“Ramazan ayı öyle bir aydır ki; insanlara doğru yolu gösteren, Hak ile batılı ayıran Kur’an-ı Kerim, o ayda indirilmiştir. Sizden her kim bu ayı idrak ederse oruç tutsun”
(Bakara /185)
Ramazan…
Hicretin ikinci yılından bugüne bütün Müslümanlara farz kılınmış, bereket dolu bağış yüklü rahmet ayı…
Ramazan gelince, akıllara ilk gelen coşkulu teravih namazları, sevinçli iftar davetleri, huzurlu mukabele toplantıları gibi toplu yapılan ibadetlerdir. Bu Ramazanın önceki Ramazanlardan ayrı bir yeri ve zamanı mevcut… Bugün bunların hepsinden mahrum apayrı yepyeni bir Ramazan çizelgesi hazırlamamız gerekmektedir. On bir aydan kıymetli olan bu ayı bir daha gelmeyecekmiş gibi, bir daha böylesine mümtaz bir ay geçiremeyeceğimizin telaş ve korkusunu taşımalıyız ki; bu şerefli misafiri layığıyla konuk edelim. Zira bu Ramazan her zamankinden daha mahzun, her Ramazandan daha sakin ve her Ramazandan daha yalnız, tıpkı Kâbe gibi…
Kâbe’nin hüznü, Ramazanın sessizliği, camilerin tenhalığı, Cumaların garipliği, bizi silkeleyip muhasebe yapmamız gerektiğini hatırlatmalı. Bugün yeryüzünde ilkini yaşadığımız bir mahrumiyetin ortasındayız. Bu mahrumiyete sebebin, bizlerin liyakatsizliği olduğunu düşünüyorum. Belki yeniden arınarak; bencilliğimizden, tefrikamızdan, maddenin esiri olmaktan kurtularak, mümin olma ferasetini yitirmişlikten, bölük pörçük olmuş kardeşliğimizden dersler çıkararak onları tekrardan hak etmemiz gerekiyor. Eşiğine, Müslüman kardeşlerimizle beraber baş koyduğumuz mekânlarda ilticamıza cevap bekleyecek liyakatte olmamız gerekiyor.
Bu Ramazan tevbelerimize bir başlangıç, affımıza bir yakarış, bizi kendimize getiren bir uyanış, hata ve kusurlarımızdan temizlenmemize bir vesile olmasını dileyelim. Bolca tevbe ve istiğfarla arınma yoluna gidelim. Ümmet olma bilincimizi kuşanarak kardeşlerimizin dertleriyle dertlenelim. Kur’an’ın bizleri kardeş kıldığının hakikatine varalım. Böylece cemaat olmanın şuuruna, beraberliğimizin bizler için bir nimet olduğunun idrakine varalım.
Peki, bunca ortak ibadeti olan, elden ele dolaşan yardımlaşmanın, dolaştıkça bereketlenen hayır ve nimetlerin ayı olan Ramazanı, bu şartlarda nasıl ihya edebiliriz?
- Kuran tilaveti: Öncelikle Ramazan ayının Kur’an ayı olduğunu tekrardan hatırlamalıyız. Vaktimizin çoğunu Kur’an-ı Kerim’e vermeliyiz.
- Teravih namazı: Teravih namazı; evde de ihya edilmesi gereken, hem ruhun hem de bedenin sıhhat reçetesi olduğunu bilerek, her akşam anne, baba ve çocukların cemaat ile eda etmesi mümkün olan bir ibadettir. Camilere gidememek bizleri bu ibadetten alıkoymamalıdır.
- İftar davetleri: İftarlarda eşe, dosta, komşulara verdiğimiz iftarlar ne olacak diye üzülmeyelim. Her Ramazan kaç davet planlıyor idiysek bu Ramazan da planımızı yapmalı, sunamadığımız bu iftarların meblağı ne ise, İslam ümmetinin yaralarını sarmaya vakfetmeliyiz. Şundan emin olalım ki; o iftar sofralarındaki hayır ve bereket, kat be kat mislince sevapla hanemize kaydedilecektir.
Böylelikle yapılan israflar, artan yemekler, ihtiyaç fazlası tüketilen nimetler de daha çok kıymet bulacaktır. Bu süreçte evine aş götürdüğü işi kapanmış, çalışarak didinerek ailesinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıp da işsiz-aşsız kalan ama bunu dile getirmekten hayâ eden binlerce mağdurlar var yakınlarımızda. Bu Ramazanın iftar davetlerinin tutarını o kardeşlerimiz ile paylaşabiliriz.
Bir başka seçenek ise yirmi-otuz kişilik bir iftar yemeğindeki tutarımızı Afrika’da, Myanmar’da, Yemen’de uzunca bir iftar sofrasını karşılamaya vakfedebiliriz. Bedenen yaptığımız o hizmetlerin karşılığında ise daha çok namaz kılma, tevbe ve istiğfarlar ile nefsi terbiye zamanımız genişlemiş olur.
- Okuma programları: Gündelik hayatta koşuşturmaca içinde olup da okuma programı olmayanlar, bu süreci ve Ramazan ayını okuma kampına dönüştürebilirler. Ayrıca siyer, tarih, fıkıh gibi temel bilgi konularından birini işlemeyi de okuma programımıza ekleyebiliriz.
- Helallik dileme: Bu süreç, bizlere en çok da dünya hayatının geçici ve aldatıcı olduğunu öğretti. Kendini ulaşılamayacak seviyede gören insanların, hastalık, zayıflık ve acziyete düşmeyeceğine inanılan güçlerin dahi çaresiz, amansız bir zillete düştüğüne şahitlik ettik. Bugün bu mübarek ayı vesile kılarak aramızda dargınlık ve kırgınlık olan yakınlarımızla helalleşelim. Affa en çok ihtiyaç duyduğumuz bu zamanda, affeden olalım ki; Rabbimiz de bunca eksikliğimize rağmen bizleri affeylesin.
- Mukabele yapmak: Mukabele havasının feyzini de evlerimizde yaşatabiliriz. Günlük okunan cüzler aile bireyleri ile dönüşümlü okunup, ardından her güne işlenecek bir hadis şerhi veya ihtiyaca binaen bir konu ele alınarak; her Ramazan isteyip de elde edemediğimiz aile beraberliğimizi bereketlendirebiliriz. Yeter ki; bizler rehavete kapılıp bu maddi ve manevi mucizeleriyle muhteşem bir plan ayı olan Ramazanı ihya edelim. İnanıyorum ki; birçok yönüyle daha bereketli olacağına şahitlik edeceğimiz bir ay olacaktır.
Üzerimizde bunca huzursuzluk, mutsuzluk, zulüm ve hastalıkların ağırlık yaptığı bir dönemde Ramazan, paha biçilmez bir zamanlamayla hanelerimize konuk oldu. Onu vesile kılarak Rabbimizden çareler murad edebiliriz.
Rabbim, bu mübarek hediyesini hakkıyla ihya etmeyi bizlere nasip eylesin. Bu ay hürmetine Müslümanları içerisinde bulundukları zulüm ve işkencelerden kurtarsın. İnanıyoruz ki; üzerimizde korku ve endişeye sebep olan, sevdiklerimizden ve çalışmalarımızdan bizleri mahrum eden bu hastalığın şifası, O’nun dilemesi ve kudreti iledir.
Rabbimiz, Ramazan ayının diğer aylara olan hürmeti hatırına bizleri bu hastalığın zararlarından emin eylesin. Bizlere selamette olduğumuz günlerin kıymetini idrak etmeyi bahşetsin ve bizleri selamette olduğumuz günlere ulaştırsın. Bayram namazını camilerle buluşma anı kılsın. Büyüklerimizin ellerinden öperek, sevdiklerimize sarılarak bayramlaşmayı nasip etsin. Âmin…
Esra Türk | Nisanur Dergisi | Mayıs 2020 | 102. Sayı
Yorum yap