Hacer Sara ArslanYazarlar

Nerde o sokaklarımız?

[ap_dropcaps style=”ap-square”]B[/ap_dropcaps]ir zamanlar sokaklarımız oyun yuvalarına dönmüştü… Her bir mahallede, yerlerde silik seksek çizgileri, ip, top ve cıvıl cıvıl çocuk sesleri hâkimdi… Kahvaltıyı aceleyle bitirir, annemizden izin alır almaz soluğu en yakın arkadaşımızın evinde alırdık. Bugün ne oynasak, diye düşünür karanlık çökünceye kadar yorulduğumuzun bile farkına varmadan oynar dururduk. Oyunlarımız çok eğlenceli, heyecanlı ve aksiyon doluydu. Ya da bize öyle geliyordu. Birbirimizi yenmekten değil, oyunu birlikte oynamaktan zevk alıyorduk…

Komşu amca bize merhametle bakar bazen takılırdı. Komşu teyzelerin kızması ise sadece fazla gürültü yaptığımızdandı. Art niyeti düşünmezdik bile. Komşu değil, kardeş gibiydi çünkü annelerimiz…

Hiç unutmam… Rahmetli dedem son anlarını bizim evde geçirdi. Sabaha karşı üzerinde Kur’an okunuyordu artık ve vefat etmişti. Kardeşimle biz o zaman okul çağında bile değildik. Annem ürkmeyelim diye bizi kucaklayıp karşı komşumuza götürmüştü. Onlar da uyuyordu. Arkadaşım uyandığında bizi evinde uyuyor halde görünce çok sevinmişti…

Şimdi bambaşka ve korkunç bir çağın eteklerinde, her gün yürekleri titreten haberler eşliğinde çocuklarımızı büyütmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızın ‘erdemli insan’ olma vasfına bürünmesi için uğraş verirken; ‘insanlara güven olmaz’ pratiğini yaşatmak zorunda kalıyoruz. Çocuklarımız ve biz, dış dünyaya artık korkuyla ve şüpheyle yaklaşıyoruz. Artık kardeşlik, komşuluk, emanet etme, yardımlaşma gibi özellikler dünde kalmış gibi…

Bununla da kalmıyor. Çocuklar artık sokak kültüründen uzak büyüyor. Hâlbuki bizler iyiyi, kötüyü, güzeli ve çirkini dışarıda tecrübe edinerek öğrenmiştik. Sağlam dostluklar kurmayı, sır verip sır tutmayı, komşu teyzenin poşetlerini taşımaya yardım etmeyi, fikir üretmeyi, oyunlar oynayıp enerjimizi atmayı hep sokaktan öğrenmiştik.

Şimdi çocuklarımız eve ve teknolojiye mahkûm… Cıvıl cıvıl odalar, son teknoloji oyuncaklar dahi çocukların can sıkıntısını gidermiyor. En fazla bir saat sonra ‘Anne, canım sıkıldı!’  diye karşımıza dikiliyorlar. Haklılar, sonuna kadar hem de…

Lakin yavrularımıza anlatamasak da biz de haklıyız. Onlar bize Rabbimizden gelen en temiz ve en mükemmel emanetler… Emanetin hakkı,  emanet edilenden gafil olmamaktır.  Özellikle bütün gün çocukların bakımı kendisine emanet olan anneler olarak, bizlerin bu konuda azami derecede hassas olması icab ediyor. Onları korumak ve kollamakla mükellefiz…

Minicik ellerinin, masum bakışlarının ve tatlı sözlerinin hayatımızdaki yeri ne kadar büyük, öyle değil mi? Canımız sıkkın olduğunda onları düşünüp veya görüp tebessüm edebiliyorsak ve canımıza can katan yavrularımızın üstüne nasıl titriyorsak; o ellerin ellerimizden kayıp gitmemesi ve insan görünümlü canavarların hışmına uğramaması için de olağanüstü bir gayret sarf etmeliyiz…

Elindeki telefona, televizyondaki dizisine ve hiç bitmeyen temizliğine dalıp çocuğunu unutan anneler! Allah muhafaza, kötü bir durumda yüreği dağlanan en fazla sizler olacaksınız…

Hiç bir dünyevi eğlence çocuklarımız kadar kıymetli değildir! Kulluk dışındaki hiç bir eylem de,  çocuklarımızın bakımı kadar önemli değildir. Kem gözlerin, art niyetlilerin ve kalbinde insanlık namına zerre kırıntı kalmamış insan görünümlü canavarların tehlikelerinden onları muhafaza etmek, -maalesef- en önemli gündem maddemiz olmalıdır.

Bazı annelerin bu konuda gevşeklik gösterdiğine şahit oluyoruz. Yeter ki gitsin, biraz kafa dinlensin, işler bitsin, yemekten kurtulsun, misafir rahat etsin vs… Kahrolası bu belâ sokakta kol gezerken daha sonra kolaylıkla halledilebilecek işlerin derdine düşmek, akıl kârı olmasa gerek…

İlla ki çocuk dışarı çıkmak isteyecektir. Park isteyecek, arkadaş isteyecektir. Bunlar da çocuğun en olağan ihtiyaçlarıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, her birimizin çocukluğu aslında dışarıda geçti diyebiliriz… Ama tek farkla ki; annelerimiz bize izin verdiğinde gönlü rahattı ve sadece ‘arabalara dikkat edin’ uyarısını yapardı. Belki tek telaşı bunun içindi. Şimdi bundan daha büyük bir bela ile karşı karşıyayız. Onun için ya onunla beraber çıkmalıyız yahut başka türlü önlemler almalıyız…

Rabbim emanetine sahip çıkanlardan eylesin… Bu vesileyle çocuklara bu zulmü reva görenlere, ilahi adaletin bir an evvel tecelli etmesini niyaz ederken, başta Eylül ve Leyla goncalarımız olmak üzere bu zulme maruz kalan tüm çocukları, özellikle muhacir çocukları (cennet kuşu oldular şüphesiz) sevgiyle anıyor; ailelerine de sabırlar diliyoruz…

Hacer Sara Arslan | Nisanur Dergisi | 81. Sayı | Ağustos 2018

Yorum yap