2020DosyaManşetRana ÇeçenTutarlılıkYazarlar

Tam Kararında Duygular

Bismillahirrahmanirrahim…

İslam olmak (teslimiyet), beraberinde birtakım sorumlulukları da getirir. Buna örnek; namaz, oruç, zekât olabildiği gibi ölçülü, itidalli olmak da söylenebilir. İslam’la gelen birçok güzel hasletin içinde merkez noktası sayılabilecek husus ise tutarlılıktır.

Peki, tutarlılığın genelde bütün insanların, özelde Müslümanların hayatındaki yeri ve önemi nedir, ne olmalıdır?

Müslümanın sorumluluklarından biri de amellerinde olduğu gibi duygularında da Kur’an ve sünnet terazisini kullanmaktır. Akabinde dile getirdikleriyle fiillerinin örtüşmesini sağlamaktır. Söylenen, eyleme dökülünce kıymet ve değer bulur. Tutarlı olmak; doğruluk, dürüstlük ve güvenilir olmakla da ilişkilidir. Davranışları birbiriyle çelişkili kişiler, muhatabında güvensizlik uyandırır. Oysaki Müslümanın özelliklerinden biri “diğer insanların elinden ve dilinden güvende olmasıdır.”

İnsan; bir yönü madde, bir yönü mana olan bir varlıktır. Onu diğer canlılardan ayıran yönü, duyguları ve bunları dışa yansıtma becerisinin olmasıdır. Gülen, ağlayan, hüzünlenen, sinirlenen, korku ve ürperti duyan duygusal yönleri vardır. Korku, insanların haricinde hayvanlarda da olsa da ikisi arasındaki en büyük fark, insanın bunu kontrol altına alabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Hayvan korkunca saldırganlaşır veya ortamı terk edip kaçar. İnsan ise durumu aklıyla muhakeme edip ona göre tavır alır.

Müslüman, mayasında var olan bu duyguları da doğru mecraya yönlendirmekle sorumludur. Bunun yöntemleri de yine Kur’an ve sünnette mevcuttur. Rasulullah (SAV)’ın: “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.” (Tirmizi) hadis-i şerifi, sevgi ve nefretteki itidali gösterir.

“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel şekilde uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki; seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet,34) ayet-i kerimesi ise söz ve davranışlarla kötülüğe iyilikle karşılık vermenin, sahibi için sonucunu ifade eder. Ayrıca belli zamanlarda ve ortamlarda değil, devamlı surette yapıp bunu meleke haline getirmenin gerekliliğini belirtir.

Nefsin isteklerini dizginleme de duygularda denge ve tutarlılığı sağlar. Amaç; Allah (CC)’ın rızasına uygun hareket etmek olunca duyguların yönü de buraya doğru çevrilir. Kişi sevdiğini sadece nefsi için severse aradaki uyuşmazlıklarda, birbirine ters düşmelerde sevginin yerini nefrete bırakması an meselesi olur. Ancak amaç rıza-i ilahi olunca kırgınlık ve dargınlıklar kötü sonuçlar doğurmadan, muhabbet bağı tekrardan düğümlenir.

Ölümden sonraki mükâfatı ise şu hadisi şerifte ifade edildiği gibi çok daha büyüktür. Şöyle buyurur Fahri Kâinat Efendimiz (SAV): “Hiç şüphesiz Allah-u Teâlâ kıyamet günü ‘Nerede benim rızam için birbirini sevenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bugün onları arşımın gölgesinde gölgelendireceğim’ buyurur.” (Müslim)

İmanın kemale ermesinin alametidir, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek. (Ebu Davud)

Mü’minlerin özelliklerinden biri de şudur: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki; kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücadele, 22)

Sevgisinde orta yolu tutan, kızgınlık ve dargınlığında da tutmayı öğrenir. Kime, niçin kızmalı, ne kadar sürdürmelidir? “Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak 3 günden çok uzaklaşması helâl değildir.” (Buhari)

Müslüman; Allah (CC)’a asilik, dinin emir ve yasaklarını hafife alma konuları müstesna, nefsine yapılan kusurlardan dolayı affedebilmeyi öğrenmesi gerekir. Küslük arayı daha çok açar, şeytan ve dostlarına fırsat kapıları açtırır. Hâlbuki küs olan iki kişiden kim önce barışırsa sevabı da o alacaktır. Barışmaya yanaşmamak kibirden, kendini üstün görmekten kaynaklanır ki; bu da şeytani bir özellik ve huydur. Mü’min kâfire karşı şiddetli, din kardeşine karşı şefkatli olmalıdır.

“O takva sahipleri ki; bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân, 134)

Kontrolü yapılması gereken bir diğer duygu, “öfke”dir. Kimi zaman insana insanlığını unutturup aklını başından alan, daha sonra bin bir pişmanlığa düşüren bir duygudur. Yukarıdaki ayet-i kerimede de geçtiği gibi öfkesini yutmak, takva sahiplerinin özelliklerindendir. Rasulullah (SAV) bunun kontrolünü ele alabilmek için bazı tavsiyelerde bulunmuştur. “Öfke, şeytanın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Sinirlenince, abdest alın. (Ebu Davud) “Sinirlenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın.” (Ebu Davud)

Bu ölçülere uyan, bukalemun misali ortama göre değişiklik göstermeden, rengini olduğu gibi ortaya koyar. Bu düsturlara dikkat eden kimse diğer insanlar tarafından tanınır. Hangi duruma nasıl tepki vereceği açık ve net olur. Aksi halde eşref saatinde çok mülayim, anlayışlı ve hoşgörülü olabilirken; ters bir anında en ufak bir şeye büyük tepkiler verip ilişkileri darmadağın edebilir. Hem sevdiklerinin hem de başkalarının gözündeki itibarını, güvenilirliğini zedeler.

Tutarlılık ifrattan ve tefritten uzak, mutedil bir yol izlemeyi beraberinden getirip: “Siz insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmetisiniz.” ayeti kerimesinin muhatabı haline getirir.

Rana Çeçen | Nisanur Dergisi | Nisan 2020 | 101. Sayı

Yorum yap