SeyahatŞüheda BotanYazarlar

Saraybosna gezi notları – 2

Gönlüm Mostar’da Kaldı

Gezimizin ikinci gününde en çok görmek istediğimiz yerlerden biri olan Mostar’a çevirdik rotamızı. Otogardan biletlerimizi aldıktan sonra 2,5 saatlik yolculuğumuza başladık.

Oldum olası otobüs yolculuklarını severim. Hele bir de Mostar yolu gibi dört yanı yeşillikler kuşatmış, doğa tüm cömertliğiyle kendini sunuyorsa değmeyin keyfime. Bir yandan Elif Meva’yı oyalamaya çalışıyor diğer yandan yol boyunca bize eşlik eden Neretva Nehri manzarasının tadını çıkarıyorduk.

Hızlı geçen yolculuk sonrası kendimizi Mostar’ın ara sokaklarını arşınlarken buluyoruz. Bir şehrin gerçek kimliğini solumanın yolu, ara sokaklardan geçer. Ve nice görülmeye değer zenginlikler ara sokaklarda gizlenmiştir.

Bosna’da olduğu gibi Mostar’da da savaşın izlerini taşıyan binalar, zihinleri ve geçmişi canlı tutmak adına olduğu gibi bırakılmış. Ve her böyle binayla karşılaştığımızda, kendimizi istem dışı geçmişi tahayyül etmeye çalışırken buluyoruz.

Mostar Köprüsü’ne doğru ilerlerken Karagöz Mehmet Paşa Camii çıkıyor karşımıza. Camii avlusuna girdiğimizde karşılaştığımız pazar yeri konsepti bizi bir hayli şaşırtıyor. Caminin avlusunda sıralanmış dükkânlarda elbiseler ve hediyelik eşyalar satılıyordu.

Caminin içini görmek istediğimizde, turistlerden ücret alındığını öğrenince ikinci şaşkınlığımızı yaşadık. Aktif olarak ibadet edilen, müze olmayan camiinin içine girmek için ücret istenilmesi, bir hayli garip geldi. Camiden çıktıktan sonra hızlı ve heyecanlı adımlarla Mostar Köprüsü’ne doğru yol aldık. Benim kalbim deli atıyordu, yol arkadaşım bunu fark etmiş olacak ki ‘gezdiğimiz hiçbir yerin seni böyle heyecanlandırdığını görmemiştim’ dedi. Haklıydı da. Uzun zamandır içimde hep bir istekti Mostar’ı görmek. Birkaç adım sonra tüm ihtişamıyla karşımızdaydı Mostar Köprüsü…

Bosna Hersek’te barışın sembolü olan ancak savaşın tüm acımasızlığını tadan Mostar Köprüsü, 92’de Bosnalı Sırpların saldırısından sonra 93’te Hırvatların top atışları karşısında daha fazla direnememiş ve Neretva Nehri’nin sularına gömülmüş. Mimar Sinan’ın öğrencisi olan Mimar Hayreddin’in eseri olan tarihi köprü yıkıldığında merhum Aliya İzzetbegoviç; ‘O an, insanlıktan nefret ettim’ ifadelerini kullanmış. Yeniden inşa sürecinde, orijinal taşlar suların altından çıkarılsa da artık kullanılamayacak kadar hasar almışlar. Bu sebeple artık kullanılmayan taş ocağı yeniden açılmış, aynı taşlardan üretilmiş ve köprü orijinaline en yakın haliyle yeniden yükselmiş. 2004 yılında ise şu an karşımızda tüm güzelliğiyle duran nihai görünümüne kavuşmuş tarihi köprü.

Karşıdan bir hayli seyre daldığımız köprünün üzerinden, Elif Meva kucağımızdayken geçmek için bir hayli çaba sarf ediyoruz zira zemin çok kaygan. Güç bela ilerlerken 24 metrelik köprüden kendini nehre bırakan yüzücüler, tüm ziyaretçilere görsel şölen sunuyor. Eskiden damat adaylarının kendilerini kanıtlamak için köprüden nehre atlamaları gelenekmiş. Bugün ise gelenek şov halini almış.

Sokak sokak gezip, şehrin tarihi havasını bolca soluduğumuz bir geziden sonra dönüş vaktinin yaklaşmasıyla otogara doğru yürümeye başladık. Her köşesinde ayrı güzellikler bulunan şehrin buruk tarihi, dönüş yolunda adım attıkça kendini hissettiriyordu. Yol boyunca gördüğümüz parkların birçoğu Yugoslavya Savaşı’ndan sonra mezarlık haline gelmiş ve neredeyse boş yeşil alan kalmamıştı. Caddelerin kesiştiği küçük üçgenlerde bile mezarlar vardı. Bu manzaradan sonra bir yanımız şen bir yanımız buruk veda ettik Mostar’a, bir daha buluşmak temennisiyle…

Şuheda Botan | Nisanur Dergisi | 82. Sayı | Eylül 2018

Yorum yap