Hamd, varlığı son bulmayan Bâki olan Mevlâmıza, salât ve selam asıl olanın ebedi hayat olduğunu bize gösteren Rasulüne olsun.
Son zamanlarda yaşanan depremler, hastalıklar, savaşlar insana kıyametin yaklaştığı fikriyatını vermekte ve aynı zamanda ürkütmektedir. Zira insan, hep dünyada kalacağı yalanına kendisini fazlasıyla kaptırmıştır. Bu dünyada hepimiz misafiriz derken bile aylar sonrasının tatil planını yapması, söyleminin yeterince idrakinde olmadığının göstergesidir.
Evet… Buradan sadece geçiyoruz efendim. Tıpkı bir zamanlar anne rahminden geçip dünyaya “merhaba” dediğimiz gibi başka âleme göçüyoruz. Aldığımız her nefesle adımlarımızı sıklaştırdığımızın bilincinde olmamamız da bu gerçeği değiştirmemektedir.
Anne rahmindeki bir çocuğun beslenmesini ağız yoluyla yapmadığı halde bir ağza sahip olması, el ve ayaklarını orada kullanmadığı halde bu uzuvların varlığı ve daha birçok örnek, onun başka bir yer için hazırlandığının işaretleridir esasında.
Dünyanın tam anlamıyla insanı mutlu etmemesi, ihtiyaç duyduğu lezzetlerin bitimsiz olmaması, sonsuz sevme ve sevilme gereksinimini karşılamaması, onun başka bir âlem için yaşamakta olduğunun yoldaki işaretleridir. Akıl, bu işaretleri okuyup teslim olmaya hazır olsa bile bütünüyle insanın bunu kabul etmesi o kadar kolay olmayacaktır. Sonsuz tatmin olmayı isteyen bir ruhun, ebedi muhabbet talep eden bir kalbin ve arzularının peşinde koşan bir nefsin ayrı ayrı ikna edilmesi gerekmektedir zira.
Evet… İnsan sonsuzluk ister efendim. Ancak dünya, bu isteğinin karşılanacağı yer değildir. Burada ebedi bir kalış yoktur ve olmayacaktır. Bastığı zemin ayaklarının altından an be an kaymaktadır ve tümden kayacağı günler çok da uzak değildir. Peki, insan içini acıtan bu gerçekle nasıl yaşayacak? İşte tam da burada başlar insanın Bâki olana yolculuğu…
Acziyet insanın kudretli olana, fakirlik zengin olana, ölümlü olma Bâki olana yönelme sebebidir. Elinin yetişmediği eşyayı almak için annesinden yardım isteyen bir çocuğun fıtratında olan insan, arzuladığı sonsuzluk için sonu olmayana yönelir. Dünyevî güzelliklerdeki fanilik damgasını gören kalp, bunlarla ilişkisini koparıp Bâki olana döner.
Akıl, kendi varlığından önce de var olanın hep var olacağı bilgisiyle teskin olur. Ruh ebedi var olacağının mutmainliğini yaşarken, nefis arzuların sürekli karşılandığı âlemle ikna edilir. Bir bütün olarak insan, kendi faniliğinden yola çıkarak yaratıcısının Bâki olduğu bilgisine ulaşır ve böylece kul olmayı seçer. Sahibinin Bâki olduğunu bilmesi ona güven verir ve şimdilik bulunduğu yere, dünyaya hangi nazarla bakması gerektiğini öğretir.
“Dünyanın üç yüzü vardır. Esma-i ilahiyeye bakan yüzü, ebediyete bakan yüzü ve faniliğe bakan yüzü. Esma-i İlahiyeyi gösteren, ona ayna olan yönüyle bir mektep, burada ekilen amellerin ahiret âleminde biçilmesi yönüyle bir tarla, eğlence, oyun olması yönüyle de geçicidir.” Cümleler böyle olmasa da anlam yönüyle alıntı yaptığım Said Nursi: “Seni ahirette kurtaracak bir eserin yoksa dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme.” diyerek hayatı nasıl yaşamamız gerektiğinin şifrelerini de bize sunmuş oluyor bir bakıma.
Bir doktor, mimar veya herhangi bir etiket sahibi, ahiret âlemine göçtüklerinde ilimlerini arayıp soran olmaz. Zira hastalık olmayan ve inşaat yapılmayan âlemde bedenleri gibi ilimleri de söner. Lâkin dünyadayken o ilimleriyle Allah (CC) rızası için bir iş yapmışlarsa; o iş ebedidir ve ondan faydalanacaklardır. Bu bakış açısıyla bakmayan insan zenginlik, mevki ve makamın kendisini sonsuza kadar yaşatacağını sanır.
İnsan az bir çalışma ile çok kazanmak ister efendim. Öldükten sonra salih evlat, faydalı ilim, topluma yararlı eserlerin amel defterini açık bırakacağını bilen insan bakışını hayra çevirir. Kendisine verilen ömür sermayesinden faydalanarak geçici hayat ile sonsuz bir hayatı kazanma çabası içerisine girer. Kıymetli zamanlarını boşa geçirmeyip dünyaya niçin geldiğini ya da gönderildiğini öğrenir.
Üniversite sınavına hazırlanan birine “Dişini sık biraz, çalış. Sonrasında rahat edersin.” demeyenimiz yok gibidir. Bir rüya hükmünde olan dünya için gösterdiğimiz bu gayreti, kalıcı bir hayat için göstermemiz gerekmez mi? Zaten bitecek, geçecek bir ömrü değerli kılmanın bir yolu yok mu? Kimseye kalmayan, kendisi de kalmayan dünyayı kullanarak; fani hayatla bâki bir hayatı kazanmanın bir yolu yok mu? Her şeyin çürüyüp gittiği bu pazarda bozulmayan meyveler elde edilemez mi?
“Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?” (Kasas,60)
Allah (CC)’ın rızası istenerek yapılmış işler, işlerin en doğrusu, en hayırlısıdır. Burada O’nun rızası için atılmış bir adım, ahiret âleminde O’nun rızasına, O’na doğru atılan bir adımdır esasında. Ve O’nun rızası cennetler üstü bir nimettir seven yürekler için. Cennet ve cehennemi olmasa da ibadet edilmeye layık olan İlâhımızdır. “Ve içimizdeki sonsuzluk, Allah (CC)’ın varlığına, kemaline, bekasına yönelmiş içten bir muhabbettir.” demekte temiz yürekler. Sonlu olan bizlerin içindeki sonsuzluk özlemi, Bâki olan Allah (CC)’ı ebedi sevme isteğidir. Rezzak, Vedud, Bâki olan Allah (CC)’ın bu muhabbetle rızıklandırdıkları ihsanların en güzeline mazhar olanlardır.
“Ya Bâki Entel Bâki” (Bâki olan Sensin) diyen bir insan, muhabbetinin ölüm ve zevalden münezzeh olan Allah (CC)’a mahsus olduğunu; fani olan mevcudatın kalbin ilgi ve muhabbetine değmediğini ilan etmektedir. Asıl güzellik ve mükemmellik kaynağı olan Allah (CC) varken, O’nun çok perdelerden geçmiş zayıf gölgelerini sevmek akıl kârı değildir. Bu zayıf gölgelere verilen muhabbetin sonu fanilikten kaynaklanan ayrılık ve firak acısıdır. Kalbi Bâki olan sahibinin muhabbetiyle doldurduktan sonra mevcudatı O’nun için sevmek, bu sevginin bâkileşmesini sağlayacaktır. (3. Lem’a)
İnsan sevmek ister efendim. Ayrılığı ile kalbinin yaralanmadığı, kanamadığı, hiç ölmeyecek bir sevgili ister.
Ya Bâki! Lezzetlerin bitmesinin kalbime bıraktığı hüznü, daimî lezzetlere çevirebilecek sadece Sensin. Sevdiklerimden ayrılıyor olmanın elemini, sahici kavuşmalarla tebdil edebilecek sadece Sensin. Kalbime/ kalbimize ebedi sevdalar düşür. (Âmin)
Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Nisan 2020 | 101. Sayı
Yorum yap