatında teşkilatlanma, seriye, gazve, zekat, ders, ibadet, itikaf gibi bütün bu işleri ve daha fazlasını mescitte yapmıştır. Mescit adabını ve önemini, hayatlara ve zihinlere nakşetmiştir.
Sonraki dönemlerde yaşayan âlimlerin, gençliklerini mescitte hafızlık, fıkıh veya başka derslerle geçirdiklerini ve çoğu padişahın Peygamber Efendimiz gibi işlerini mescitte gördüklerini biliyoruz.
Ruhun inşası nasıl namazla başlıyorsa; ahlakın ve maneviyatın, ilmin oluşumu da namazın ve ibadetin olduğu mekânda oluşur.
Gençlerin bedenleri gibi ibadetleri de dinamik, heyecanlı, sımsıkı bağlı ilerler. Genç, bulunduğu mekânın kokusunu üzerine alır ve bulunduğu ortamı yansıtır.
İstanbul’un tarihi camilerini gezip gördüğümüzde ilim öğrenmek isteyen veya itikâfa girmek isteyenler için odacıklar yapılmış ve gençlerin, ilmi mescitten uzakta alınmasının önüne geçilmiştir.
Gençler, cami halkıyla iç içe ve cem olmayı öğrenerek ilim tahsil etmiş, istişarelere şahit olmuş, sorun ve sıkıntıyla karşı karşıya kaldığında âlimin bakış açısıyla bakmayı öğrenmiş halde mescit hayatı yaşamıştır.
Âlimlerin hayat hikâyesine baktığımızda çocukluğunu, gençliğini mescitte ilim öğrenerek geçirip daha sonrasında cemaatin önünde imamlık yaptığını ve sıkıntılarına ilaç olduğunu biliyoruz.
Gelişim ve öğrenim evresinde, mescit yaşamın ne kadar içindeyse aynı şekilde devam ediyor. Âlimlerin yaşlarının küçük olmasına rağmen edindikleri olgunluk, mescit havasına büründükleri ve oradan faydalandıkları içindir.
Şimdi ise kıyaslama maalesef ki hemen dilimize dolanıyor. Gençlerin olgunlaşması, ilimde derinleşmesi, sorumluluk edinmesi mescit ahlakıyla mümkün olduğu gibi hayatta vazifesinin olduğu bilincini ancak mescitte kazanır.
Günümüzde hem tahsil edilen ilmin sadece yaz tatillerinin birkaç saatine sığdırılması veya sıralararasında başka mekânlara taşınmasıyla gençlerdeki ilme ve ibadete karşı dinamiklik, olması gerektiği yerden uzaklaştırılıp sıkıştırıldığı için okul binalarında pörsüyüp gidiyor.
Ahlaki olarak özümüze/geçmişe dönmek, gençler üzerindeki vurdumduymazlığı ve boş vermişliği kaldırmak istiyorsak mescitlere iştirak etmeli ve gençlere Cuma namazı dışında da gidilmesi, vakit geçirilmesi gereken bir mescit bilinci vermeli, kendimizde de bunu oluşturmalıyız.
Bütün insanlık olarak tekrar mescit kapılarına tutunup sadece oradan güzelliğin, irfanın, ilmin bize akacağının bilincinde olmalıyız. Günümüzde ilimde eksikliğin en büyük nedenlerinden biri kanaatimce belirlenen mekânlar dışına çıkılmamasıdır.
Kafe, alışveriş merkezi gençliğini aşıp, mescit gençliği oluşturmalı ve daha fazla geç kalmadan en küçüğümüzün elinden tutup mescitlerin yolunu tutmalıyız.
İstediğimiz ve özlediğimiz gençlik, yine mescide dönüş yaparak oluşacaktır. Mescit, ruhi ve manevi çalışmayı oluşturup olgunluk kazandırır.
Rabbimiz, kalbi mescit halkıyla olanlardan ve mescit sevdasıyla coşanlardan eylesin bizleri…
Rümeysa Demir | Nisanur Dergisi | 79. Sayı | Haziran 2018
Yorum yap