İnsanı yaratan, ona doğru yolu gösteren, yalnızca kendisine kulluk etsinler diye yaradılış gayesini bildiren, ‘İkra’ emriyle insanı muhatap alan âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Erdemin, faziletin örneği olan insanların şereflisi Hz. Muhammed’e salât ve selam olsun.
Kulluk için yaratılan insanın imtihan edildiği yerin adıdır dünya. Müminler iki dünyalı insanlardır; bu nedenle tek dünyalı insanlar gibi yaşayamazlar. Müminlerin dünyada yegâne hedefleri, Allah’ın rızasına uygun bir yaşam ve rızasına ulaşmış olarak bir sona ulaşmaktır ki; bunun da yegâne yolu okumaktır.
“(Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer /9)
Allah kullarını vahiyle muhatap tutarken ilk emir olarak “İkra” emrini vermiştir. Okumak, ilim tahsil etmek her Müslüman’a farzdır. Çünkü ilim olmadan takvaya ulaşmak, rızaya ermek mümkün değildir. Çünkü ilim olmadan ibadetleri doğru yapmak mümkün değildir. Âlimler “Cahilin ibadetindense ilim sahibinin uykusu daha efdaldir” diyerek konunun önemine dikkat çekmişlerdir.
Rızaya ulaşmanın yolu okumaktan geçer.
Takvaya ermenin yolu okumaktan geçer.
Kişisel gelişimin yolu okumaktan geçer.
Okumak hayatın belli bir dönemine ait değildir: “Rabbim bilgimi artır, de.” (Taha /114)
Okula ya da medreseye hapsedilmiş okumalar, yarıda kalan okumalardır. Okumak, bir ömür hayatımızın önemli bir parçası olmalıdır. Zira arınmak için bilmek, bilmek için okumak şarttır. Hakikati, gerçeği bulmak için okumak, okumak için de heyecan lazımdır. Okuduğunu sadece hafızasına yükleyip, bilgisinin gereğini yapmayanların misali Cuma Suresi’nde bildirilmiş, şöyle buyrulmuştur:
“Kitapla yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir.” (Cuma /5)
Çok bilmek mesele değildir asıl mesele okuduğu ile kendini yenilemektir.
İnsanın okuduğu her şey, Allah’ın kitabını daha iyi anlamada bir basamak olmalıdır. Okumak kişinin erdemini, takvasını, kalitesini artırmaya katkı sağlamalıdır. Bilginin hafızaya biriktirilmesi, okumak demek değildir. Okumayı bilen için hayatta her şey okunur durumdadır, yazılı ya da yazısız!
Kişi kendini okumalı, kâinatı okumalı, hayatı, olayları okumalıdır. Ekonomiyi kapital gözle, siyaseti demokrat gözle, kıyafeti modernist gözle, zevkleri nefsin gözüyle okumak, bir Müslüman için doğru bir okuma biçimi değildir. Günümüzde TV dizileri, telefonlar, yığın yığın telefonlara düşen mesajlar, vitrinler, sosyal medya paylaşımları vs. aslında okunması gerekenler için; okumakla mükellef olduklarımız için ciddi birer engel teşkil etmektedir.
Okuma eylemi, kişiliğin/şahsiyetin oluşmasına katkı sunar. Bu nedenle faydasız okumaları terk etmek, hesap gününe iman eden bir kişi için zarurettir. Faydasız ilimden Allah’a sığınan bir Peygamberin ümmeti olarak, okuduklarımızın kaçta kaçının rızaya ulaşmada faydası olduğuna bakmak zorundayız. İnanan için okuma perspektifi elbette vahyin çerçevesinden olmalıdır. Çünkü Allah (CC) şöyle buyurmuştur:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak /3-5)
Mümin, yaratan ve yöneten Rabbinin adıyla okumalıdır. Rabbinin adıyla okumalı; okuduğu mesaja göre tavır belirlemelidir. Biz inananlar hayatın tamamını vahyin çerçevesinden okumakla yükümlüyüz. Allah, insanı eğitmeye ve eğitilmeye kabiliyetli yaratmış ve vahyin eğitimine tabi olması gerektiğini bildirmiştir. En büyük terbiye edici “Rabb” sıfatıyla birlediğimiz Allah (CC), manidardır, insanı vahiyle muhatap tutarken ilk emir olarak “İKRA”(Oku) demiştir. Vahyi doğru anlamakla mükellef olan bizlerin “OKU” emrinden de anlayacağı şey, yine Allah’ın okumamızı istediği şeyleri; Allah’ın istediği şekilde okumak olmalıdır. Okumak= anlamak= gereğini yapmak demektir…
Okuma eylemi yazılanları telaffuz etmekten ibaret değildir, dedik. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak; Kişi oldukça susuz olsa dahi üzerine zehir yazılı şişeden içmez, neden? Çünkü zehir yazısını gözü okur, aklı fehmeder, kalbi tasdik eder ve bedeni kalbinden gelen tasdike uyar ve içmez. Bu, okuma eyleminin sonucudur. Okumak, okuduğunu anlamak ve gereğini yapmakla ancak gerçek manasına ulaşır.
Düşünmeden, akıl etmeden, anlamadan yazılmış olanların tekrarı, asla okuma eylemi olamaz: “Yoksa onların çoğunun söz dinlediğini veya akıllarını kullandığını mı sanıyorsun?” (Furkan /44)
Hasan-ı Basrî (RA) demiştir ki: “İstediğiniz kadar ilim öğreniniz. Vallahi, öğrendiklerinizle amel etmedikçe Allah-u Teâlâ size sevap vermez. Aklı düşük kimselerin bütün gayreti, rivayetle meşgul olmaktır. Gerçek âlimlerin gayreti ise, ilmin gereğine göre amel etmektir.”
Okumak, bir ömür süren kutlu bir eylemdir; ömrün belirli bir zaman dilimine sıkıştırılamaz.
Okumak, rıza-i ilahiye giden yolda yolcunun ışığıdır; karanlıkta yol alınamaz.
Vesselam…
Sabiha Ateş Alpat | Nisanur Dergisi | 83. Sayı | Ekim 2018
Yorum yap