Esra Gülşahinİlim İrfanManşet

Tutmak Kadar Vermek de Gerek

Rahmet saçan, buram buram maneviyat kokan Ramazan ayının kapıları bizlere yine açıldı, şükürler olsun. On iki ay içerisinde en büyük uhrevi fırsatı içinde bulunduran bu ayın ikliminde bir kez daha yaşıyor olmak sürur verici, hamdolsun. Fakat böylesi günlere denk geldiği için de mahzunuz.

Ramazan ayı, bir tarafı bireysel diğer tarafı toplumsal olarak iki yönlü bir ay. Bu yıl -virüs nedeniyle- toplumsal ibadetlerimizi gerçekleştiremeyecek olmamız üzse de, Ramazan ayının ruhunu yaşamaya çalışma düşüncesi heyecanlandırıyor.

Ahiretimiz için Rabbimizden gelen en güzel hediyelerdendir Ramazan ayı. Allah’la kul arasındaki en özel muhabbetin, insanın toplumla arasındaki en güzel köprünün kurulduğu bu ay, içinde en güzelin doğumunu da barındırıyor. Rabbimizin yüce kelamı olan Kur’an’ın iniş gününü taşıyor. Rahmet iniyor ve göğün kapıları açılıyor insan yüreğine.

Öylesine bereketli olan bu ay, bir de ‘infak’ gibi bir güzelliğin önemine dikkatleri çekiyor. Özellikle zekât daha çok bu ayda veriliyor. Yine imkân dâhilinde verilmesi gereken fıtır sadakası, ellerin de oruç ibadetine dâhil olduğunu hissettiriyor. İnfak ibadetinin dinimizdeki yeri ve önemli büyüktür. Her zaman ‘veren el’ olmak tavsiye edilirken Rasulullah (SAV) ve ashabının bu anlamdaki örneklikleri sayfalara sığmayacak kadar çoktur. Yokluk içinde dahi infak etmeyi şiar edinen, ‘bir hurmayla da olsa’ diye küçüklüğünden ziyade verme şuurunun idrakine vardıran güzel bir dinin yolcusuyuz.

Fakat dünyevileşen insanın bencillik duygusu kabardıkça vermekten ziyade doyumsuzluk içinde olduğu aşikârdır. Açlık korkusu, biriktirme hırsı ve yokluğa ayarlanmış düşünceyle değil bir başkasıyla paylaşmayı, kendi içinde bulunduğu rahat yaşamı dahi şükreden değil, yetersizlik söylemiyle görememektedir. İslam anlayışından ziyade, batı anlayışı akıllara hâkim olunca; ‘verdikçe kazanılan’ düşünceden daha çok ‘verdikçe bitecek’ algısı ağır basıyor. Hâlbuki bereketi, salt biriktirme ve hırsta arayan kalp amacına ulaşamaz. O halde infak bir paylaşma hareketidir ve paylaştıkça insan iki dünya bereketine vasıl olacaktır, demeliyiz.

İnfak dediğimiz şey farz olanlarla birlikte gönülden verilecek olan her türlü mali yardımı kapsar. Zekât da infakın bir çeşidiyken asıl söylemek istediğimiz farzın dışında da her ay eve gelen paranın belirli bir kısmının infak edilmesidir. Dinimizin bu özelliği kendisine hayran bıraktıracak kadar güzeldir. Bu bir toplumsal ibadettir ve maddi olarak zorda kalan kimse ya da miskin, fakirlere dönük bir güzelliktir.

Ve oruçla infak arasında öylesine bir detay var ki; ikisi olunca ancak o ayın feyzi yaşanır gibi… Oruç; açlıkla nefsi tutarken, infak da aç olan nefsini vermeye zorladıkça, kalbi nefsin dürtüsünden temizler. Oruç azaların temizliğini yaparken, infak da malın temizliğini yapar. Oruç ruha hizmet ederken, infak da maddiyat artığının hizmetini cömertliğiyle yapacaktır. Bu hayırlı ayda oruç tutmak kadar vermekle de Ramazan ruhu hissedilebilir…

Yaşadığımız çağın; insanı insandan koparıp sadece sanallaşmaya doğru ittiğini, arkadaş, komşu, akraba gibi ilişkileri ötelediğini görüyoruz. Tam tersi, dinimizde bu ilişkilerin olması gerektiği ve önemi de oldukça büyüktür. Ramazan ayı ve infak yardımı da yine böylesi toplumsal ilişki farkındalığını ortaya koyar. Önce de belirttiğimiz gibi Ramazan ayı ve infakın birbirine benzer en önemli özelliği, hem insanın kendisine bakan tarafının hem de topluma bakan tarafının olması. Başkasına yardım ederek kendini ıslah etmek…

Ama ne yazık ki; Ramazan ayının topluma bakan yönünü bu ay beden olarak yaşamayacağız. Özelde infak anlamında yapılan iftar davetleri, açıktan verilen yardımlar belki o kadar mümkün olmayacak. Fakat bu bahane olamaz. Asıl bu zorlu süreçte ‘infak’ eylemini daha çok gerçekleştirmek gerekir. Özellikle işten çıkan insanlar, kira elektrik gibi geçim sıkıntısını dert edinen insanların en azından dertlerine çare olabilmek adına, varsa eğer zekâtları özellikle bu ayda çıkarmaya çalışıp bitirmek elzemdir. Fakir komşumuzun varlığını bilip en azından bir tabak yemeği götürmek, evimize alacağımız iftar daveti kadar değerli olacaktır. Her gün olmasa da yaptığımız yemekten paylaşmak sofraya zenginlik katarken gönül sermayemiz olan cömertliği de ziyadeleştirecektir.

Elle verme imkânı yoksa dahi bugün herkesin bir hesabı vardır. Oturduğu yerde birkaç tuşla yardım etmek mümkündür. İçinde bulunduğumuz hâlin bahanesinden ziyade ısrarla etrafımızdaki insanların durumundan haberdar olmak ve Ramazan ayının her hanede güzel bir şekilde geçmesine vesile olmak gerekir.

Dinimizdeki fıtır sadakasının verilmesindeki incelik ayrı bir güzeldir. Bayramdan önce verilmesi istenmiş ve adeta şöyle buyrulmuştur: “Bugün fakir fukarayı dilenmeye/ istemeye, kapı kapı dolaşmaya muhtaç etmeyin.” Bayram coşkusunu herkes yaşasın diye yapılan bu eylem bugün için de geçerlidir. Hele ki böylesi bir süreçte bu inceliği daha çok fark etmek gerek.

Ve bu ayda yapacağımız iyiliklerin diğer aylara nazarla daha kıymetli olacağını unutmayalım. Ramazan havasını daha iyi solumak için hem ferdi ibadi yaşam ile hem de toplumsal ibadi yaşamı aynı anda yapmalıyız. Bu anlamda tutmak kadar vermenin de önemli olduğunu, infak şuurunu elde edince anlayacağımızı bilmeliyiz. Sadece ‘hurma tanesi kadar da olsa’ tavsiyesi ne derece mühim olduğunu kavratır durumdadır.

Rabbim her şartta verdikçe göz/gönül bereketimizi artırsın. Ramazan ayını her açıdan idrak edenlerden eylesin. Baki muhabbetle…

Esra Gülşahin | Nisanur Dergisi | Mayıs 2020 | 102. Sayı

Yorum yap