Hamd, her şeyin üstünde olan, her şeyi kontrolü ve otoritesi altına alan Allah’a; salât ve selam, kulluğun mahiyetini bize yaşantısıyla gösteren Habibullah’a olsun.
Esmâü’l Hüsnâ’nın sultanı, 99 ismin en büyüğü, bütün esmaları kapsayan… Allah (CC)…
Tarihte hiçbir put veya varlık için kullanılmamıştır Allah (CC) lafzı. Kur’an’da besmele hariç 2699 kez geçen en yaygın isimdir. Allah-Li’llah-Lehu-Hu şeklinde; Arapça’da sırasıyla harfler tek tek kaldırılsa da manası değişmeyen mucize… Bütün isimlerin manasını öz olarak kendinde bulunduran… “Es’sabûr, Eş’şekûr Allah (CC)’ın isimlerindendir” denilen…
Allah (CC) lafzı sadece isimken diğer esmalar sıfat olabilirler. Allah (CC) lafzı sıfatlara dayanmaz ama Allah (CC) sıfat sahibidir. Rızık verebilme sıfatı Rezzak ismini, şifa verebilme sıfatı da Şafii ismini doğururken, Allah (CC) esması için böyle bir durum söz konusu değildir. Kudret sıfat iken Kadir isimdir; ilim sıfat iken Alim isimdir.
“Ya Allah” diyen biri, Cenab-ı Hakkı bütün isimleriyle, bütün sıfatlarıyla anmış olur. Bu yüzden Esmâü’l Hüsnâ içinde “İsm-i Azam” olduğu söylenir. İsm-i Azam’ın Allah (CC) katında büyük bir değeri vardır. Bu isimle edilen duaların mutlaka kabul edildiği rivayet olunmuştur.
Her izin bir sahibi olduğu gibi, çevremizdeki her zerre de “Bana bak, beni oku, sana anlatacaklarım var” demekte adeta. Bakışını göğe/fezaya yükselten insan, buradaki düzen ve yardımlaşmadan bunu yapan biri olduğunu düşünür. Bakışını biraz daha derinleştirince; dünyanın kendi etrafında dönmesi sonucu oluşan gece ve gündüzü görür. Bu da ona bu yapanın, ilim ve bilgi sahibi olduğunu gösterirken; Alim esmasına doğru çoktan yol almıştır.
Yıldırım, şimşek gibi oluşumların ise arkasında bir güç/kudret olduğunu gür sesiyle haykırışı, Kadir esmasını görmesine yetmiştir. Basit bir eylem olan araba kullanma işini gerçekleştirenin bile, dört bir cepheyi görememesinden, işitememesinden kaynaklanan kazaları düşününce; altı milyar yıl ömrü olduğu söylenen, içinde yaşadığı dünyada tekrar eden düzen ona her şeyi gören, işiten bir varlık olduğunu, Semi-Basar gibi esmalara sahip olduğunu söyler.
Hiç bulut yokken, emir almışçasına aniden gökte kara bulutların belirmesi ve ardından gelen yağmur, irade ettiği şeyi varlık sahasına hemen çıkaranı, Hâlık olanı düşündürmeye yetmiştir. Binbir ihtimal içinde bir ihtimalin, en iyi ihtimalin gerçekleşmesi burada bir seçimin, bir iradenin varlığıyla beraber Kabıd-Basıd esmalarına işaret edildiğini görmüştür. Vahiylerle, cisimleşmiş kelimelerden oluşan kâinat kitabıyla yapılan konuşmalar, gözünü Musavvir-Müzeyyin esmalarına çevirmesine neden olmuştur. Ancak hayat sahipleri konuşur fikriyatı ile Hayy olanla buluşmuştur.
Kitaba doğru bir açıdan bakan, şuur sahibi varlığın sırasıyla uğrayacağı duraklar; kitap varsa (ki var görüyorum) bu onun yazıldığını gösterir. Yazılma işlemi, bu eylemi gerçekleştirene, isme götürür. Yazarın ismi, onu daha yakından tanıma olan, özelliklerine, sıfatlarına kapı aralar. O sıfatları taşıyan yazara ulaşılmıştır artık. Kitap yokken yine yazarın yazma vasfı, sıfatı vardı. Ancak yazar ismi ancak kitabı yazdıktan sonra ortaya çıktı.
Okunması gereken dört kitaptan söz eder arifler. Kâinat, olaylar, insan ve Kur’an-ı Kerim. Yazılan bu kitaplar yazanının ismine (Musavvir, Alim, Hayy, Kadir, Mütekellim, Semi, Basar) doğru yol açar. İsimler vasıflara, sıfatlara (İlim, İrade, Kudret, Sem, Basar, Kelam, Hayat…) yelken açarken varılan okyanusta, ihtiyaçtan uzak, mukaddes, ilahi işlerle karşılaşılır. Bu nokta acziyetini kabul, haddini bilme noktasıdır ki; orada Allah (CC) vardır.
Hiçbir mahluk yokken yine Allah (CC)’ın yaratıcılık vasfı var idi. Ancak Hâlık ismi mahlukatın yaratılmasıyla tecelli etmiş oldu.
“Rahman, Rahim, Rezzak, Gaffar gibi cemali isimler ruhumuzda şükür ve sena manalarını canlandırırken; Ehad, Samed, Kayyum, Kadim, Baki gibi kemali isimler kalbimizi hayret ve takdir hisleriyle dolduracak; Kahhar, Cebbar, Kadir, Muntakim gibi celali isimler ise bize noksanlığımızı, aczimizi, fakrımızı hatırlatarak nefsimize takva şuurunu kazandıracak.” İbarelerini okumanın peşi sıra; ruh, kalp ve nefis için gerekli gıdaların alındığı fikriyatından aklın da nasipsiz olmadığını gördü. Ve buradan tüm esmaları kapsayan, insanın bütününe hitap eden Allah (CC)’a ulaştı.
Küçük gördüğümüz gereksinimlerimizi karşılamak için gökleri ve yeri yaratabilecek, gezegenleri hareket ettirebilecek, rüzgarları estirebilecek, yağmurları yağdırabilecek, kısaca tüm evrenin düzen ve intizamını sağlayabilecek mutlak bir kudret ve otorite lazım. İşte o Allah (CC)’tır. Zerre, küçüğüm diye O’ndan saklanamaz. Güneş, büyüğüm diye O’na kafa tutamaz.
Allah (CC)’a inanmak, sevmek nefse ağır gelmez. Ancak ibadet ve teslimiyet ağır gelir. Oysa ibadet; sevgiden kaynaklı bağlılık ve itaat değil midir? Mademki tek ve hakiki ilah Allah (CC)’tır; o halde kul, kalbini O’nun sevgisi ile doldurmalı. Bütün gayretini O’nun yolunda sarfetmeli. O’ndan başkasına bağlanmamalı. Yalnız O’ndan kokmalı ve yalnız O’ndan ummalı. Aklın, vicdanın, diğer his ve latifelerin ibadetleri olan; tanıma, sevme, inanma, korkma, güvenme, sığınma, ümit bağlama, tevekkül etme, himaye ve yardım talep etme ihtiyacına İslam’ın tanımladığı Allah (CC)’tan başka kim yetebilir?
Allah (CC) ism-i şerifi hükmünce kul, tam ve kâmil bir insan olmaya çalışmalı. Mümkün olduğunca noksanlarını azaltmaya, faziletlerini çoğaltmaya gayret etmeli. Bunun için:
1) Allah (CC)’ı tanımaya çalışmalı. Zira insanın ömrü doğduğu günden değil, Allah (CC)’ı bildiği günden başlar.
2) Allah (CC) bilgisini kat’i delillere dayandırmalı. Eserden yapıcısına, müessirine ulaşabilir. Eser gözle görülür, müessir akılla sezilir.
3) İbadetleri itina ile yerine getirmeli. İbadetler insanları kâmilleştiren, yükselten en kuvvetli sebeplerdir.
4) İyi ve kötü huylarını sıkı bir kontrole tabi tutmalı. Yolda olup olmadığının bilgisine, başka türlü ulaşmak zordur.
“Yola girmenin, yolda kalmanın çok zor olduğu bu imtihan çölünde, bizi Sensiz, bizi yoldaşsız bırakma. Razı olmadığın yollara girmemize izin verme.” (Amin)
Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Aralık 2019 | 97. Sayı
Yorum yap