Gündemİlim İrfanSümeyra Yılmaz

Şevval Ayı

Kameri ayların onuncusu olan Şevval ayı “şevl” kökünden gelmekte olup onu diğer arabi aylardan ayıran önemli husus ise Ramazan Bayramı’nın ilk üç gününü kendisinde barındırmasıdır.

Şevval ayı Ramazan’dan bir sonraki ay olması hasebiyle de bazı güzel hasretlerin sahibidir aynı zamanda. Şöyle ki; Ramazan öncesi ve Ramazan ayı bir takım hazırlık, muhasebe ve oto kontroller ile geçti. Ramazanın kendine has bazı gereklilikleri var. Bereketli sahur sofraları, mukabele ve hatimler, sıla-i rahim, ağırlanan misafirlerle birlikte bereketle dolan iftar sofraları…

Ramazanın o rahmete meftun rayihası ve daha sayamadığımız, gözümüzle göremediğimiz manevi boyutları bizleri kendisine şahit kılarak aramızdan ayrıldı. Ramazan, bu şekilde sonlanırken ardından tekrar rahmet tecelli ediyor ve Rasul-ü Ekrem’in ağzından şu sözler dökülüyor:

“Kim Ramazandan sonra altı gün daha tutarsa tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibi sayılır.” (İbni Mace, Sıyam: 33)

Allah (CC)’ın rahmeti keremi ve lütfu Rasulullah (AS)’ın sözleri ile tecelli etmiş bulunuyor. Rahmeti ile murad edilen şudur ki; Hak Teâlâ insanoğlunu affetmek, bağışlamak ve mağfiret etmek için vesile ve sebepler yaratıyor. Müsebbibül esbab olan Allah, sebepler ve vesileler yaratarak adeta kuluna olan rahmetinden dolayı onun adım atması için, çabalaması için hazır olanaklar sunuyor ve kuluna uygun zemin hazırlıyor. Kula düşen ise bu nizama ve programa sadece ayak uydurmaktır.

Şevval ayında altı gün oruç tutmak aslında; Ramazan ayı boyunca baş başa kaldığımız o manevi iklim, Ramazanın sona ermesi ile bitmesin diyedir. Ramazan ayı boyunca edindiğimiz o güzel ve özel hasletler, Ramazandan sonra da devamlılık arz etsin diye, bu altı gün özellikle oruçlu geçirilsin istenmiştir.

Nitekim amellerin en hayırlı olanı devamlılığı ve sürekliliği olanıdır. Bir bağlayıcı özellik olan Ramazanın bitimi, bu ibadetlerin de bitişi veya azalışı sanılmamalıdır. Aksine mütevatir yollarla bize ulaşan bu nebevi metot bizlere şunu öğütlemektedir; şevval ayında devam eden bu altı günlük oruç bir nevi Ramazanın bitişi ile oruç bitmedi der gibi tutmamızı istiyor ve ayrıca bunu diğer Ramazana kadar yaymayı tembihliyor. Pazartesi ve perşembe orucu buna örnek verilebilir.

Geniş perspektif ile gözlem yapıldığında İslam dini müntesiplerine ağır ve sığ bir ibadet metodu yerine hem dünya hem de ahiret hayatına yarar sağlayacak bir boyutta emirlerini iktiza ettiriyor. Saadet-i dareyni arzu eden şiarın sahibi Şari (CC), kulları için daima içerisinde rahmet ve fayda barındıran amelleri emreder.

Nitekim İslam dini tam anlamıyla sadırlarda vaki olsa, bu dinin ve emirlerinin en adil ve en latif olanı olduğunu görecektir muhakkak. Hal böyle olunca Şevval ayının içinde gücü yeten yettiğince bu altı gün oruçtan nasibine düşen payı alıp senenin tamamının sevabını Rasulullah’ın sözleri ile garantilemiş oluyor. Ramazanı bir yıla yaymak… Ramazandaki güzellikleri bütün yıl ve yıllar boyu canlı tutmak… Sadakamız, ihsanımız, sıla-i rahimimiz, infakımız, cemaat ile namazlarımız, Kur’an ile meşguliyetlerimiz, manevi atmosferimiz bir yıl boyu devam etsin istemez miyiz?

Ramazan ayında tutulan 30 günlük ve Şevval ayında tutulan 6 günlük oruç için sayısal hesaplamalar yapılıp bu iki ayda tutulan bütün oruçların 1’e karşılık 10 ecir kaidesi ile 360 güne tamamlandığı sonucu elde edilmiştir. Elbette bu paha biçilemez ve karşılığı verilemeyecek niteliktedir. Başka bir boyutta ele alınırsa eğer Şevval ayı orucu kuvvetli ve muhkem sünnetlerdendir. Sünnete ittiba edersek, onu hayat nizamı bilip yaşam tarzımızı ona göre düzenlersek eğer, bu sayısal hesabın katbekat fazlası kârlar elde edeceğimiz büyük bir hakikattir. Hal böyle olunca sünnete tabi olmak gibi bir düstur ile baş başa kalmış bulunuyoruz. Bu hakikat, sahibini sayısız ve sonsuz nimetlere gark ederek onu küçük ve sufli arzu ve isteklerden azad etmiş olacaktır.

“Rasul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş: Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.” 11. Lema

“Evet sünnet-i seniyeye ittiba, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilası zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında sünnet-i seniyenin küçük bir âdabına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya sünnete ittiba etmek, Rasul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılab eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdabında sünnet-i seniyeyi müraat ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o âdi hareketiyle Rasul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ittibaını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan Şâri’i Hakiki olan Cenab-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur, bir nevi huzur ve ibadet kazanır. İşte bu sırra binaen sünnet-i seniyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.” 11. Lema parıltılarına binaen dediklerimizi desteklersek eğer, sayılarla dahi ifade edemeyeceğimiz ecirlerle donatılmış buluyoruz kendimizi adeta.

İslamiyet’in önemli özelliklerinden bir tanesine dikkatleri çekerek diyoruz ki; İslamiyet, teşvik dinidir. Bir şeylere teşvik ederek aslında büyük bir zincirin parçası haline getiriyor müntesiplerini. Şevval orucu tutmanın sünnet olduğunu bilip tutunca aslında sünnete ittiba etmek manasına geldiğini anlamış olacağız.

Üstad’ın eşsiz tabiri ile İslam dininde bulunan ve insanı sıkmayan aksine teşvik ve tavsiye üslubu ile istenilen bu emirler, zamanla büyüyen bir takvanın, haşyetin, Allah’ın dinine ve Rasulü’ne bağlılığın da bir habercisidir.

Dua ile…

Sümeyra Yılmaz | Nisanur Dergisi | Mayıs 2022 | 126. Sayı

Yorum yap