Sizden Gelenler

Ruh yapısı ve insanlık

İnsan ruhunun ve cesedinin kaynaşma ve uygunluğu ile meydana gelen insanın, başlıca üç yapısı vardır. Bunlar fiziki yapı, fikir yapısı ve ruh yapısından ibarettir.

Fiziki yapı olarak gelişimi ve varlığını devam ettirmesi, insanın diğer canlılarla ortak olması göze çarpmaktadır. İnsan sıfatında barınan mide, karaciğer ve omurga gibi ihtiyacını hissetmekte. Gelişimlerini ve faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Fikir ve ruh yapısından haberdar olmayan veya bunlara önem göstermeyenler, biyolojik insan örneği gibi, ruh ve fikir cephesi ile insanlıktan nasibi olmayanlardır. Aristo bir sözünde “İnsan iki ayaklı tüysüz bir hayvandır” diyerek, sadece insanın anatomik yapısına bakıp insan olduğuna hükmeden gibi yanılmış olurlar. İnsan olmak, et ve kemikten ibaret değildir. Buna örnek olarak, Hz. Musa ve Firavun, Hz. İbrahim ile Nemrut farklı olmaksızın aynı değerde olurlardı. İnsan olmanın yolu, ruh yapısıyla bağdaşma içerisindedir. Örnek olarak, Hz. Peygamber ile Ebu Cehil, Allah (CC) katında aynı seviyede olurdu. Bunlara örnek vererek çoğaltabiliriz:

”Sen isminle değil, ruhunla insansın.”

”Vücud elbise gibidir, ruh onu giymedikçe açığa çıkmaz.”

“Elbisenin değeri, içindeki insanla ölçülür.”

Ruhi yapımızı geliştirmek için çok okuyup yazmak ve çokça tefekkür etmek gerekir. Ruhun eğitimi ve yücelmesi ise bedeni ibadetleri, zikir ve Allah (CC) korkusu ile kişinin kötülük yapmasını engeller. Vücud, gıdasını temiz şeylerden almadığı zaman, hayatı tehlikeye düştüğü zaman bile, kötü şeyler yemek suretiyle, hayatını devam ettirmek ister. Yani ruh gıdasız kalınca, vücut nefsani arzuların tesiri altına girer. Örneğin Peygamberimiz (SAV) “Evlenmeye gücü yetmeyen” kişilere oruç tutmasını buyurmuştur. Çünkü oruç ile bazı arzuları gemlenir ve birçok kötülükler önlenebilir. Nitekim namaz insanı kötülükten alıkoyduğu gibi akla ve dine aykırı hareketlerden de alıkoyacağı haber verilmiştir. İbadet yoluyla insanlar, İslam’ın emrettiği doğru yol üzerine yürümüş olur. İlim sahibi olan insanlar, birçok hata ve günahları, ilim nuruyla görüp ve sonucu felaket olan şeylerden kendisini muhafaza eder. Hakiki ilim fiiliyata döküldüğünde ve gaye için bir araç niteliğini taşıyarak, gayeye hizmet edilmeyen ilim ise gerçek değil ölü bir bilgidir.

Allah (CC) korkusu olan bir insanın, ağzından kötü bir söz çıkmaz. Gözü harama bakmaz. Elini ziyana uzatmaz. Efendimiz (SAV) buyurmuştur ki; “Hikmetin başı, Allah korkusudur.”

İmanın tanımında olduğu gibi, Kalp ile tasdik-Dil ile tekrar-Uzuvlarla amel etmektir. Bu üç şıktan biri yapılırken diğeri ihmal edilirse, beklenen netice kemale ermez. Nice ilim adamları vardır ki, ibadetlerini tam anlamıyla yaşamadıkları, Allah(CC) korkusu kalplerinde barınmadığından dolayı, cahil bir insanı aratmayacak kötülükleri yaşamaktadırlar.

Ruh ibadetin feyziyle sulanacak. İlmin nuruyla aydınlanacak ve Allah (CC) korkusu ile boyanacaktır. Böyle olursa, yükselmenin zirvesine ulaşacaktır. İnsanın ruhi yapısı gelişmedikçe zatı, temelsiz bir binanın ayakta durması, imkânsız olur.

Zeynep Sarıağaç | İstanbul | Nisanur Dergisi | 79. Sayı | Haziran 2018

Yorum yap